Türkiye farkı


Hem meslek îcâbı ve hem de zâten ilgi duyduğum için her gün pek çok gazeteyi gözden geçiriyorum. Sâdece Türkçe gazeteleri değil, Almanca ve Fransızca olanları da. Burada Türk gazeteleriyle yabancı gazeteler arasında öteden beri tesbît etdiğim bir farka değinmek istiyorum: Yabancı gazetelerin haber bölümlerine bakdığınız zaman, ister muhâlif olsunlar ister muvâfık, aynı haberlerin aşağı yukarı aynı kelimelerle ve aynı objektif edâ ile verildiğini görürsünüz. O bakımdan belirli bir konuya dâir haberi muhâlif yâhut muvâfık gazeteden okuyup öğrenmeniz arasında bir fark yokdur. İşin rengi ancak sıra yorumlara gelince değişir. Meselâ bir dış politika gelişmesinde hükûmetin tutumunu muvâfık gazete öğer ve bilgece bulurken muhâlif yorumcunun hatâlı bulması ve beğenmemesi olağandır. Ama bu da kesin değildir. Bâzen muhâlif yorumcular da hükûmetlerinin bir politikasını alkışlayabilirler. Bizde ise durum epeyi farklı. Ben şahsen bütün Türk gazetelerinin Türk gazeteleri olduğunu bilmesem muhâliflerle muvâfıkların sık sık Türkiye yerine iki farklı ülkeden bahsetdikleri zehâbına kapılabilirim. Çok aktüel olduğu için şu Sûriye meselesini ele alalım! Muhâlif yayın organlarına bakarsınız sanırsınız ki Erdoğan Hükûmeti Türkiye’yi batırdı. Öyle beceriksizce davrandılar ki bu ekibe değil memleket, bir bakkal dükkânı bile teslîm edemezsiniz. Onu da batırırlar. İnsan ister istemez Nâmık Kemâl’in o ünlü dizesini hatırlıyor: “İnsâfın o yerde nâmı yok mu?” Gerçekden de aklı başında CHP’li siyâsetçiler bile Hükûmet’in Sûriye konusunda profesyonelce ve dengeli bir politika izlediğini söylüyorlar. Meselâ İnal Batu veyâ Onur Öymen gibi yıllarca önemli başkentlerde sefirlik etmiş tecrübeli diplomatlar, yiğidi öldür ama hakkını yeme, fehvâsınca Sûriye politikamızın doğru ve etkili olduğunu belirtdiler. Bu onları küçültmez, tam tersine îtibarlarını arttırır. Güvenilir kılar. Demek ki, diye düşünür herkes, bu insanlar muhâlif olmalarına rağmen eğer hükûmetin doğru bir işini görüyorlarsa onu söylemekden de kaçınmıyorlar. Bu durumda o şahısların iktidârı başka bir konuda eleştirmeleri bambaşka bir ağırlık taşır. Fakat aynı ciddî ve ağırbaşlı tutumu CHP’nin yönetim kademelerinde görmek maalesef mümkin değil. En başda Genel Başkanları Kemâl Kılıçdaroğlu olmak üzere bu zevât muhâlefeti her şeye, ama her şeye hayır demekden ibâret sanıyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Sûriye konusunda iktidârın politikasına yöneltdiği eleştirileri ben kendi hesâbıma ibretengîz bir aciz âbidesi olarak telâkkıy ediyorum. Eğer bunun muhâlefet olduğunu sanıyorsa o vakit AK Parti’nin neden üç seçim ardarda ve oylarını her seferinde bâriz biçimde çoğaltarak iktidâra geldiği üzerine de biraz tefekkür-ü derûnîye dalsa bence iyi eder. Son bir nokta daha: Muhâlefet sâdece her şeye yanlış demek olmadığı gibi yanlışın nerede olduğunu gerekçeli olarak îzâh edip akabinde doğrusunun ne olacağını da belirtmekdir, yâni çâre göstermekdir! Ama aslında ben boşa konuşuyorum. Tabii ömrünü tamamlamış bir organizmadan doğurganlık beklemek abesdir.

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER