Avrupa'nın can çekiştiği yerden


ski bir akü fabrikasına doğru ilerliyoruz. Duvarlar delik deşik edilmiş. Metruk binanın ruhuna ölüm sinmiş adeta. Sadece ölüm mü? Vahşet-dehşet arasında insanın içine korku ve isyanı zerk eden bir duyguya kapılıyorsunuz. Etraftaki muhteşem tabiat manzarası bile mahcup bir hal almış. Sanki yıllar önce yaşanan katliamın hüznünü yaşıyor dağ taş. Suskun adımlarla fabrikanın içine giriyoruz. Bir görevli 'siyah oda'dan bahsediyor ve bizi oraya sevk ediyor. O odaya yaklaşırken birileri 'İşte burada 8 bin kişi katledildi.' diyor. Sekiz bin Bosnalı! Dünyanın gözü önünde. Üstelik yirminci asrın sonuna yaklaşılırken. Hem de tam Avrupa'nın göbeğinde. Savaşın tamamında hayatını kaybedenlerin sayısı 250 bin ile 300 bin arasında değişiyor. Onca can kaybı içinde Srebrenitsa katliamı bambaşka bir yer tutuyor. Srebrenitsa katliamının en acımasız sahnesine şahit olan fabrikanın içinde kısa bir belgesel seyrediyoruz. Sırp katillerin katliamı nasıl planladıkları, bu korkunç plana Avrupalı bazı askerî güçlerin nasıl göz yumduğunu canlı şahitlerinden dinliyoruz. Sırp liderin 'Şimdi Türklerden intikam alma zamanı' diyerek hücum emrini verdiğini tüylerimiz diken diken seyrediyoruz. Savaş hazırlığı yapmamış, savaşa ihtimal bile vermemiş insanların Sırp çetelerinden kaçışlarını izlerken bir zamanlar bu topraklarda Osmanlı adalet ve hakkaniyetinin nasıl insan hukukunu koruduğunu, yüzlerce yıl süren hâkimiyet döneminde soykırım yapmayı nasıl aklından bile geçirmediğini hatırlıyoruz. Heyhat! Güç dengeleri bir kere bozulmaya görsün! Halk bölgedeki barışı sağlamakla görevli Batılı askerlere sığınıyor. Onlar da halkı Sırplara teslim ediyor. Güya çocuk ve yaşlıları ayırarak Sırp merhametine (!) aracı oluyorlar; o kadar. Babasına son kez sarılan yavruların yıllar süren acılarını dinlemek, evladına son kez bakan onların elini son kez tutan annelerin feryatlarını duymak ne kadar zormuş Allah'ım! Onlardan bir kısmı hâlâ çocuklarını, eşlerini, babalarını arıyor. Bin bir meşakkatle elde edilen kemikler üzerine DNA testi yaptırıp sevdiklerine mezar yeri bulmaya çalışanlara şahit oluyoruz bu kısa filmde. Bir ahhh çekiyoruz derinden; hani şu meşhur türküde vardır ya 'Bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır' diye. Aynen öyle! Bir ah çeksek dağlar taşlar yıkılır gibi geliyor insana. Çünkü her ağzını açtığında 'Çok kültürlülük, katılımcılık, paylaşımcılık, çoğulculuk' gibi gerçekten de önemli olan değerlerin Hollandalı askeri yetkililer başta olmak üzere nasıl tüketildiğini, masum insanların Sırp kasaplara nasıl teslim edildiğini görüyorsunuz... Fabrikadan çıktığımızda tören başlıyordu. İnsanlar akın akın geliyor Srebrenitsa'ya. Derin bir sessizlik hâkim yüzlerine. Sessiz bir çığlık uğulduyor kulaklarımda. Televizyon başından bu acıya ortak olmak mümkün değil. Gelip yerinde müşahede etmek gerekiyor elemi, sabrı, tevekkülü... Boşnaklar güzel insanlar vesselam. Bir ailenin biraz sonra yapacakları kabir ziyareti öncesi buluşmalarını uzaktan izledim. Sarıldılar birbirlerine. Bir kadının gözyaşlarını saklamasına ve gizleyiş içindeki asalete dayanamadım. Belli ki bir yandan akrabalarına kavuşmanın sevincini yaşıyor bir yandan da katledilen yakınlarının acısını duyuyordu benliğinde. Çaresiz bir Osmanlı torunu olarak seyrettim o ıstırabı. Bıraktığımız boşluğun yeryüzünde nasıl şenaate dönüştüğünü, merhamet ve şefkatin nasıl yerle bir edildiğini düşündüm. Keşke diye başlayan cümleler boğazımda düğüm düğüm oldu. Keşke!... Yıllar önce Bernard-Henri Lévy'nin Bosna isimli bir belgeselini izlemiştim. Hep karanlık bir sahneyle başlıyordu yönetmen. Bir el feneriyle giriyorduk bütün görüntülere. Yıkılan evler, sönen ocaklar, öldürülen kadınlar, yakılan kütüphaneler görüyorduk art arda. Lévy, bütün görüntülerin arkasından son noktayı şöyle koyuyordu: Ve Batı, Bosna'da öldü. Yaşananlar öyle diyor, öyle dedirtiyor. Ancak Batı ve Batılı değerler için hâlâ bu hükümden sıyrılma şansı var. Bosna'daki hatalarını telafi etme, hakkaniyet ve adaleti tesis etme konusunda gösterecekleri samimi gayrete bağlı. Yoksa Lévy'nin boyunlarına astığı o yafta hâlâ orada duruyor. Ve insanların acıları Batı'yı insan olmaya davet ediyor...
<< Önceki Haber Avrupa'nın can çekiştiği yerden Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER