'CEMAAT' ÜZERİNDEN ASİMETRİK PSİKOLOJİK KAOS MU?


İnternet ortamından imamın ordusu’ kitap taslağının savcılık tutanağına ulaştım. Ahmet Şık'ın Oda TV'de ele geçirilen Ulusal Medya 2010’ belgesindeki talimatlara uygun şekilde hazırlanan ve kitaptan ziyade bir ‘örgüt dokümanı’ olduğunu gösteren, savcılık inceleme tutanağındaki öne çıkan tespitlerle birlikte, ‘imamın ordusu’ndan kasıtın ne olduğunu anlamaya çalıştım. Öncelikle ülke gündemine gazeteciler tutuklanıyor cazgırlığı’ ile oturan, uluslararası diplomatik platformlarda bile kulisi yapılan bu kitap eskizinin, ‘kitap yasağı-gazeteci özgürlüğü ihlaline’ dönüştürülmesinin hedefinde ne olabilir? ‘İmamın ordusu’nun psikolojik histeriye döndürmek için kullanılmak istendiği savcılık tutanağına göre açıkça ortada. Ayrıca İnternette dolaşan ‘imamın ordusu’ taslağının bir nüshasını ben de inceledim. Öne çıkan ve özellikle kitaba tekrar alınan bölümler dikkat çekiyor. Zaman’dan Bülent Korucu yazdı; "Resmî rapor yoktu ama soruşturma açıldı" ara başlığından sonra şu paragrafa yer veriliyor: "Aydınlık dergisinin yayımladığı habere dayanak teşkil eden resmî bir rapor aslında hiç olmamıştı. Teşkilat içinden birisi ya da bir iddiaya göre MİT, Aydınlık Dergisi'ne bir rapor varmış gibi gönderdiği ihbar mektubunun aynısını Teftiş Kurulu Başkanlığı'na da göndermişti." Varmış gibi gösterilen düzmece raporlarla açılan soruşturmalardan kaç insanın canı yandı acaba? Ahmet Şık, bu bilgiye rağmen söz konusu haberi 11 sayfa boyunca alıntılamış. Fethullah Gülen'e ve Emniyet Teşkilatı'na yönelik çok ağır suçlamalar, resmî bir rapora dayandırılıyormuş gibi ısrarla tekrarlanıyor.” Söz konusu taslakta bilinen, hatta yayımlanmış ama tekrarlanan, sözde dahi olmayan abuk-sabuk ‘cemaat yemin metni’ bölümü var. Ki bu sözde yemin üzerinden yeni bir kampanyanın, gazetelerde dokuz sütuna manşet ile ‘işte cemaat yemini’ haberinin servis edilmesi içten bile değil. Bunu özellikle ‘cemaat’ kavramı üzerinden kurgulanması ise ayrı bir taktik görünüyor. Çünkü ‘cemaat’ diyerek toplumun bir kesimini; hem hukuki anlamda (tüzel kişilik) hem de fiziki anlamda ortada olmayan, ama abartarak-kabartarak birilerinin gıpta damarını tahrik edecek şekilde her şeyden sorumlu ilan etmek, kolay sonuç alınabilecek bir strateji gibi duruyor. Delil olarak ise; ‘imamın ordusu’ adlı taslağın savcılık incelemesinde yer alan; “AKP iktidarıyla birlikte yürütülen ve Türkiye’de bir derin devlet temizliği yapıldığına inanmamız istenen Ergenekon soruşturmalarının bugün itibarıyla geldiği nokta devletin bağırsak temizliğinden çok 28 Şubat’ın rövanşıdır aslında. İlginç olan ise bu rövanşist operasyon ve soruşturmaları yürütenlere yönelik Fetullahçılık suçlamaları yapılmasıdır.” İddiaları ne demek istediğimi açık-seçik bir şekilde ortaya koyuyor. Bu arada ‘Cemaat’ ile AK Parti’yi karşı karşıya getirme amaçlı operasyonu da görmek lazım. Ak Parti tabanında “‘cemaat’ de çok oluyor, ne güzel iktidardayız, Türkiye’yi biz yönetiyoruz, başımıza bir sürü iş çıkarıyorlar” söylemi ile gayrı memnunların oluşmasının, kimin ekmeğine yağ sürebileceğini? İyi düşünmek lazım. 28 Şubat’ta kopartılan fırtınayı da aynı senaryo ve kurgu üzerinden yaşamadık mı? Üç büyük gazete dokuz sütun üzerinden 28 şubat yemini (!) haberini; “Kuran kurslarında ürperten yemin” şeklinde vermişti. Yayınlanan “yemin metni” şöyleydi: “Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devleti kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim”. Sonradan anlaşıldı ki bu yemin 27 Mayıs darbesinde de kullanılmıştı. Dahası 27 Nisan e-muhtırası da ilköğretimdeki kız çocuklarının baş örtülü kurgusuyla yazılmadı mı? 27 Nisan e-muhtırasında geçen cümleler; “Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.” bir kısım medyanın yayınları üzerinden yazılmış değil miydi? Bu arada bu e-muhtıra metni bu linkte hala duruyor. Konumuza dönerek Odatv internet sitesi merkezindeki aramalarda çıkan, “ULUSAL MEDYA 2010” dokümanında “STRATEJİ” başlığı altında, “Saldırıların bilinçli olarak TSK ve Yüksek Yargı başta olmak üzere Anayasal Kurumlara karşı yürütüldüğü işlenmelidir.” Notu savcıların dikkatini çekmiş ve incelemelerde; …“ULUSAL MEDYA 2010” isimli örgüt dokümanı incelendiğinde, Ergenekon Terör Örgütünün medya yapılanmasının güncel stratejisini ortay koyan bir doküman olduğu, “000KITAP” isimli word dosyasında, İMAMIN ORDUSU” başlıklı 189 sayfadan oluşan taslak halinde bir kitap çalışmasının olduğu, “Nedim” ve “Hanefi” isimli word dosyalarında Hanefi AVCI ismi ile yayınlanan “Haliçte Yaşayan Simonlar” isimli kitabın Ergenekon terör örgütünün talimatları ile yayınlandığını gösteren notlar olduğu, Ayrıca “Sabri Uzun” isimli word belgesinde ise; “Sabrinin Kitap konusunda çekincesi var ikna etmeye çalışalım, kitabı seçimden önce yetişmeli. Nedim Ahmet Şık’la bu konuda görüşsün, Kitaba çalışırken cesur olun. Çıkarma ve ekleme yapmaktan çekinmeyin. Bu kitap Simondan daha kapsamlı olmalı. Nedimi kutlarım. Ahmet’i çalıştırsın. Hanefi çıkacak ve size katılacak. Emin ve Sabri’ye moral verin. Sabri adıyla çıkmasına zorlayın. Çabuk olması şart. Seçimden önce yetişsin.” Uyarı cümleleri yer alıyor. Ayrıca bu savcılık inceleme tutanağı, genel seçimler öncesi Türkiye’de yeni bir senaryonun uygulamaya koyulduğunu anlatıyor bence. Bunun da ‘cemaat’ üzerinden ‘gulyabani’ üreterek asimetrik psikolojik eksende ‘deli gömleğini’ millete bir kez daha giydirmek için yaptıklarını görmemek için saf olmak lazım. Üstelik ‘cemaat’ kavramını insanların duygularını ‘nevrotik depresyon’ vari hale getirmek için özellikle öne çıkarıyorlar ki, kolay taraftar bulabilsinler. Bu arada savcıların yaptığı incelemede ortaya çıkan “ULUSAL MEDYA 2010” dokümanında “STRATEJİ” başlığı altındaki, “Emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin Kemalist ideolojiye karşı yürüttüğü planlı ve sistematik savaşın, kamuoyuna tüm gerçekliğiyle anlatılması en önemli ödevdir. Bunun için, yürütülmekte olan operasyonların siyasal olduğu, Akp ve Cemaatin, Cumhuriyet İlke ve Devrimlerine karşı rövanşist düşüncelerle giriştiği sivil&faşist bir hareket ve diktatörlüğe uzanan yeşil bir devrim olduğu anlatılmalıdır.” Uyarısı yeterli delil olarak kamuoyunun önünde duruyor olmasının ise birilerinin hesabını bozduğunu kaydetmekte fayda görüyorum. Bu yüzden Bir asra yakındır ‘toplum mühendisliği’ eliyle millete giydirilen deli gömleğini, bu sefer savcıların ve mahkemelerin hak edenlere giydireceğinden hiç şüphem yok. [email protected] http://twitter.com/maomazhar
<< Önceki Haber 'CEMAAT' ÜZERİNDEN ASİMETRİK PSİKOLOJİK KAOS MU? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER