Kör ölür badem gözlü olur' ülkesi


Voleybol Federasyonu, Milli Takım’a oyuncu yetişmiyor gerekçesiyle gelecek sezon takımlardaki yabancı sayısını ikiyle sınırlandırmayı planlıyormuş... Ama Avrupa maçlarında aynı takımlar 6 oyuncuyla sahaya çıkabilirlermiş. Ligde oynamayacak dört yabancının sahir zamanlarında uyutulup, Avrupa maçlarında çözülmelerini sağlayacak bir makina da icat ettilerse neden olmasın? Hiç fena fikir değil vallahi. Hatta ben diyorum ki yabancı oyuncu topyekun yasaklansın. Gerçi o zaman kıymetli yorumcularımız için özellikle futbol maçlarından sonra ne yorum yapacakları konusunda biraz sıkıntı olabilir ama olsun. En azından bu sayede yabancı oyuncu transferleri yapılmaya başlamadan öncesine, dünya sporunun zirvesinde dolaşan, kulüplerden pıtrak gibi yetişen oyuncular için A, B, hatta C, D milli takımları kurmak zorunda kalan Türk sporunun o eski parlak günlerine dönebiliriz. Yani her konuda altyapısı bu kadar tam, dinamikleri bu kadar yerinde, A’dan Z’ye örgütlenmesini tamamlamış bir ülkenin, politikadan ekonomiye, yürütmeden yargıya bu kadar dünya zirvelerinde dolaşan bir ülkenin sporunun içinde bulunduğu durum içler acısı değildir de nedir? Ebru görünümlü Yalımcan Skibbe, Ebru Kılıçoğlu’na verdiği, onun www.footballvsfashion.com isimli blogunda yayınladığı ama ne hikmetse Vatan’da Yalımcan Sarpyel imzasıyla çıkan röportajında, “Galatasaray’ın teklifi kabul ederken Galatasaray’ın aslında yüzde 60’ı yabancı yüzde 40’ı Türk olan bir teknik direktör aradığını anlayamadım. Sanırım beklentilerin çakışmamasında en önemli nokta bu oldu” demiş. Yalan. Külliyen yalan. Yüzde 60 falan değil, yüzde 100 Türk istiyoruz biz... Aslında Yılmaz Vural’ın senelerdir şakayla karışık dile getirdiği “Alman pasaportum var, yabancı sayılır mıyım?” çözümü bizim için en uygunu. Ki Colin Kazım’ın deyişiyle ’25 yaşında hala genç sayılan’ Türk futbolcusunun taktik anlamda hiçbir şey bilmediği ortaya çıkmasın. Elaleme rezil olmayalım. Ha illa yabancı antrenör getireceksek, en azından Del Bosque, Tigana, Zico, Gerets, Hiddink, Skibbe, Rijkaard falanla uğraşmayalım. Onların aldığı para bizim dilimizi yormasın. Alacaksak Raynald Denoueix gibi, halen Montpellier’yi çalıştıran Rene Girard gibi aslen altyapı hocası olan ama A takımlarda da başarılar kazanmış isimler getirelim. Gerçi, onların da “Bu adamların bizden ne fazlası var?” kategorisinde değerlendirilmeleri çok olası ama zaten hepsi o kategoride değerlendirilmiyor mu? Eninde sonunda? Skibbe bazı şeyleri değiştirmek istediğinde kendisine ne denmiş? “Bunlar değişmez! Boşuna uğraşma!” Ben o Skibbe’nin değiştirmek istediği ama yöneticilerin “Hayır o değişmez, öğrenmez, boşuna uğraşma” dediği futbolcun adına çok üzüldüm. Ne hakkınız var buna kardeşim? Benim yerime, Skibbe yerine, o futbolcu yerine düşünmeye, konuşmaya, sistemi, gündemi oluşturmaya, değiştirmeye, mahvetmeye ne hakkınız var? Bu ülkede yaşarken, yaparken övgü almak imkânsız. Orası kesin. Burası, “Kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur” ülkesi. Atasözünde gizlenen gerçek ölen körün gözlerini bizim çıkardığımız, merhum kelin saçlarını bizzat yolduğumuz herhalde? Üzgünüm gidenler için. Daha da üzgünüm kalanlar için.
<< Önceki Haber Kör ölür badem gözlü olur' ülkesi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER