Sanat ve siyaset


Ülke artık 12 Haziran tarihine kilitlenmiş durumda. Herkes kendi meşrebince bir beklenti içinde. Bazıları bu seçimi mevcut iktidardan kurtulmak için son fırsat ve bir tür 'Köprüden önce son çıkış' olarak gördüğü için elinden gelen her şeyi yapacak gibi görünüyor. Şüphesiz bu tür beklentileri meşru ve ahlaki zeminde olduktan sonra hiçbir sıkıntı olmaz, aksine renklilik ve zenginliktir. Umarım, 'Seçim geliyor, gerilimi artıralım, her türlü p...luğu yapalım, ülkeyi karıştıralım' zihniyeti yerine, 'şu vaatlerde bulunalım, şu adayları gösterelim' diyerek mevcut iktidara alternatif program ve adaylarla gitmeyi tercih eder muhalefet. İktidar da, kendi eksik ve yanlışlarını giderebilecek yeni programlar ve adaylarla karşılarına çıkar. Bizler de, pis ayak oyunları, insanlık dışı entrikaları çözmek yerine, adaylar ve vaatlerle ilgilenir, millet için en hayırlı olanını yazar, çizer ve talep ederiz. İş bu nedenle hem iktidar partisinden, hem muhalefet partilerinden gösterilen sanatçı aday adaylarını memnuniyet ve sevinçle karşılıyorum. İki örnek vereceğim sizlere. Şu andaki mevcut vekillerimizle ilgili... İlki, vaktiyle iktidar partisinde bulunmuş, sonradan bağımsızlığı tercih etmiş bir milletvekilimiz. Sosyal medya ortamında karşılaştığım bu vekilimiz, bir akşam yapılan Muhteşem Yüzyıl tartışmasında aynen şöyle dedi: "Bu kötü bir dizi, zira tek kamera ile çekiliyor. İyi dizi için en az beş kamera lazım..." Sayın siyasetçimize göre, bir sinema eseri ne kadar çok kamera ile çekilirse, o kadar iyi ve kaliteli oluyordu! Hani bu mantığa göre, bir filmi 20 kamerayla çek, Oscar'ı kap, durumu vardı! Öyle değil tabii. Bu işleri kıyısından köşesinden bilenler, anlayanlar için malumdur ki, bir dizi ya da sinema filmi için tek kamera yeterdi.Hayatında film setinde bulunmamış, sinemanın mutfağı hakkında en küçük bir fikri olmayanların, sektörle ilgili böylesine fikir belirtmeleri normal olabilir. Ancak bu kişiler TBMM çatısı altında ise sorun var demektir. En azından Türk sineması için böyledir. İkinci örneğimiz, yine bir vekilimiz. Kürt kökenli olan bu vekilimiz, oldukça aktif bir isim. Birçoğunu benim de desteklediğim çok güzel görüşleri ve ürettiği politikalar var. Çoğu zaman etnik kökene dayalı politika üretmeyi kendi için bir zorunluluk gördüğünden dolayı, ülke geneliyle ilgili -ne yazık ki- çok anlam ifade eden görüşler ortaya koyamadı bugüne kadar. Bu vekilimiz de bir sabah ortaya, 'Yılmaz Güney'in filmlerini yaktılar, attılar, yok ettiler' diye çıkıverdi. 'Hangi filmler bunlar?' dediğimde ise Güney'in -tabiri maruz görün- en üfürükten filmlerini sayıverdi. Birçoğu Yılmaz Güney'in bile değildi. Güney, bazılarında reji asistanlığı, bazılarında oyunculuk yapmıştı sadece. Yılmaz Güney sineması diyebileceğim filmlerin neredeyse tamamı mevcuttu ve izlenmişti, izleniyordu. Elbette her iki vekili de kınamak ya da küçümsemek adına yazmadım bunları... Ama ülkeyi yöneten en üst çatı altında sanat adına sahici isimleriniz olmazsa, bu tür sakıncalı durumlar ortaya çıkabiliyordu. Bu sebepten ötürü, gerek Sayın Kılıçdaroğlu'nun, gerekse Başbakan Erdoğan'ın ve diğer siyasi parti liderlerinin, vekil adayı olarak göstereceği sanatçı isimlerini okudukça memnun oldum. Memnun oldum, zira yönetmen Mesut Uçakan milletvekili olarak böyle bir konuşma yapmazdı. Keza S.Süreyya Önder de hangi parti adına olursa olsun Meclis'e girerse girsin, bu tür boş ve faydasız tartışmalar yerine Türk sineması adına çok daha önemli işlere imza atarlardı. Yakından tanıdığım için biliyorum, filmlerini beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, o ayrı... Ancak hayatının 40 yılını Türk sinemasına vermiş, sektörü çok iyi bilen, sıkıntıları, açmazları, problemleri bizzat yaşamış Mesut Uçakan'ın TBMM çatısı altında çok şey yapabileceğine inanıyorum. Dileğim o ki, siyasi parti liderlerimiz bu gerçeği daha fazla önemseyip, sanatı ciddi anlamda bilen ve sorumluluk hisseden isimleri aday olarak gösterirler.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER