Türkiye'nin 25 yılı


'Tarihin ilk sayfalarını yazma görevi': Robert Fisk, gazeteci olarak üstlendiği sorumluluğu daha mesleğinin başında iken böyle tanımlıyor. Karşısındaki ise itiraz ediyor ve gazeteci olarak görevlerinin 'güç merkezlerini gözlemek' olduğunu söylüyor. Bu görev tanımının da zengin çağrışımları var: Güç merkezlerini gözlemek, güç ilişkilerini çözmek ve böylece gerçekte olup bitenleri ifşa etmek. Ali Akkuş, 'Büyük Medeniyet Savaşı: Ortadoğu'nun Fethi' kitabından bu pasajları bana aktarırken kimin haklı olduğu konusunda mütereddit idi. 'Güç merkezlerini gözlemek' veya 'tarihin ilk sayfalarını yazmak'. Zaman Gazetesi'nin geride bıraktığı 25 yıl, her ikisinin de doğru olduğunu ispatlıyor. Güç merkezlerini gözlemek, saklanan-gizlenen gerçekleri ortaya sermek, toplumun eline gerçek bilgiyi verip onu iktidar sahibi kılmak ve böylece güç ilişkilerini gazetenin okuyucuları yani halk lehine değiştirmek. Gazetecilik söz konusu olunca tarihi yazmakla yapmak aynı anlama geliyor. Siz ilk sayfasını yazarak yapıyorsunuz ve geriden gelenler devamını getiriyor. Soruyu şöyle soralım: 'Zaman Gazetesi olmasaydı, Türkiye'nin son 25 yılı böyle mi olurdu?' Zaman Gazetesi ilk çıktığı sıralarda Nabi Avcı ile dostluğumuza istinaden müstear isimlerle entel-dantel yazılar kaleme alırdım. Demek ki son 25 yılı, Zaman Gazetesi'ne yakın bir yerde durarak elimde kalemle geçirmişim. Elinizdeki kalem, güç ilişkilerinin yapısını ve değişimini hassas bir şekilde ölçme imkânı veriyor. Muhakemeyi birlikte yürütelim: Bugünün gazetelerini önünüze koyun ve yarın devamı gelecek cinsteki haberleri ayırın. Susurluk Davası münasebetiyle eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür'ün gözaltına alınması. Hantepe baskını soruşturması. Aselsan intiharları davası. 'Ünlüler mafyası' tutuklamaları. Eşref Bitlis'in ölümü hakkında Hasan Kundakçı'nın savcıya ifade vermesi. Ve en önemlisi, Türkiye'nin son on gününü işgal eden Dersim katliamı tartışmaları. Bu haberlerin hepsi bir zamanlar işlenen veya işlendiği öne sürülen suçların ortaya çıkartılmasına ve hukukun işletilmesine dair. Bu haberlerin birçoğu, bundan birkaç yıl önce gazetelerin ilk sayfasında yer alan, kamuoyunu uzun süre meşgul eden sansasyonel olaylardı. Yıllar öncesinden bugüne uzanan bu olayların uzun tarihini ilk sayfaya gazeteciler yazmasaydı, bugün bu olayların birçoğunun tarihi belki hiç olmayacak, kapatılan soruşturma dosyalarında tozlu raflarda duracaktı. Dünün ve bugünün haberleri arasında hepinizin hemen kavrayacağı çok daha derin bir fark var: Dünün haberleri işlenen suçlara dair. Bugünün haberleri ise dün işlenen bu suçların faillerinin bulunmasına dair. Yeni suç haberleri giderek azalıyor. Bu ne demek? Türkiye düne göre bugün hukukun daha çok işlediği, insanların hukuk güvencesi altında yaşadığı bir ülke değil mi? Çeteler için cennete, masum insanlar için cehenneme dönen Türkiye'de artık suç işleyenler için hayat kâbusa dönüşmedi mi? Peki kimin sayesinde? Planlar yapıldı, komplolar kuruldu, cinayetler işlendi ve gazeteler tarihin ilk sayfasını yazmaya girişti. Zaman Gazetesi'nin Danıştay suikastı için 'Deştikçe çete çıkıyor' manşetini atması gibi. İlk sayfası yazılan tarih, polisin soruşturması ve yargının kovuşturması ile devam etti. İktidar ve muhalefet bu tarihe uzun fasıllar yazdılar. Artık sona yaklaşan bu 'darbeler ve komplolar tarihi'nin devamı, sanık ifadeleri ve mahkeme tutanakları ile devam ediyor. Türkiye özgürleşti, ilerledi ve zenginleşti. İtiraz edenler dünün gazete başlıklarına baksınlar. Bugün önümüzde bekleyen sorunlara bakarak karamsarlığa kapılmıyoruz. Çünkü çözeceğimizi biliyoruz. Kendimize güveniyoruz. Neden? Kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağını herkes öğrendiği için. Kanunsuzluktan, keyfîlikten, azgın iktidar hırsı ile Türkiye'nin kaos ortamına sürüklenmesinden artık hiçbirimiz korkmuyoruz. Çünkü güç merkezini gözleyen ve ilişkileri çözen gazetecilerimiz var. Altına tarihin ilk sayfasını yazmak üzere, gece karanlığında fotoğraf makinelerinin flaşları patlıyor. Ortalık aydınlanıyor. Sonra da devamını getiren birileri mutlaka çıkıyor. Zaman Gazetesi güç merkezlerini gözleyip, karanlık ilişkileri çözüp, tarihin birinci sayfasını yazarak ortalığı aydınlatmasaydı, Türkiye bugün bu kadar parlak ve iç açıcı görünür müydü?
<< Önceki Haber Türkiye'nin 25 yılı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER