Suriye rejimin çöküşünü hızlandırıyor


Mesele sadece Türkiye Büyükelçiliği'ne yapılan saldırı ve Türk bayrağına saygısızlıkla ilgili değil. Esasen bu saygısızlık da doğrudan doğruya Suriye'deki rejimin çöküş sürecini hızlandıran yaklaşımın ürünüdür. Suriye konusunda başından beri, bu tür rejimlerin niteliklerini göz önünde bulundurarak 'Çöküşten başka bir çıkış yolu yok' tezini savunurken, elbette ki başka alternatiflerin bulunduğunu bilerek rejimin başka alternatifleri görmeyeceğini, tercih etmeyeceğini vurgulamaya çalıştım. Bu tür rejimlerin özelliklerini anlamaya çalışırsak, neden böyle davrandıklarını daha kolay kavrayabiliriz. İlkel de olsa totaliter rejimlerin en büyük zaafı, bütün doğruları kendi ideolojileriyle özdeşleştirmeleriyle, o ideolojiyi devletle aynileştirerek, toplumu nesnel bir varlığa indirgedikleri anda ortaya çıkar. Totaliter körlük Bu anlayış, toplumdaki hiçbir değişmeyi fark edemeyecek bir anlayıştır. Çünkü toplumun kendisi değişme yaratacak bir özne olmadığı gibi, devletin ve onunla özdeşleşmiş olan partinin yaratmadığı hiçbir değişmeden de söz edilemez. Bu bakımdan totaliter ideolojilere göre, değişme ancak kendi eseri olarak planlanmış bir durum şeklinde ortaya çıkabilir. Suriye'deki rejimin ne kadar ilkel olursa olsun, sosyalizan ideolojik yapısının onun körleşmesine yol açtığı bir gerçektir. Her totaliter rejimde olduğu gibi, bu durum sadece toplumdaki değişmelerin görülmesini engellemez, buna bağlı olarak toplumun farklılaşmasını ve yeni taleplerde bulunacak mahiyetini de asla anlayamaz. Yakın tarihte hatırlanabilecek bir örnek olay olarak, Romanya'daki totaliter rejimin çöküşüne bakılabilir. Çavuşesku bütün sosyalizan rejimler çökerken, ülkesinde hiçbir sorun olmadığını, halkın mutlu bir şekilde Romanya sosyalizmiyle bütünleşmiş biçimde yaşamını sürdürdüğünü söyleyerek, kendisinden emin bir halde İran'a resmi bir ziyaret gerçekleştirmişti. İran gezisini yarıda keserek kısa sürede ülkesine geri dönmek zorunda kaldığında, "Romanya işçi sınıfının sosyalizme isyan eden görüntüleri", o İran'dayken dünya televizyonlarının haberlerinde ön sırada yayınlanmaya başlanmıştı bile... Çavuşesku isyanı, güçlü istihbarat örgütüyle, polis bürosuyla ve o güne kadar rejimin muhaliflerine soluk aldırmayan polis ve ordusuyla bastırmaya kalkıştı. İlk adımda birçok cinayet işleyerek sükûneti sağladığını sandıktan sonra, halka sosyalist rejimin sarayının balkonundan güven ve gururla seslenmek istedi. O zamana kadar sayısız kez onu dinleyen ve alkışlayan kitleler, bu defa ona isyan ediyordu. Esed'in seçimi Bugün Suriye'deki rejimin başındakiler istihbaratla, polisle, militer unsurlarla sokakları dolduran kalabalıklara karşı tanklarıyla, toplarıyla yarattıkları her vahşetten sonra, giderek daha da büyüyen kalabalıklarla karşılaşmaktadırlar. Bu baskı düzeninin yarattığı vahşet tablosu, Batı dünyasını henüz acil müdahaleye yöneltmiyor olabilir. Unutmayalım dün, Esed'e bazı tavsiyelerde bulunan Arap Birliği şimdi açık tavır alarak ülkeyi terk etmesini istiyor. Öyle anlaşılıyor ki, Esed'in artık ülkeyi terk edecek zamanı bile kalmadı. Kendi yanlışlarıyla hayat yolunu her geçen gün daha da kısaltmakta ısrar etmektedir. Bu noktada, totaliter ideolojilerin gelişmişleri ile az gelişmişleri arasındaki fark açıkça görülebilir. Eleştirsek de beğenmesek de, Marksizm ve Leninizm'den Gorbaçov gibi yolun sonunu görüp, ülkesinin önüne yeni bir kapı açma becerisini gösteren bir lider çıktığı halde, az gelişmişlerinde ise Çavuşesku ya da Kaddafi gibi karanlığı tercih edenler çıkmıştır. Esed'in seçimi de karanlıktır.
<< Önceki Haber Suriye rejimin çöküşünü hızlandırıyor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER