Bu ülkeden dünya markası çıkar mı, çıkar!


Türkiye'den dünya markası çıkar mı, çıkmaz mı tartışmaları süregitsin, önce Ülker sonra da Aydınlı bu sorunun cevabını verdi: "Marka olanları satın alabiliriz." Öncelikle ulaşılmaz gözüken küresel markalara talip olmak, satın almak, aldıktan sonra markayı koruyup gözetmek ve nihayet büyütmek hiç de kolay değilken, şimdilerde iki küresel marka Türk şirketleriyle anılıyor. > Geçtiğimiz cuma günü Aydınlı Grup Yürütme Kurulu Başkanı Ahmet Said Kavurmacı ve Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Kavurmacı'nın davetiyle Cacharel'in kurucusu ve Dünya Başkanı Jean Bousquet ile bir araya geldik. Toplantının amacı, Aydınlı Grup'un 15 yıldır 28 ülkede yürüttüğü ana lisansörlüğünün yanı sıra bundan böyle 9'unda (Rusya, Ukrayna, İran, Irak, Suriye, Kazakistan, Azerbaycan ve Lübnan) Cacharel'in erkek giyim markasının haklarına sahip olmasıydı. Ahmet Said Kavurmacı, marka haklarını satın aldıkları ülkelerde hızla yatırım yapacaklarını, Cacharel'i büyütürken Aydınlı olarak da büyümeye devam edeceklerini söylüyor. Bir ara hem yatırımları ve Cacharel'e satın alma bedeli için ne ödendiğini soruyorum. Kavurmacı, ağırlıklı olarak Anadolu'ya yatırım yapacaklarını, Aydınlı'ya mal üreten atölyelerin büyümesine katkı verileceği ve var olan kapasitenin artırılacağı cevabını veriyor. Cacharel ile 5 yıl içinde yurtiçi ve yurtdışında 100 mağazaya ulaşılacağını, halihazırda toplam 44 Cacharel mağazasına sahip olduklarını ve Rusya pazarını çok önemsediklerini ifade ediyor. 2010'da cirolarını yüzde 35 artıran grup, 2011 ciro hedefini 400 milyon TL olarak koymuş. Peki, küresel markaya ne kadar lisansiye ödendi diye sorduğumda ise Kavurmacı, üretim için bundan böyle yaklaşık 40 milyon dolar yatırım yapacaklarını vurgularken, ödenen rakam konusuna hiç girmiyor. Üretim talebi arttıkça Çin'den destek alınacak mı sorusuna da, "Grup şimdilerde bazı ham ve yarı mamullerin ithalatını yapıyor, ancak daha fazlası söz konusu olduğunda Çin alternatiflerden biri elbette." diyor. Gelecek geldi bile, hazır mısınız? Vodafone gelecek on yılda bizi bekleyen belli başlı sorunlar için meydana getirilmiş bir tartışma platformu olan Futuragenda/Geleceğin Takvimi'ni küresel boyutta destekliyor. İnovasyon ve büyüme alanında sayılı uzmanlardan Dr. Tim Jones'un koordinatörlüğünde geliştirilen kitabın dünya lansmanı geçen hafta İstanbul'da yapıldı. Peki, geleceğin takviminde neler var ve biz bunları nasıl fırsata dönüştürebiliriz? Programla aynı adı taşıyan ve Türkçeye kazandırılan Futuragenda kitabından sizin için acil bir reçete hazırladım. Kitap geleceği şekillendirmek için iyi bir yol haritası sunuyor. Kitabın birinci bölümünde gelecek on yılın dünya ölçeğinde şimdiden kesin gibi gözüken 4 bulgu anlatılmış: Nüfus artışında dengesizlik (daha çok az gelişmiş ya da gelişmekte olan bölgelerde 750 milyon artacağız), temel doğal kaynaklarda yoksunluk, ekonomik gücün Asya'ya kayması ve küresel bağlılığın yaygınlaşması. İkinci bölümde ise belirlenen 4 kesinliğin etkilediği alanlar ve bunlara ilişkin öngörüler belirtilmiş. Etkilenecek alanlar: Sağlık, refah, mutluluk, hareketlilik, güvenlik ve yerellik. Üçüncü bölümde geleceğin ana yönlendiricileri olarak her alanda öne çıkan 4 temaya odaklanılmış: Güven, kişisel gizlilik, tercihler ve küresel/yerel eylemler. Dördüncü bölümde ise işin en can alıcı kısmı var. Bütün bu araştırma ve içgörülerden sonra üç alanda (1) hükümetleri ilgilendirecek ve dolayısıyla gelecekteki politikalar belirlenirken mutlaka dikkate alınacak olanlar, (2) kuruluşları ilgilendirecek ve dolayısıyla değişimi görüp yenilikçi ürün ve hizmetleri ortaya koyanlar ve (3) birey olarak bizlerin dünya bir tarafa doğru hızla giderken kendimize nasıl bir rol biçeceğimize ilişkin sorusu olanlar bu son bölümde cevapları bulabilecek. Düzeltme ve teşekkür Wikileaks'in Twitter kullanıcıları için 'cablegate hashtag' çıkış alternatifini 'calegate hashyag' olarak yazmışım. Düzelten okurlarımıza teşekkürler. Bir adam, üç zaman ve üç hikâye Cacharel'in Başkanı Jean Bousquet ilginç bir kişilik. Hani görmüş de geçirmiş denilen cinsten. İngilizce konuşmuyor, ancak çevirmenin Türkçeleştirdiği en sıkıcı konular bile Bousquet'in Fransızcasında şiir gibi akıyor. Ünlü modacı gazetecilere hikâye vermeyi hem biliyor hem de seviyor. "Reklamları biz veririz ama hikâyeleri siz yazarsınız. Biz sizin haberlerinizle marka olduk. Önemli olan gazetenin manşetine çıkabilecek cümleyi verebilmektir." diyor ve birbiri ardına ilginç hikâyeler anlatıyor. Cacharel'in babaÇanakkale gazisiymiş. Tabii Fransızlar tarafından. En çetin savaşların olduğu dönemde Çanakkale'de babasının da içinde bulunduğu 500 kişilik bölükten sadece 7 kişinin hayatta kaldığını söylüyor. Ben bir başka buluşmada baba Bousquet'nin Türkler hakkında neler anlattığını daha ayrıntılı dinlemek istiyorum ve "Çanakkale'den günümüze, nereden nereye?" diyorum. YARIM PUAN DAHA ALSA OTOMOTİVCİ OLACAKTI Fransız eğitim prosedüründe ilkokul sonrası yapılan bir sınavla gençlerin yeteneklerine göre meslek seçmeleri ve o alanda eğitim almaları sağlanırmış. Jean Bousquet de sınava girmiş ve iki seçeneğinden biri terzilik olan mesleklere yeteneği olduğu tespit edilmiş. Eğer yarım puan daha alsa tüm arkadaşları gibi o da otomotiv sektöründe çalışmaya başlayacakmış. Şimdi düşünüyorum da Cacharel'in o insanı fit gösteren kesimi ve dikimi otomotiv sektörüne uygulansa nasıl arabalara binerdik? Fit demişken, kadın gömleklerindeki göğüs bölgesine atılan pensleri de ilk kez Jean Bousquet kullanmış. Cacharel'in kuruluşu da ilginç hikâye. Bizdeki gibi bir askerlik arkadaşı girişimi. Kendi işini yapmaya karar vermiş arkadaşı, Bousquet'e de gel demiş. Birlikte iki yıl çalışmışlar, sonra "Sıkıldım, hayatım hep böyle mi geçecek?" deyip 1958'de kendi işini kurmuş. Diğer arkadaşı batarken görüldüğü üzere kendisi hâlâ dimdik ayakta. Cacharel ile Aydınlı'nın işbirliği de ayrı bir hikaye. Aydınlı Grup'un kurucusu Mustafa Kavurmacı henüz üniversite ilk sınıfta olan oğlu Ahmed Said'i de yanına alarak iş görüşmesi için Fransa'ya gider. Başka bir marka için yapılan görüşmede anlaşma sağlanamaz. Görüşme sonrası dönüş yolunda kendilerine mihmandarlık yapan Fransız dostları, küçük bir işi olduğunu, Cacharel'e uğrayacağını söyler. Baba oğlun zamanı vardır, onlar da showroomda vakit geçirir. Fransız dostları görüşme sonrası yanlarına geldiğinde, kendileri adına şirketin üst yönetimiyle toplantı yaptığını ve işin neredeyse bağlanmak üzere olduğunu belirtir. Başkan Kavurmacı, "Neye niyet, neye kısmet." diyor. Bousquet'den aldığım dersler Cacharel'in Başkanı Jean Bousquet, "Özellikle mo-da gibi 'işin ruhu' dediğimiz bir niş varsa, kurucularının mutlaka işin başında olması gerekiyor." diyor, haklı da, bu ruhu taşıyacak sonraki kuşaklar yoksa markanın ruhu da soluyor. Moda dünyasında bunun pek çok örneği mevcut. O halde Cacharel'in Aydınlı ile yaptığı anlaşmanın önemli bir sebebi de bu. Demek ki 15 yıllık birlikteliğin sonunda markayı ileriye taşıyacak heyecan Aydınlı'da mevcutmuş. "Şans her zaman var" diyor Bousquet, "Ama şans geldiğinde onu görecek vizyon da önemli." diye devam ediyor. Ben de şansın zaten 'hazır' olana geldiğini söyleyebilirim. "Biz değişimi fark edemedik. Zara, Mango gibi fast fashion/hızlı moda kavramı ortalığı kasıp kavururken biz pahalı ürün ve üretimde ısrar ettik. Şimdilerde ya 30 Euro'luk fast fashion ürünler ya da 1.000 Euro'luk butik işler var Fransa'da, ortası yok." diye devam ediyor. Oysaki bizde pek çok tekstil markası, başta Roman, Koton, İpekyol olmak üzere bu ara segmenti muhteşem biçimde doldurdular diye düşünmeden edemiyorum. "Hiç bu kadar çirkin giyinen kadını Paris sokaklarında görmemiştim." diye hayıflanıyor. "Biz hata yaptık." diyor. Hatanın sebebini pek çok şeye bağlasa da "Artık çalışmıyoruz. Haftada 35 saat çalışan Fransızlar daha çok insana iş imkanı versin diye çalışma saatlerini kısalttı, ücretler de arttı. Şimdi bu bir alışkanlık haline geldi, artık üretmiyoruz, Çin'de, Polonya'da, Romanya'da ve Macaristan'da ürettirip satıyoruz." diyor. "Çin en az 100 bin parça sipariş vermezseniz dönüp bakmıyor bile! Oysaki bir modelin deneme satışları için 500 parçaya ihtiyaç olabiliyor. Diyelim ki ürün tuttu, bu defa da üretilenin Avrupa'ya gelmesi uzun sürüyor. Evet, Çin ucuz ama moda işinde hız önemli." diyerek de Türkiye'nin bir ticari merkez olarak fırsatını dile getiriyor. "Online satışları sakın ihmal etmeyin." de diyor. Bir gün içinde 9 bin parça ürün sattıklarını söylerken, Ahmet Said Kavurmacı da online satış sitesi aracılığıyla iki günde 4 bin parça sattıklarını söylüyor ve "Hangi mağazada bir günde bu kadar satabilirsiniz?" diye soruyor.
<< Önceki Haber Bu ülkeden dünya markası çıkar mı, çıkar! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER