HSYK panikledi


Her geçen gün, referandumun nasıl hayatî bir dönüm noktası olduğunu daha iyi anlatıyor. İşte HSYK'daki; İstanbul, Erzurum ve Diyarbakır olmak üzere özel yetkili mahkemeler ve savcılıkların yapısını tamamen değiştirmeye dönük son hamle... Ergenekon ve Balyoz davalarında, açıkça kontrolü ele geçirmek istiyorlar. Sadece HSYK değil, TSK içinde, Dışişleri Bakanlığı'nda, medyada müthiş bir direnç var. Dışişleri Bakanlığı bürokratları, hükümete rağmen, Hrant Dink cinayeti ile ilgili AİHM'ye, cinayeti savunan açıklama gönderebiliyor... Ama Sayın Cumhurbaşkanı Gül ne diyor? "Maalesef yeterli tedbir alamadığımız için bir vatandaşımızı kaybetmişiz." diyor. Direnenler, hükümetin içinde bile var. Hantepe baskınında Heron skandalı ile ilgili 20 gündür Genelkurmay açıklama yapmıyor. Darbeyle yönetilen ülkelerde bile böyle bir suskunluk olmaz. Hâlbuki Cumhurbaşkanı Gül, "hiçbir şeyin üstünün kapatılamayacağını, iddiaları incelettiğini" söylüyor. Yanlışları olanların ayıklanması gerektiğinin altını çiziyor... Vesayet rejimine payanda haline getirilmiş kurumlarla, gazetelerle, televizyonlarla, demokratikleşmenin nasıl engellendiğini artık ayan beyan görüyoruz. Ama az kaldı. 13 Eylül sabahı Türkiye, yeni bir demokrasi heyecanı, şevki ve kararlılığı ile uyanacak. Çünkü referandum günü yaklaştıkça, meseleyi AK Parti ile hesaplaşmaya döndürmeye çalışan hayır cephesinin inandırıcılığı, ikna kabiliyeti giderek zayıflıyor. Artık karanlık bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Burası nasıl bir ülke ki; Ecevit'e 29 Mayıs 1977 günü İzmir Çiğli Havaalanı'nda, yaklaşan bir polis ateş açıyor. Suikastta kullanılan silahtan Türkiye'de 3 tane bulunduğu ve Özel Kuvvetler Komutanlığı'na ait olduğu belirleniyor ve olay örtbas ediliyor. Burası nasıl bir ülke ki; 2002'de, Ecevit başbakan iken ortadan kaldırılmak isteniyor? Helikopter faciasında hayatını kaybeden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun kazaya mı kurban gittiği, yoksa suikasta mı uğradığı sorusu hâlâ ortada duruyor... Burası nasıl bir ülke ki, bir Genelkurmay Başkanı, Org. Hilmi Özkök, zehirlenme ihtimali yüzünden yemeğini sefertası içinde evinden getirtiyor? Bir Jandarma Genel Komutanı'nın, Eşref Bitlis'in ölümü üzerindeki sis perdesi hâlâ dağılmıyor... Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve Albay Rıdvan Özden cinayetleri hâlâ faili meçhuller arasında bulunuyor... Burası nasıl bir ülke ki, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümü hâlâ karanlıkta kalıyor? Eşi Semra Özal; "Turgut Bey'e, ısrarlarımıza rağmen otopsi yaptıramadık." diyor. Oğlu Ahmet Özal; "O kadar tuhaf olaylar oldu ki şüphelenmemek mümkün değil. Bize kan örneklerini aldıklarını söylediler. Bazı parçaları birleştirip şüphelerimiz artınca bu kan örneklerini istedik. Önce 'tamam, yarın veririz' dediler. Ertesi gün aradık. 'Kusura bakmayın, yanlışlıkla dökülmüş' cevabını verdiler." diye feryat ediyor... Burası nasıl bir ülke ki, provokasyonlarla, "isyan ettiler" denilerek, Dersimliler, Sabiha Gökçen'in de pilot olarak katıldığı uçak filosu tarafından 4 Mayıs 1937'den 1938 sonbaharına kadar bombalanıyor, 40 bin masum insan katlediliyor? En alçaktan en çok bomba attığı için o Sabiha Gökçen'e daha sonra madalya takılıyor... Ben artık ülkemin karanlıklar içerisinde kalmasına tahammül edemiyorum. Ülkem aydınlığa çıkmalı. Beni siyaset, AK Parti, CHP, MHP ilgilendirmiyor. Yeter diyorum. Ben artık, binlerce faili meçhul cinayetin işlenmediği, herkesin hesap verebildiği, hukukun üstün olduğu, hürriyet ve özgürlüklerin evrensel standartlara ulaştığı bir ülkede yaşamak istiyorum. Herkes tavrını netleştirmeli. Yerimizi şimdi belli etmeyeceğiz de ne zaman belli edeceğiz? Onun için ben, yüreğimden gelerek, bir umuda çağrı yaparak ve göğsümü gere gere evet diyorum...

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER