Darbe sanıklarını terfiyle taltif


Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Daireler Kurulu karar verdi: Darbe sanıkları terfi ettirilebilir. Başbakanlık, İçişleri ve Milli Savunma Bakanlıkları'nın, AYİM'in Balyoz Davası sanıkları olan iki general ve bir amiralin ''bir üst rütbeye terfi ettirilmeme işleminin iptali'' istemini yerinde bulduğu kararı hakkında yaptığı düzeltme talebi, AYİM Daireler Kurulu'nca oybirliğiyle reddedildi! Böylece, belki de dünya tarihinde ilk kez parlamenter demokrasiyle yönetilen bir ülkede, Anayasa'yı ihlal, darbe yaparak mevcut hükümeti silah zoruyla devirmek suçundan yargılanan ordu mensupları terfi ile taltif edilmiş oldu. Dünyanın bütün demokratik rejimlerinde ordu içinde cuntacı (veya cuntamsı) faaliyetlere adı karışanlar ordudan temizlenir. Ya emekliye sevk edilir ya açığa alınır ne yapılırsa yapılır ama o şaibeli kişilerin eski görevlerinde kalmalarına, yetki kullanmalarına göz yumulmaz. Dikkat ederseniz, "adı karışanlar" diyorum, suçluluğu kesinleşenler değil. Suçluluğun kesinleşmesi zaten mahkûmiyeti ya da beraatı getirir. Açığa alınma ise bir tedbirdir. Bütün kamu görevleri için gerekli olan bu tedbir ordu gibi bir güvenlik örgütü için haydi haydi gereklidir. Bizim durumumuzda, ortada bir bavul dolusu belge, o belgelere dayanarak hazırlanmış ve mahkeme tarafından kabul edilmiş bir iddianame var. İsnat edilen suç da öyle böyle değil: Anayasa'yı ihlal suçu; darbe yaparak mevcut hükümeti silah zoruyla devirmek... Ve bizim "hukukumuz" bu insanları terfi ile ödüllendiriyor. "Askeri vesayet son buldu; artık bırakın askerle uğraşmayı; asker diye diye sivil vesayeti gizliyorsunuz" diyenlere ithaf olunur... X x x Hükümetin AYİM'e karşı yürüttüğü hukuk mücadelesini burada özetleyecek değilim. Merak edenler internete girip 2010 Ağustos'undaki YAŞ toplantısından bu yana sürmekte olan bu çekişmeyi ayrıntılarıyla öğrenebilirler. Ben sadece bazı kıssadan hisseler çıkarmak istiyorum. Bildiğiniz gibi söz konusu üç generalin açığa alınması konusu geçtiğimiz Kasım ayında gündeme gelmişti. O tarihte hükümet, TSK Personel Kanunu'nun 65. maddesine dayanarak Balyoz Davası'ndan yargılanan üç generalin açığa alınmasına karar verdi. Ne var ki bu, çok ama çok gecikmiş bir tedbirdi. Aslında siyasi iradenin yapması gereken şey, TSK Personel Kanunu'nun 65'inci maddesini 2010 Ağustos'undaki YAŞ'ta işletmek ve sanık subayların tümünü açığa almak idi. Bu yapılmadı. Hükümet YAŞ'ta sadece bazı generallerin terfilerini engellemekle yetindi. Ama bu arada çok garip bir şey oldu: Genelkurmay, terfisi engellenen üç generalin bulundukları rütbeleriyle yeni görevlere vekaleten atanmalarını teklif etti ve bu teklif de hükümet tarafından kabul edildi. Besbelli ki bu, o zaman hükümetle Genelkurmay arasında yapılmış siyasi bir uzlaşmaydı. "Açığa almama ama terfi de ettirmeme" şeklinde bir orta yol arayışıydı. Ne var ki ilerleyen günler, asker tarafının bu "uzlaşma"ya razı olmadığını ve terfiyi sağlamak için dayatmaya devam ettiğini gösterdi ve bu dayatma bugünkü AYİM Daireler Kurulu kararına kadar geldi dayandı. Gelinen bu nokta bize vesayet rejimiyle girilen uzlaşmaların çözüm olmadığını en çarpıcı biçimde gösteriyor. İşte gördüğünüz gibi, biz TSK'dan ortaya dökülen bunca skandaldan sonra, bize bir daha böyle örgütlenmelere müsaade etmeyeceği konusunda güvence vermesini ve kendi içini temizlemesini beklerken; o darbe sanığı generalleri terfi ettirmekten asla vazgeçmiyor. Ayrıca bu vesileyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin fonksiyonunu ve nasıl çalıştığını da; Danıştay'dan ayrı bir askeri yüksek idare mahkemesi bulunmasının sonuçlarını da bir kez daha görmüş oluyoruz. Geçtiğimiz yıl yaptığım "Olmasa olmaz mı" programının konularından biri askeri yargı idi. Tartışmacılardan kimisi askeri mahkemelerin tamamen kaldırılmasını, kimisi revizyondan geçirilmesini savundular. Ama üzerinde kuvvetle birleştikleri bir nokta vardı: Hepsi de Askeri Yargıtay'ın ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin varlığını kesinlikle bir hukuk skandalı olarak görüyorlardı ve kaldırılması noktasında tamamen hemfikirdiler. Dünyanın birçok ülkesinde askeri mahkemeler vardı ama Askeri Yargıtay bize özgü bir hukuk garabetiydi. Ayrıca, tek dereceli bir idari yargı organı olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin varlığı hiçbir biçimde izah edilemezdi. Böyle söylüyorlardı... Ben eminim referanduma sunulan Anayasa değişikliği paketini hazırlayan hukukçular da Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi konusunda ayni fikirdeydiler. Bu konuda bütün hukukçular arasında bir konsensüs vardı. Peki o zaman neden, ağırlıklı olarak bir yargı reformu paketi niteliği taşıyan bu pakete Askeri Yargıtay'ın ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin lağvedilmesi dahil edilmedi? Şimdi hatırlıyorum da, o programın tartışmacılarından Askeri Yargıtay Onursal Üyesi Ali Fahir Kayacan konuşmasında, o gün tam da yeri gelmişken bu iki askeri üst mahkemeyi kaldırmayı teklif dahi etmeyen siyasetçilerin ileride askeri yargı konusunda şikâyette bulunma haklarını da kaybedeceklerini söylemişti. Zaman onu haklı çıkardı.
<< Önceki Haber Darbe sanıklarını terfiyle taltif Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER