Piyasalardaki sıkıntının sebepleri...


ki ayı aşkın bir süredir yurtiçi piyasalarda huzursuzluk var. TL, dolar-Euro sepeti bazında yüzde 10'un üzerinde ciddi bir değer kaybına uğrarken yüzde 7'nin altına kadar gerilemiş olan (referans) tahvil getirisi kısa sürede yüzde 8'in üzerine çıkıverdi. İMKB 100 hisse senedi endeksi de benzer şekilde bu süreçte yüzde 10'un üzerinde değer kaybetti. Üstelik bunu yaparken günlük 3,5 milyar TL civarında seyreden işlem hacmi de oldukça yüksekti. Son günlerde bu düşüşlere CDS (yani kamu iflas sigortası) primlerindeki yükseliş de eklendi. (Grafik 1) Doğal olarak, eşzamanlı piyasaların terse dönmesi ve ısrarlı şekilde düşmeye devam etmesi yurtiçindeki yatırımcıları rahatsız ediyor. Üstelik Türkiye'deki hareket diğer gelişmekte olan ülkelerdekinden de farklı. (Grafik 2, 3 ve 4) Diğer para birimleri değer kazandığı, hisse senedi endeksleri yatay seyrettiği halde TL değer kaybediyor, hisse senetleri düşüyor ve yerel tahvil fiyatları daha hızlı geriliyor. Üstelik Türkiye 2011 yılı içinde yatırım derecesine yükselebilecek birkaç ekonomiden biri olduğu halde. Buna rağmen Türkiye'de piyasaların topyekûn, bir trende dönüşme sinyalleri veren düşüş yaşıyor olmasını 3 sebeple açıklamak mümkün: 1) YENİ PARA POLİTİKASININ YOL AÇTIĞI BELİRSİZLİK Son dönemde Türkiye ekonomisini diğer gelişmekte olan ülkelerden ayıran en önemli fark, para politikasındaki anlayış değişikliği. Halbuki amaç, diğer gelişmekte olan ülkelerden hiç farklı değil. İsrail'den Brezilya'ya, Güney Kore'den Türkiye'ye kadar birçok gelişmekte olan ülke, ekonomisini artan global spekülatif likiditenin zararlarından korumaya çalışıyor. Bu sermayenin yüksek finansal getirileri ve büyüme hızlarının cazibesiyle yöneldiği ülkelerin para birimlerini güçlendirmesi gayet mümkün. Böylece ABD başta olmak üzere dünyanın büyük ihracat pazarlarının eskisi kadar tüketemediği bir ortamda o ülkenin global ihracat pastasından aldığı pay azalabilir. Büyüme daha ziyade iç tüketim talebine yaslanmak zorunda kalır ve enflasyon baskısı oluşmaya başlar. Aynı zamanda finansal piyasalarda balon tehlikesi baş gösterebilir ve bu ileride tamiri zor bilanço hasarları yaratabilir. Özetle, gelişmekte olan ülkelerin bu tür risklere sebep olacak kısa vadeli sermaye girişini engellemekten daha doğal bir istekleri olamaz. Türkiye de aynı konumda ama yatırımcıların kafasının karışmasının en önemli sebebi Türkiye'nin izlediği yolun diğerlerinden ve geleneksel önlemlerden farklı olması. Diğer ülkeler genelde çeşitli sermaye kontrolleri ve faiz artışları ile kısa vadeli sermaye girişi ve enflasyon baskısı ile savaşırken, Türkiye tersine faiz düşürüyor. Üstelik (politika) faizi, Brezilya, Hindistan, Rusya, Endonezya gibi Türkiye muadili ülkelerin faizlerinden yüksek de değil. Doğu Avrupa'ya göre biraz daha yüksek ama onlar da enflasyon endişeleri nedeniyle faiz artırıyor. Zaten hızlı büyüyen ve diğer birçok ülkeye göre daha yüksek bir enflasyonu olan Türkiye, faiz düşüşünün bu ortamı daha da körükleyici etkisini munzam karşılıkları (yani bankaların topladıkları kaynakların Merkez Bankası'nda faizsiz tutmak zorunda oldukları ve bu sebeple krediye dönüştüremedikleri kısmını) artırarak engellemeye çalışıyor. Tek munzam artıran Türkiye değil, ama neredeyse tek faiz düşüren Türkiye. Çin'den Brezilya'ya birçok ülke hem faiz artırıyor hem de munzam karşılıklarını. Daha da ilginci, Türkiye aslında faiz düşürmekle yanlış yapmıyor. Yatırım derecesine oynayan kısa vadeli sermaye kısa vadede (risksiz) yüksek getiri elde edememeli. Ama sonuçta ortada nereye kadar devam edeceği ve nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen bir belirsizlik var. Yatırımcılar bunu fiyatlamakta zorlanıyor ve belirsizlik azalana kadar tribünlere çekilmeyi tercih ediyor. 2) KUZEY AFRİKA VE ORTADOĞU'DAKİ GERGİNLİK Tunus'la başlayıp Mısır'a yayılan ve yabancı basında Yemen, Libya, Suriye ve hatta İran gibi ülkelere de bulaşabileceği iddiaları ortaya konulan son politik gerginlik de Türkiye'deki huzursuzluğun bir nedeni. Türkiye elbette birçok açıdan çok farklı bir konumda. Ama 2004 sonrasında istikrarlı bir şekilde yılda yüzde 6 büyüyen, global krizde dahi büyümeye devam edebilen, son yıllarda özellikle finans sektöründe yaptığı reformlarla büyüme potansiyelini daha da yukarı çekip yabancı yatırımcıların sevdiği bir ekonomi haline gelen ve Türkiye'nin üçte biri büyüklüğüne rağmen Türkiye kadar doğrudan sermaye çekebilen Mısır'ın sorun yaşaması genel olarak bu bölgedeki diğer 'sevilen' ülkelere karşı da bir belirsizlik yaratmış oldu. Olay ayrıca Mısır ekonomisi de değil. Mısır'ın Süveyş Kanalı üzerinden dünya enerji ve emtia taşımacılığına önemli bir katkısı var ve buradaki bir kesintinin global ekonomiye vereceği zarardan sadece Türkiye değil birçok ülke zarar görecek. Bu riskin fiyatlanması da son derece normal. 3) KÂR REALİZASYONU İMKÂNI Son bir faktör de Türkiye piyasalarının uzun süredir diğer ülkelere göre çok daha prim yapmış olması. TL global kriz sonrasında bir Brezilya Reali veya Güney Afrika Randı kadar güçlenmese de özellikle hisse senedi ve tahvil piyasaları diğer ülkelere göre çok daha fazla yükseldi. (Grafik 3) Bu durumda yurtiçi ve yurtdışı gelişmelerle artan belirsizliklerin fiyatlanması zorlaşmaya başlayınca spekülatif yatırımcıların portföylerindeki kârlı ve likit piyasalardan biri olan Türkiye'de satış yapmak ve kâr realizasyonuna gitmek çok daha kolay hale geliyor. Sebeplerin ne olduğunu görmek çok zor olmasa da piyasaların yeniden ne zaman rahatlayıp alıma geçeceklerini görebilmek o kadar kolay değil. Belki yeteri kadar satış oldu ama yeni para politikasının sonuçlarını almak ve bölgesel politik gerginliklerin bir çözüme ulaşması zaman alacak gibi gözüküyor.
<< Önceki Haber Piyasalardaki sıkıntının sebepleri... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER