MİT


Son günlerde yeniden alevlenen "Basındaki MİT Ajanları" tartışmasına eski MİT müsteşarlarından Sönmez Köksal da katıldı. "MİT'e çalışmak kötü bir şey değil. Bu teşkilât bu ülkenin ulusal bütünlüğünü ve güvenliğini korumak ve kollamak misyonunu yüklenmiştir. Bu misyona saygı duyan gazetecilerin MİT'e destek atması kadar doğal bir şey olamaz." Böyle diyor Köksal... Bu sözler bana 2000 yılında bir başka eski MİT müsteşarının bir cümlesini hatırlattı ve o cümle üzerinde yazdığım bir yazıyı... O zamanlar Eymür'ün yaptığı açıklamalar üzerine konuşan bu MİT müsteşarı "hiçbir değerli basın mensubunu kullanmadıklarını ve kimilerinin bahsettiği gibi 'kirli ilişki' içinde olmadıklarını" söylemişti. Gördüğünüz gibi bütün MİT müsteşarları Köksal gibi düşünmüyor. Hatta, Köksal'ın bu görüşünde epey yalnız kaldığını, halkın büyük çoğunluğunun da MİT'le kurulan ilişkileri "kirli ilişki" olarak algıladığını söyleyebiliriz. Zaten bu algı yüzünden bu teşkilatın elemanları basın içinde tespit edildiğinde basın; baroda tespit edildiğinde barolar ayaklanıyor; siyasi partiler, meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, daha doğrusu hemen bütün kuruluşlar bu teşkilatın ajanlarını içlerinde barındırmak istemiyor, hepsi de kendi etiğine aykırı buluyor... Peki bunun sebebi ne? Bu nasıl bir teşkilattır ki, kurduğu bütün ilişkiler "kirli ilişki" oluyor; bir mesleğe sızdığı anda o mesleğin saygınlığı yaralanıyor, yani girdiği her yeri kirletiyor ve o mesleği temizlemek için, MİT'ten arındırmak gerekiyor. Ben başında "milli" sözcüğü taşıyan ve bu kadar olumsuz çağrışım yapan, bu kadar "kirli" hatta "lanetli" addedilen bir başka isim tamlaması hatırlamıyorum. Bence asıl tartışılması gereken budur. Her "milli" lafı duyduğunda akan suları durdurup huşu içinde ayağa kalkan bir toplumda Milli İstihbarat Teşkilatı'nın ajanı olmak aforoz sebebi oluyorsa, bu tartışma "gazeteciden MİT ajanı olur mu, olmaz mı" sorusunu çok aşan bir tartışmadır. O zamanlar yazdığım yazıda da söylediğim gibi, bugün MİT ajanı olmak, birçok kişi ve kuruluş tarafından etik olarak kabul edilemez bulunuyorsa bunun sebebi, MİT'in şimdiye kadarki faaliyetinin niteliğidir. MİT taşıdığı adın tersine, icraatının ağırlığını ulusal güvenliğin sağlanmasına değil, rejim muhaliflerinin ekarte edilmesine vermiştir. İşin en vahimi de çoğu zaman en "tehlikeli düşman"ı fikirler olarak görmüş, yaratılan "komünizm umacısı"nı dayanak yaparak yıllar yılı demokratlara karşı bir sürek avı yürütmüştür. Teşkilat, kendi keyfince tanımladığı bu "iç düşmanları" etkisiz hale getirmek için, işkence, şantaj, manipülasyon, provokasyon dahil her türlü yasa dışı aracı kullanmış, temel hak ve özgürlüklere zerrece aldırmamıştır. Yine herkesin malumudur ki, bu Teşkilat, rejime yönelik ciddi tehditler söz konusu olduğunda, yani asıl görev yapması gereken noktada, örneğin demokratik rejimin yaşadığı üç askeri darbede hiçbir şey yapmamış, başbakanlığa bağlı olduğu halde "yaklaşan darbe" konusunda başbakana hiçbir istihbarat aktarmamış, uyarmamıştır. Bugün bu toplumda, MİT tarafından fişlenme korkusuyla hayatı kararmış, yalan yanlış MİT dosyaları yüzünden işinden gücünden atılmış, MİT'in sorgu odalarında tehdit ve şantaj görmüş, işkencehanelerinden geçmiş on binlerce insan yaşamaktadır. Şimdi gelinen bu noktada, MİT mensupları şöyle bir durup kendilerine sormalıdırlar: Neden toplumda hiç kimse, narkotik şubenin eroin çeteleri içine sızdırdığı ajanlara kötü gözle bakmıyor, kötü gözle bakmak ne kelime, kahraman olarak görüyor da, MİT ajanları için aynı şeyi hissetmiyor? Çünkü narkotik ajanının suçu önlemeye çalıştığını, toplumun iyiliği ve güvenliği için orada bulunduğunu ve hukuk devleti sınırları içinde kaldığını biliyor. MİT ajanının ise suçlunun peşinde mi yoksa muhalifin peşinde mi olduğuna, suçlularla mı yoksa toplumla mı mücadele ettiğine güvenmiyor. Bu güvensizlik ve antipati, yaşanan deneyimlerin sonucudur. Ve bütün bu deneyimlerin sonucu olarak, bugün MİT ajanı olmak sadece basında değil, toplumun hangi kurumunda olursa olsun "etik olarak" kabul edilemez bir görev haline gelmiştir. 1920'lerde halkın büyük sevgi ve desteğini kazanan ve her bir mensubu bir kahraman olarak görülen Mim Mim Grubu için gerçekten de hazin bir tablo... Eğer Milli İstihbarat Teşkilatı bu tabloyu değiştirmek istiyorsa, halkı onun çıkarları ve güvenliği için var olduğuna ikna etmek gibi uzun ve zorlu bir süreçle karşı karşıya olduğunu kabul etmek zorunda. Bitirmeden eklemeliyim ki, ben kendi hayat deneyimim süresinde MİT'in sadece bir kez "hayırlı" bir çalışmasına tanık oldum. O da geçtiğimiz yıllarda MİT'in Emre Taner'in müsteşarlığı altında PKK sorununu çözmek ve Kürt sorunu konusunda adımlar atmak amacıyla Dışişleri Bakanlığı, Kuzey Irak yönetimi ve ABD yetkilileri ile birlikte yürüttüğü çalışmalardı. İlk defa o zaman içimde MİT'e karşı bir sempati uyandığını, MİT'çilere öcü gibi bakmadığımı hatırlıyorum. MİT'in toplum nezdinde itibar kazanması ancak böyle örneklerin artmasıyla mümkün. Yoksa, Köksal'ın yaptığı gibi kuru kuru misyon tanımlamaları yapmak; "Bu teşkilât bu ülkenin ulusal bütünlüğünü ve güvenliğini korumak ve kollamak misyonu yüklenmiştir" demek pek bir anlam taşımıyor.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER