Nasıl bir sistem kurulacak?


-Ortadoğu'da ne oluyor? -Anormal yapı değiştirilmek isteniyor. Müslüman Kardeşler'in yöneticisi Saad el Hüseyni'nin Milliyet'ten Hasan Cemal'e söylediği şey, başkaldırının ilk hedefini özetliyor: "Mısır halkı ülkenin pisliklerden temizlenmesini istiyor." -Peki pislikler ne? -Baskı rejimi. Sömürü. Fukaralık. Emperyalist güçlerle ortak yönetim. Yenilmişlik, eziklik. -Ya yeni düzen? -Belki bu pisliklere imkân vermeyecek bir yapılanma. Ama nasıl, bunun adı konmuş değil, anlaşıldığı kadarıyla yakın zamanda konacak gibi de değil. İslam o yapıda muhakkak var ama hangi ölçüde, "İslamcı" diye bilinen gelen kadrolar, "Bir İslam devleti hedeflemediklerini" ifade ediyorlar. Mesela, Tunus'ta bu alanın sembolik ismi Raşid el Gannuşi, bunu açıkladı. AK Parti benzeri bir çerçeve istediklerini söyledi. İhvan adına Saad el Hüseyni'nin ilk adımlar olarak beklentisi şu: "1) Cumhurbaşkanı adayı göstermeyeceğiz. 2) İlk milletvekili seçimlerinde çoğunluğu kazanmak için uğraşmayacağız. 3) Dört ile altı ay arasında önce parlamento, sonra cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılsın. 4) Yeni parlamentoyla yeni anayasa ve temel yasalara el atılsın. Seçimle gelir, seçimle gideriz." Hem Gannuşi'nin hem el Hüseyni'nin sözleri, "demokratik" bir dil ihtiva ediyor ve anladığım kadarıyla, olan bitenden ürkecek iç-dış odakları tatmin amacı taşıyor. Başkaldırıdaki ideolojik farklılıkları dikkate alarak, gelecekteki yapılanmanın ideolojik muhtevasının adı konmuyor, bu tercih halkın iradi yönelişine bırakılıyor. Soru şu: -Acaba İhvan ve Tunus'taki Gannuşi-Nahda hareketi, AK Parti'yi hangi ölçekte örnek alabilir? -Sanırım burada iki önemli değerlendirme unsuru var: Bir: Türkiye'de AK Parti iktidarda ama kurulu düzen henüz çok hayati dönüşüm zaruretini içinde barındırıyor. Türkiye'de hâlâ "halkın yüzde 95'i bile istese" belirleyici olamayacağı gerçeği var. AK Parti "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" suçlaması ile mahkûm edilmiş ve henüz o laiklik yorumunun, fiili planda olumlu gelişmeler olsa bile, -metinlerde- değiştiğine dair bir durum yok. Bu negatif gerçeklik. İki: Türkiye'de ne de olsa, 60 yıllık birçok partili hayat denemesi var ve örgütlenme imkânı ile siyasi anlamda yetişmiş insan sorunu, kapalı rejimlere göre daha olumlu sonuçlar vermiş durumda. Bu da pozitif gerçeklik. Türkiye bu pozitif-negatif salınımda, pisliklerini temizliyor ve toplum beklentileri istikametinde sistem restorasyonunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Bunun adı Türkiye'nin normalleşmesi. Burada belki Türkiye'deki statükonun "İslam rezervi"nin, sistemdeki ana ukde olduğunu görmek ve sistem restorasyonunun bu alandaki ukdenin çözülmesi ile bağlantılı olduğunun altını çizmek gerekiyor. İslam coğrafyasında Türkiye örnekliğinin altında Gül-Erdoğan-Davutoğlu üçlüsünün liderlik performansları ve cihan çapında, kendileri öyle tanımlamasa bile "İslam dünyası adına" bir onur hamlesi gerçekleştirdikleri algısı da var. Bu da yenilmişlik ve eziklik duygusunun tepkisi... Belki bir şey daha: AK Parti örnekliği, İslam konusunda, Türkiye'nin kurulu düzeninin çerçevesini aşan bir "inançlara saygılı laiklik" tanımını içeriyor. İslam coğrafyasındaki ülke ülke hareketlenme, bir yerden bakıldığında Türkiye'den yarım asır geriden başlıyor gibi ama bir başka yerden bakıldığında mesela "İslam'ın konumu ne olacak" sorusu etrafında düşünüldüğünde, muhtemelen Türkiye'deki ukdelerle boğuşma sorunu yaşamayacak gibi görünüyor. İslam, bu ülkelerde hiç kuşkusuz, çok daha sahiplenilen bir değer olarak yer alacak. Ama gene de "dini bir yapılanma" talebini seslendiren bulunmuyor. Mesela Gannuşi-Nahda hareketi "İslamcı" bir hareketti. Ama Gannuşi, "Bir İslam devleti kurmayı amaçlamıyoruz" gibi bir açıklama yaptı. Tanınmış İslam alimi Yusuf el Kardavi bile, Kahire'de okuduğu cuma hutbesinde "Dini devlet istemiyoruz"un altını çizdi. Sivil bir devlet kurulmasını istediğini ancak anayasada İslam'a referans yapılmasının da yanlış olmayacağını belirten Kardavi, "Biz mollalar ve şeyhler devleti değiliz" dedi. Bunlar da muhtemelen İran ve Taliban örnekleriyle bütünleşmeme duyarlılığının yansıması. Son olarak, İslam coğrafyasında yeni bir tarih süreci başlıyor. Açık veya örtülü sömürge statüsünden çıkan halkların, çağdaş gelişmeleri de dikkate alarak, özgür biçimde, yeni bir dünya kurmak üzere hareketlenmeleri gerçeği yaşanıyor. Bir süreç ve bir oluşum söz konusu. Bu süreçte sanırım bir temel ilke belirleyici olacak: -Nasılsanız öyle yönetilirsiniz!
<< Önceki Haber Nasıl bir sistem kurulacak? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER