GENÇ SUBAYLAR HASTALIĞI

Toplum ve siyaset geç de olsa bir olgunlaşma aşamasına geliyor.


Konuyla gerçekten ilgili çoğu kişi gibi Süleyman Demirel de Türkiye’de derin devlet olarak adlandırılan olgunun köklerini 1912’de yayımlanan Halaskâr Zabitan-Kurtarıcı Subaylar bildirgesine bağlar. İşin ilginci, Osmanlı Türk monarşisini ‘uçurumun kenarından’ ve ‘bölünmenin pençesinden’ kurtarma üzere bildiri yayımlayan bu subaylar grubunun, bugünkü deyimiyle cuntasının en büyük şikâyeti 1908’deki İkinci Meşrutiyet ile başlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) döneminde askerin siyasileşmesini ülkenin başına gelen felaketlerin nedeni saymalarıdır. Bunun başında 1911-1912 Balkan Savaşları’yla beşyüz yıldır elde tutulan Balkanlar’ın son parçalarının da -eski başkent Edirne dahil- elden çıkması, kıyım ve kırımdan kurtulabilen Balkan Türk ve Müslümanlarının son vatan olarak Anadolu’ya sığınmaları gelir. Kurtarıcı Subaylar bu ruh hali içinde İTC’nin ‘sopalı seçim’ denilen 1912 seçiminden galip çıkması üzerine bu isyan bildirgesini yayımlamıştır. Buradan bir başka ulusal utancın yaşandığı dönem ve ülkeye gidip, Mısır’daki ‘Zubbat el Ahrar-Hür Subaylar’ hareketine bakabilriz. 1948’de Filistin sorununda İsrail’in kuruluşuyla sonuçlanan ağır yenilgi havasında General Muhammed Necip önderliğinde kurulan komite, Temmuz 1952’de Kral Faruk’u bir darbeyle devirdi. Mısır’ı yıllarca yönetecek Cemal Abdül Nasır ve yıllar sonra İsrail ile anlaştığı için Nobel Barış ödülü alıp, bu yüzden öldürülecek olan halefi Enver Sedat bu komite üyesiydi. Mısır’daki Hür Subaylar hareketi 1963’te hem Suriye, hem de Irak’ta benzer yöntemlerle iktidara el koyacak olan Arap Baas hareketine güç verdi. Bu, Arap milliyetçiliğiyle Batı karşıtlığının bir tür karışımıydı ve yıllarca Arap sosyalizmi adı altında kaba diktatörlükleri kamufle edebildi. Ancak 1963’ü cesaretlendiren bir başka önemli gelişme, 1950’lerin ikinci yarısında Türkiye’de iktidarda bulunan Demokrat Parti döneminde ordu içinde başlayan Genç Subaylar hareketi idi. Askerin siyasete girmesine karşı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla 1926’da kurularak Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanan Genelkurmay’ın Demokrat Parti iktidarınca kötü yönetilmesi, ordu içinde daha sonra adı Milli Birlik Komitesi diye anılacak bir cuntanın kurulmasına, bu cuntanın 27 Mayıs 1960’ta Adnan Menderes hükümetini devrimesine yol açmıştır. Türkiye 20’nci yüz yılın ortasında Başbakanını, Dışişleri Bakanını (Fatin Rüştü Zorlu) ve Maliye Bakanını (Hasan Polatkan) üstelik siyasi nedenlerle idam etmiş bir ülke olmanın utancını hâlâ taşımaktadır. İddia edilen Ergenekon davasında darbe teşebbüsüyle suçlanan bazı yaşını başını almış isimlerin 27 Mayıs döneminin genç hukuk ve siyasal öğrencileri olmanın yanı sıra, genç Harbiyelileri ve genç subayları olmaları rastlantı değildir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e yönelik ordu içinden gelen saldırıların ‘Genç subaylar rahatsız’ sunumuyla 2003 baharında kamuoyuna yansıtılmış olması da rastlantı değildir. Taraf gazetesinin yayımladığı belgenin gerçek olup olmadığı, arkasında kimlerin bulunduğu nasıl olsa açığa çıkacak. Önemli olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un ‘içimizde ba-rı-na-maz’ dediği, demokrasiyi ve hukuk devletinin gereklerini kabullenemeyen devlet görevlilerin sistemdeki mevcudiyetinin devam ediyor olduğuna dair silinmeyen kanıdır. TSK, artık bünyesini ‘Genç Subaylar’ hastalığından, ya da ‘Kurtarıcı Subay Sendromu’ndan arındırabilmelidir. Bu kanı birbiri ardına verilen demeçlerle değil, bu işlerin peşini hâlâ bırakmayanların cezalandırılması, bundan sonra kalkışacakların caydırılmasıyla sağlanır. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne zarar veren, bu işe kalkışanların sessizce kenara çekilerek ceza görmeden görüş alanından kaybedilmeleri değildir. Asıl zarar verenin bu olduğu artık görülmelidir. Başbakan Tayyip Erdoğan gibi Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un da bu işin arkasında kim olursa olsun cezalandırılacağı sözünü vermeleri önemlidir. CHP lideri Deniz Baykal’ın bu işe ordu içinden karışan olmuşsa alnız adli ceza değil, idari ceza alması talebinde bulunması da önemlidir. Toplum ve siyaset geç de olsa bir olgunlaşma aşamasına geliyor. Esas kaçırılmaması gereken fırsat budur. Ordu içinden ya da dışından demokratik hayatın olağan akışına kendi grup çıkarı doğrultusunda yasadışı müdahale edenler, bunun artık karşılıksız kalmayacağını anlamalı.
<< Önceki Haber GENÇ SUBAYLAR HASTALIĞI Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER