Hafız İsmail Efendi


Arkadaşımız Ata Bey'den dinlediğim enteresan bir hayat hikâyesini kendi ifadeleriyle sizlere nakletmek istiyorum: Brezilya'daki eğitim faaliyetlerini yakından görmek için Said Bey'le beraber Sao Paulo'ya gittik. Orada âmâ Hafız İsmail Bey ve ailesi ile tanıştık. Bu kısa ziyaretimizde bizi iki, üç defa evlerinde misafir ettiler. Bunlardan birisinde muhabbet koyulaştı ve çok ilgi çekici hayat hikâyelerini bize anlattılar. İsmail Bey daha dört-beş yaşlarında iken her iki gözü kapanır. Âmâ hali ile hafızlığını tamamlar. "Ben büyük denizlerde yüzmeliyim." diyerek önce köyünden Erzurum'a, sonra da dokuz-on yaşlarında İstanbul'a gider. Zamanla hem bilgisini artırır, hem de musiki ile iştigal etmeye başlar. Ud, kanun çalar, ney üfler. Merhum Abdurrahman Gürses hocanın imamlığı sırasında Bayezit Camii'nde müezzinliğe başlar. O tarihlerde bir turist grubu camiye gezmeye gelmiştir. Onlara rehberlik yapan şahsın laubali konuşmaları ve turistlerin kahkahalı gülmeleri onu rahatsız eder. Turist rehberine sorar: "Sen bunlara ne anlattın da bunlar cami adabına aykırı bir şekilde böyle güldüler?" Rehber de "Osmanlı padişahlarının hovardalıklarından bahsettim." cevabını verir. Hafız İsmail Bey bu duruma çok içerler ve kararını verir. "İngilizce öğrenip gelen turistleri kendim gezdirmeliyim, rehberlik yapılacaksa ben yapmalıyım." der. Hafız İsmail Bey engel tanımayan bir azimle çalışır da çalışır ve İngilizceyi öğrenir. Günlerden bir gün Beyazıt Camii'ne Brezilya'dan bir turist kafilesi gelir. Grubun arasında Brezilya'nın önemli bir bankasının Sao Paulo'daki şubelerinin genel müdürü olan bir hanımefendi de vardır. Bu bayan İstanbul'da uçaktan indiklerinde kulağına gelen ezan sesleri ile irkilir önce. (Bize o anı anlatırken hâlâ aynı heyecanda idi.) "Ezan beni başka âlemlere götürdü. İçimde bir ses adeta bana şunları söylüyor, 'Senin esas memleketin burası. Sen buralara aitsin.' diyordu" Kafileyi caminin kapısında Hafız İsmail Bey karşılar. Hem camiyi gezdirir, hem de tarihimize, kültürümüze ve dinimize ait güzelliklerden bahseder. Hanımefendi İsmail Bey'in konuştuklarına, edebine ve şahsiyetine hayran kalır. Onun bekar olduğunu da öğrenince kendisine evlilik teklif eder. İsmail Bey, konuşması akıcı ve edebi olan bu bayanın teklifi karşısında şaşırır ama hemen de bir cevap vermez. Grup ayrılmadan önce bir arkadaşından yardım ister. "Şu bayan bana evlilik teklif etti, bir bak bakalım eli yüzü nasıl birisi?" der. Arkadaşı da hayretler içindedir. Neticede gelip, "Evet oldukça güzel bir hanımefendi." der. Bu durumdan memnun olan İsmail Bey evlilik teklifini kabul eder ve hanımefendinin Müslüman olmayı kabul etmesiyle evlilik gerçekleşir. Hasılı Hafız İsmail Bey görücü usulü ile evlenmiş olur. Bayan gerekli hazırlıkları yapar ve bazı dokümanlarla birlikte bir ay sonra İstanbul'a geri gelir. İki hafta içinde bütün işlemler tamamlanır ve kararlaştırdıkları gibi Brezilya'ya giderler. Bu ailenin vesilesiyle on-on beş aile Müslüman olur. Bir akşam Müslüman olmalarına vesile oldukları ailelerden birinin evine bizi yemeğe götürdüler. Yemekten sonra zikir yaptılar ve musiki icra ettiler. Bu türlü sonradan Müslüman olmuş beş aile ile tanıştık. Bayan, Türkiye gezisi ve Müslüman oluşu ile ilgili hissiyatını dile getirirken ben kendisine şunları söyledim: "Brezilya 200 milyonu aşkın bir ülke, bu koca ülkede yaşıyorsunuz. Ne kadar şanslısınız ki başınıza devlet kuşu konmuş!" Cevap verdi: "Ya, evet! Rabb'ime hamdüsenalar olsun." İkinci olarak bir soru sordum: "Bu ülkede sizin gibi ilhama açık, fıtrat-ı selim başka insanlar var mıdır?" Cevap heyecan vericiydi. "Ne kadar çok olduğunu tahmin bile edemezsiniz!"
<< Önceki Haber Hafız İsmail Efendi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER