Cemre Beklentisi


Nil Yayınları, M.Fethullah Hocaefendi'nin Kırık Testi'de yayınlanan sohbetlerinden derlenmiş onuncu kitabı "Cemre Beklentisi" ismiyle neşretti... İki yüz civarında sohbet konusu var ve pek çok soruya cevap verilmiş... Köşemizin elverdiği kadar bir şeyler tattırıp tanıtmaya çalışacağız. "Arkadaşlarımız kalkmış Afrika'ya kadar gitmişler. Değişik vesilelerle, nur akıttıkları o okulların önünde görünce gözüm ve gönlüm takdir hisleriyle doluyor ve bir yâd-ı cemîl olarak dualarımda hep yâd etmeye çalışıyorum. Öyle ki Cenâb-ı Hakk'ın bu hicret kahramanlarının gayretlerine lütfettiği semereleri değişik vesilelerle dinleyip seyretme imkânı bulduğumda, şu günlerde kir akıtan oluklardan duyduğum inkisar kayboluyor ve ben yeniden bir inşiraha kavuşuyorum. (...) Bütün bunları birden mülâhazaya alınca öyle inanıyorum ki, onların say ü gayretlerinden hâsıl olan sevabı dünyada tartacak bir kantar yoktur; onu ancak âhirette Allah'ın mizanı tartar. Sadece Afrika'ya değil, dünyanın değişik yerlerine giden diğer arkadaşlarımıza da siz bu nazarla bakabilirsiniz. Cenâb-ı Hak bizleri ve o arkadaşlarımızı ihlâs ve samimiyetten ayırmasın. Hakkımızdaki hüsnüzanlara lâyık eylesin. Ortaya konulan bu gayretler de imrendirici bir üslupla anlatılmalıdır. Herkes dili ne kadar dönüyor, eli ne kadar kalem tutuyorsa mutlaka en samimi hisleriyle o muhacir arkadaşlarımızı yâd etmeli ve arkalarından dua etmek suretiyle onlara destek olmaya çalışmalıdır. Bu bizim borcumuz, onların da hakkıdır." "(1971'de) hapiste iken bazı solcu arkadaşlarla aynı koğuşta kalıyorduk. Ben bir gün bir münasebetini bulup onlara bir hususu hatırlatmak istedim. Ancak bunu yaparken Karl Marks aleyhinde bir söz söyledim. Onların içinde bana saygı duyan bir mimar arkadaş vardı. Hatta bu zat, diyalog ve hoşgörü süreci başlayınca bir gazetede takdir ifade eden değerlendirmelerde bulundu. İşte bu ölçüde münasebetimizin bulunduğu o şahıs bile, ben Marks'a iğne ucu ile ilişince hemen doğruldu ve 'Hoca! Başlayayım mı?' dedi. İşte o an, yüreğim ağzıma geldi. Ağzıma geldi, çünkü başlayınca -Rabb'im muhafaza buyursun- Allah'tan, Peygamber'den, Kur'an'dan başlayacaktı. Benim o esnada söylediğim hususu zaman denilen o büyük müfessir yirmi sene sonra gürül gürül ifade etmiş ve o tesbitin yanlış olmadığı ortaya çıkmıştı. Evet, söylediğim yanlış değildi; fakat şurası muhakkak ki, muhatabın hissiyatını, anlayışını hesaba katmadan, doğruyu onun başına vuruyor gibi söylemek de uygun değildi ve yanlış bir üslûptu. Zira Kur'an-ı Mucizü'l-Beyan, "Onların Allah'tan başka yalvardıkları ilâhlarına, totemlerine, ikonlarına hakaret etmeyin ki, onlar da câhillik ederek hadlerini aşıp Allah'a hakarette bulunmasınlar!" (En'am Sûresi, 6/108) buyurmaktadır. "İnsanlığın İftihar Tablosu (sas), bir beldeyi teşrîf buyurduğu esnâda, 'Allah'ım, bu beldenin bolluğuyla bizi rızıklandır. Veba gibi hastalıklardan bizi koru. Bizi bu beldenin halkına, bu beldenin sâlihlerini de bize sevdir. Allah'ım bizim için bereketli eyle.' şeklinde dua ediyordu." "Elimden gelse, bütün insanların içine, onların ciğerlerini 'cız' diye cazırdatıp yakacak bir (mukaddes) ızdırap saçardım. Çünkü o, en müessir bir duadır. Duaları peyk süratiyle gökler ötesi âlemlere ulaştıracak en önemli bir faktördür. Evet, ızdırap ve ızdırar kadar dualara hız kazandıran başka bir şey yoktur." "Evet, ülkede yangın var. Dünyada yangın var. Hayâtî müesseselerde yangın var. Gelin Allah aşkına böyle büyük bir yangın karşısında herkes birer itfaiye memuru gibi hareket etsin; hareket etsin de bu korkunç yangını el birliğiyle söndürebilelim." Bütün bunlar kitaptan, deryadan birkaç damla!..

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER