Medya ayağı üzerine...


Eğer, devlette bazı hassasiyetleri devamlı korumak ve ele geçirdiğiniz kurum ve kuruluşların... Eğer, devlette bazı hassasiyetleri devamlı korumak ve ele geçirdiğiniz kurum ve kuruluşların "ötekiler"in eline geçmesini engellemek için kurulmuş bir örgütseniz, ordu, yargı gibi ayaklarınızın yanında mutlaka "medya ayağı"nızın da olması gerekir. "Şu basın kuruluşu ya da şu basın mensubu Ergenekon Örgütü'nün elemanıdır, örgütün kararları doğrultusunda faaliyet gösterir" diyebilmek bizler için tabii ki oldukça zordur. Ama o basın mensubu ve o basın kuruluşu, örgütün toplum üzerinde yaptığı operasyonlar sırasında yazdığı yazılarla, attığı başlıklarla kendilerini belli ederler. Toplum üzerine bir operasyon başlatılır ve örgütle bağlantılı basın kuruluşları ve gazeteciler harekete geçerler! 28 Şubat sürecinde, laik aydınların suikastlarla öldürülme sürecinde, irtica kampanyalarında, Danıştay Baskını sonrasında ve benzeri durumlarda bir kısım medya ve bir kısım gazetecilerin aldığı tavırlara bakınca, attığı ajitatif manşetleri okuyunca bu konunda fotoğraf netleşiyor. Benim mesleğe girdiğim 80'li yıllarda basın belli bir kesim tarafından ele geçirilmişti ve bu basın sürekli "İrtica devleti ele geçirecek" edebiyatı yapıyordu. Artık "Devleti ele geçirecekler" sloganı eskisi kadar rağbet görmüyor. Yerine "Yargıyı ele geçirecekler, geçirdiler" söylemini tercih etmeye başladılar. AK Parti iktidarı ile birlikte hazırlanan darbe planları bir türlü yürürlüğe konulamadığı için ordunun bu konudaki rolünü yargı devraldı. Aslında bağımsız olması gereken yargının devleti kuşatan bir örgütün en temel karargâhı olduğu çok geç anlaşıldı. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu gibi bir kurulu ele geçirince bir ülkede istenildiği gibi at oynatılabiliniyormuş mesela. Ve tabii yüksek yargı... Sonu "tay" ile biten anayasal kurumlar ve Anayasa Mahkemesi tabii ki... Meğer biz Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden'e odaklanıp sürekli onu eleştirirken, bütün işler Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nda kotarılıyormuş! Neyse, gelelim tekrar basının ele geçirilmesi konusuna: Bugün herkes şunu kabul ediyor: Eğer basında yaşanan değişim ve dönüşüm gerçekleşmemiş olsaydı hem planlanan askeri darbeler gerçekleştirilmiş olurdu hem de Ergenekon Operasyonu'nu yapmak asla mümkün olmazdı. Eğer kronolojiyi başlatma tarihi olarak 80'li yılların ortalarından itibaren başlatılan "irtica kampanyaları"nı alırsak, basının durumu şöyleydi: Medya kuruluşlarında yöneticilik-yazarlık yapan gazeteci kimlikli kişilerin çoğu 12 Eylül öncesi eski "ihtilalci solcu" gelenekten geliyorlardı. Mesela Fethullah Gülen Hocaefendi'ye yönelik "Kaset oparesyonu"nda rol alan medya mensuplarının neredeyse tamamı gençliklerinde "ihtilalci solcu" geleneğin militanlığını yapmıştı. Aynı şekilde bu tür yayınlara karşılık veren medya mensupları da aynı kampın militanlığından geliyorlardı! İronik bir durum! Aslında iki kamptan söz edilebilir. Birisi Doğu Perinçek'in başını çektiği "Aydınlık Grubu" yani "Maocular", diğeri Türkiye Komünist Partisi geleneğinden gelen daha çok "Moskovacılar" olarak anılan fraksiyondan gelen gazeteciler... Ali Kırca, Aydın Engin, Erbil Tuşalp bu ikinci gruptan. Aydınlıkçılar: Nuri Çolakoğlu, Danyal Oral Çalışlar, Osman Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Gülay Göktürk, Reha Muhtar, Celal Kazdağlı, Hadi Uluengin, Ayşe Önal, Halil Berktay, Celal Üster, Doğan Yurdakul, Ragıp Duran, Hasan Cemal... Aydınlıkçılar kalabalıktı. Çünkü Doğu Perinçek her zaman gazete-dergi yayın işlerine önem verdi. Bu isimlerin bazılarının zaman içinde geçirdikleri değişimi ve dönüşümü gözardı etmemek gerekiyor. Ama medyanın bunların eline geçmiş olduğu yıllarda bu isimlerden bazıları saldırır, bazıları da savunurdu! Bu isimlerin kayda değer ortak özellikleri, zamanında bu iki temel hareketin üst komitelerinde görev almaları, çoğunun zengin ailelerin çocukları olmalı ve lise tahsillerini özellikle Amerikalılar'ın kurduğu özel okullarda yapmış olmaları... Çoğu lisan bilir, üniversite öğrenimleri vardır. Türkiye dışında uzun süre kalmışlardır. Bazıları sabıkaları olduğu halde kamu kurumlarında yöneticilik de yapabiliyorlardı. Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Uluç Gürkan, İstemihan Talay Tarsus Amerikan Koleji mezunudurlar. Nuri Çolakoğlu İzmir'deki bir Amerikan okulunda okudu. Şahin Alpay, Reha Muhtar TED Koleji mezunu. Hadi Uluengin Galatasaray Lisesi, Hasan Cemal Alman Lisesi'nde okudu. Şimdilerde adları Ergenekon Örgütü ile birlikte anılanların çoğu ise rahmetli Ufuk Güldemir'in yetiştirdiği gazeteciler. Ufuk Güldemir demokrat bir insandı, 28 Şubat'ta gösterdi kimliğini ama yetiştirdikleri nasıl böyle oldular?
<< Önceki Haber Medya ayağı üzerine... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER