Ölüm Allah'ın emri, siyaset ise kulların işidir


Yaşanılan zamanlar tarihe karışınca, ayrıntı gibi görünen ama her biri bugüne de ışık tutacak olaylar pek hatırlanmıyor. Dün Atatürk'ü bir ölüm yıldönümünde yine saygı ve şükran duyguları ile anarken, O'nun hastalanıp vefat ettiği 1938'in son aylarında neler yaşanıldığını düşündüm. Atatürk'ün son Başbakanı Celal Bayar'la o dönemi de içeren uzun bir söyleşi yapmış ve yayınlamıştım 1975 yılında. Örneğin Atatürk'ün artık Cumhurbaşkanlığı görevini sürdüremeyecek kadar ağır hasta olduğu ve komaya girdiği günlerde bile bu durumu gazetede haber yapmak yasaktı. Haber yapmak yasak Mesela Ahmet Emin Yalman Atatürk'ün sağlık durumu hakkında bir haber-yorum yayınladığı için, 1938'in 8 Ağustos günü Tan gazetesi 30 gün süre ile kapatılmıştı. Bayar bu konuda daha önce tüm gazetecileri ve Yalmanı da bu konuda uyardığını ama "Gazetecilik damarları kabaran" Yalman'ın bu uyarıya rağmen hastalığı haberleştirdiğini anlatmıştı. Rahmetli Dr. Tarık Temel de o yaz kendisini İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın Dolmabahçe'ye çağırdığını, yatakta yatan ve bilincini yitirmiş olarak gördüğü Atatürk'ü muayene ettirdiğini anlatmıştı bana. Muayeneden sonra Şükrü Kaya'nın "Burada gördüklerini dışarıda kimseye anlatırsan senin için iyi olmaz" diye uyardığını da anlatmıştı Dr. Temel. Bayar Atatürk'ün hastalığı ilerlerken "Vekalet" sorununa da çözüm arıyor. Ya kendisine gelirse... Şöyle anlatmıştı o dönemi: "Atatürk komaya girmişti. Kurtulursa kurtulur. Fakat Anayasaya göre Cumhurbaşkanı vazife göremez hale gelirse Meclis Reisi vekaleten tayin edilmeliydi. Ses çıkartmazsak Anayasaya aykırı olacak. Ama o arada kendisine gelir de bir vekil tayin edildiğini görürse hemen ölürdü. 'Demek ölümümü bekliyorlarmış' derdi." Bayar çözümü Bakanlar Kurulu ile Meclis Başkanı Abdülhalik Renda'yı Dolmabahçe'ye çağırarak buluyor. Onlara "İşleri aksatmadan yürütelim. Önemli işlerde Renda'nın da düşüncesini alırız. Cumhurbaşkanı vekili tayin etmeyelim" diyor. O sırada Dolmabahçe'den telefonla yapılan bütün konuşmalar dinleniyor ve hem Bayar'a hem de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya rapor ediliyormuş. Bu toplantıdan sonra TBMM Başkanı Dolmabahçe'den Ankara'ya telefon etmiş ve konuştuğu kişiye "Merak edecek bir şey yok" mealinde bir şeyler söylemiş. Vasiyet var mıydı? "Merak edilen şey" ise Atatürk'ün halefini belirleyen bir vasiyeti olup olmadığıydı o günlerde. İnönü'ye yakın çevrelere göre, Şükrü Kaya ile Hasan Rıza Soyak, böyle bir "Siyasi vasiyet" almak için çaba harcamaktaydılar. Bayar'ın Dolmabahçe toplantısında böyle bir vasiyetten söz etmemesi ise, en fazla eski Başbakan İsmet İnönü'yü ilgilendiriyordu. TBMM Başkanı Renda'nın Ankara'da konuştuğu kişiye bu konuda bilgi verdiği anlaşılıyor. Atatürk'ün hasta yatağında ve komada bulunduğu günlerde yerine geçecek kişiyi belirlemek üzerindeki gelişmelerin bir ucunda da, ordu bulunmaktadır. Örneğin Genelkurmay'da yapılan toplantıda kararın TBMM'ye bırakılması kararlaştırılıyor. İnönü Cumhurbaşkanı Bu toplantı ertesinde Genelkurmay'ı ziyaret eden Başbakan Bayar Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'a "Meclis çoğunluğu sizin cumhurbaşkanı olmanızdan yana" diyor. Ancak Mareşal Çakmak siyaset dışında kalmaya karar verdiğini söylüyor. Aynı günlerde de İstanbul'da 1'inci Ordu'nun komuta kademesi bir toplantı yapıp "İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olmalı" şeklinde bir karar alıyor. Bu günlerin sonunda 11 Kasım günü İnönü Cumhurbaşkanı seçilir. Bayar Başbakan kalır ama Şükrü Kaya ile Tevfik Rüştü Aras (Dışişleri Bakanı) kabine dışında bırakılırlar. İki ay sonra da 25 Kasım 1938'de Bayar'ın yerine Refik Saydam Başbakan olur. Saydam, İnönü başbakanlıktan ayrılırken Sağlık Bakanlığı'ndan istifa etmiş ve onun yanında yerini almıştır.
<< Önceki Haber Ölüm Allah'ın emri, siyaset ise kulların işidir Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER