Yağla koçum, yağla!


Biz, “Bu hükümetin demokratikleşme, AB hedefi ve darbelerle mücadele programını destekliyoruz” dediğimiz zaman “yandaş” oluyoruz. İşitmediğimiz hakaret, yemediğimiz küfür kalmıyor. Kendileri ise “hür” ve “bağımsız” medya... Kendileri dediğim, postu Aydın Doğan’ın dükkânına sermiş, gazetecilikle iştigal eden birtakım tüccar eşhas... Ki, aralarında “trafik müşaviri”, “müzik prodüktörü”, “canlı hayvan taciri” etiketi altında “hakkı huzur” alan meslektaşlarımız var. Hatta biri TÜSİAD üyesi... Yanlış okumadınız: Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği üyesi. Bir gazetecinin, üstelik “maaşlı bordrolu” bir gazetecinin, “işverenler derneği”yle ne alakası olabilir? Nasıl bir “ilişki biçimi”dir bu? Koskoca patronlar derneği sermayeden umudunu kesti de, “Beyaz Türk görünümlü” bordrolulara mı düştü? Nedir bu hal? Hadi biz yandaşız, kaderimizi Erdoğan’ın kaderine tevhit etmiş durumdayız, işimiz hükümeti yağlayıp yıkamak, bu hükümet varsa biz varız, bu hükümet yoksa biz yokuz... Peki, bu “hür” ve “bağımsız” arkadaşlara ne oluyor? Bunca yılın yandaşıyım, hiçbir zaman aklıma, “Hakikaten şahane, hakikaten mükemmel, hakikaten ikna edici” diye bir cümle kurmak gelmedi. Hürriyet’in “coşkun” bir kalemi bu cümleyi Baykal için kurdu. Bu cümleyi kurduğu Baykal’ı, “kaset” tantanasını fırsat bilerek “saklı güç” Kılıçdaroğlu için sattı ama... Bu bahs-i diğer. Bunca yılın yandaşıyım; hiçbir AK Parti kongresine katılmadım, hiçbir parti ziyareti yapmadım, hiçbir siyasetçiyi ellerim patlayıncaya kadar alkışlamadım. Hürriyet’in Tufan Türenç’i CHP kongrelerini kaçırmıyor. Hadi kaçırmasın... Gazetecidir... Olayı yerinde inceleyip yazacaktır. Bir de, kaçırmadığı kongrelerde (pardon kurultaylarda) genel başkan adayları için “alkış ve tempo” tutuyor... Hızını alamıyor, çoraplarını çıkarıp masanın üzerine fırlıyor. (Bkz. Tufan Türenç imzalı “Kemal Kılıçdaroğlu”nu alkışlamış olabilirim de olmayabilirim de... Size ne?” beyanatı.) Bunca yılın yandaşıyım; “Cumhurbaşkanı’nın uçağı”, “Başbakan’ın uçağı” dendiğinde kaçacak delik arıyo rum, hadiseye dahil olmamak için olmadık bahaneler uyduruyorum. Hürriyet’in “bağımsız” yazarları, her ağzını açışta; “Onu uçağa alıyorsun, beni neden almıyorsun nankör” diye ağlıyor. Bakın, “hür” ve “bağımsız” taifesinden biri dünkü köşesinde ne yazmış? Noktasına virgülüne dokunmadan alıntılıyorum: Bir gözüm de Kılıçdaroğlu’nda, onu izliyorum. Bazıları diyor ki, “Vizyonu yok”. Ben diyorum ki “Var”, hem de “Allah’ı var”. Bugün ülkemde sükûnet vaadinden daha büyük vizyon ne olabilir? Dünyaya nizam veren adam vizyonu mu? Kalsın, istemiyorum. Ben ülkeme nizam verecek siyasetçi arıyorum. Böyle diyor yazar... Bu yazarın ismi Ertuğrul Özkök. Hayır, “Recep Bey” esprisi ve “merdiven altı başörtülülerine sigorta” buluşunda nasıl bir “gelecek telakkisi”, nasıl bir “sükûnet” süzdüğünü sormayacağım. Şunu soracağım: Bu nasıl “Allah’ına kadar vizyon” ki, özgürlüklerle ilgili bir tek cümle kurmuyor... “Kürt” ve “Alevi” tabiiyetinden geldiği halde, bu sözcükleri ağzına almıyor... Silvri’ye selam gönderirken darbecilerle tek laf etmiyor... Hadi yıkayıp yağlayın, boyunuzun ölçüsünü alın da... Bari “yandaşlar” diye muarızlarınıza terbiyesizlik etmeyin. Ayıp oluyor.
<< Önceki Haber Yağla koçum, yağla! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER