İki isim, iki dava


Şamil Tayyar ve Hülya Avşar... Biri yazdı, diğeri konuştu. Bu yüzden yargının hedefi oldular. Suçları sadece konuşmak ve yazmak... Eylem yok. Tayyar, Ergenekon davasını yakından izleyen bir gazeteci. Günlük tartışmaların heyecanıyla kaleme sarılan yeni yetmelerden değil, yıllardır mesleğin içinde. Yukarıdan, patron katından inmedi, aşağıdan yukarıya doğru tırmandı. Bugünkü noktaya uçarak değil, kaleminin hakkını vererek geldi. Belgesel niteliğinde Ergenekon'u konu alan kitapları var. Ayrıntıları yakalamakta çok mahir. Yakından tanıyanlar bilir, haber onun için her şeydir, adeta ona kutsal metin muamelesi yapar. Haberi yakaladı mı gözü hiçbir şeyi görmez. 'Haber için babamı satarım' diyenlerden. Ergenekon konusunda kamuoyu kimi bilgileri ilk Şamil Tayyar'dan öğrendi. O yüzden hakkında en çok dava açılan gazetecilerden... Bir rekorun sahibi bile olabilir. Başını ağrıtan yazıyı iddianamenin ekleri arasında bulduğu bir belgeden çıkardı. Bir gazeteci ile siyasetçi arasında geçen telefon konuşması... Özel hayat kapsamına giren diyalogların yazılmasını eleştirenler olabilir. Her isteyenin kolaylıkla ulaşabileceği bir doküman bu. Resmî kayıtlara girmiş, dosyaya girmiş. Gizli olmaktan çıkmış, alenileşmiş yani. Ergenekon hakkında yazılan her haber ve yazı gibi Tayyar'ın bu yazısı da yargıya taşındı. Sonrasını biliyorsunuz, 10 gündür Türkiye'nin gündeminde. Ağır işleyen yargı bu kez hızlı davrandı ve çok geçmeden karar çıktı. Buna göre Tayyar'a bir buçuk yıl hapis cezası verildi. Cezası ertelendi ancak '5 yıl boyunca adli denetime' tabi tutulacak. Bu süre içinde suç işlerse bu cezayı çekmek için hapse girecek. Bir gazetecinin suçu ne olabilir: Yazı yazmak yani düşündüklerini kamuoyuyla paylaşmak, gelişen olayları yorumlamak... Tehlikeli sulara yelken açmazsa başı ağrımaz diyebilirsiniz. Yok, hayır, bu ülkede zülfü yare dokunursanız, neyi, nasıl yazdığınıza bakılmaksızın kendinizi bir anda yargıçların karşısında bulabilirsiniz. Şamil Tayyar, yazdığı o yazı için değil asıl bundan sonra yazacakları için cezalandırıldı. Tayyar için artık yazı yazmak kolay değil. Bilgisayarın başına '5 yıl adli denetimde tutulduğunu' bilerek oturacak. Tayyar bu karardan sonra sessizliğe gömüldü. Bir haftadır suskun. Dokunanı yakan Ergenekon'u yazamayan bir Şamil Tayyar acaba ne yazacak? Bugüne kadar hep netameli konularla meşgul oldu. Sporla, müzikle, magazinle pek ilgisi yok. Çiçek böcek gibi konular ne onu ne de okuyucuyu tatmin eder. Gayri işi zor ama benim tanıdığım Şamil Tayyar meramını anlatacağı özgün bir dil geliştirir. Yargının şifrelerini çözemeyeceği, sadece kendisinin ve okuyucunun anlayacağı bir dil... Bir bakarsınız böcek ve çiçek onun kaleminde farklı anlamlar kazanıverir. Hülya Avşar, Tayyar gibi dosyaların arasından bir belgeyi bulup yazmadı, sadece konuştu ama neye uğradığını şaşırdı. Yalnızca o değil herkes şaştı kaldı. Demokratik açılım, Ankara siyasetçilerinden sokaktaki vatandaşa kadar herkesin konuştuğu bir konu... Bizzat Başbakan Erdoğan bu konuda herkesi konuşmaya çağırdı. Avşar'ın söylediği sözler son derece mantıklı ve makul. Rahatsız edici değil, kışkırtıcı hiç değil. Ama bir anda yargının konusu oluverdi, hakkında soruşturma açıldı. Haberi duyduğunda verdiği tepki anlamlı: 'Demokratik ülkede olduğumuzu düşünerek konuştum, soruşturma bana yapılan en büyük hakaret'. İki isim iki dava... Yargının reforma ne denli ihtiyacı olduğunu göstermiyor mu? Anayasa Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya'ya sordum 'Özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü açısından yeni düzenleme kaçınılmaz, aksi halde düşünce cezalandırılmış olur. Aslında düşünceyi cezalandırmak 101. maddenin ruhuyla bağdaşmaz' dedi. Kaybeden Şamil Tayyar ve Hülya Avşar değil, ülke... Yargıdan neşet eden bu manzara-i umumiye 2009 Türkiye'sine hiç yakışmıyor...
<< Önceki Haber İki isim, iki dava Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER