Nazlı Ilıcak'tan Başbakan'a fıkralı gönderme!

Bugün Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak, Medyaya baskı ve Türkiye'de basın özgürlüğü konusuyla ilgili yazısını köşesine taşıdı.

Nazlı Ilıcak'tan Başbakan'a fıkralı gönderme!

Basına yapılan baskıya Başbakanlı bir fıkrayla göndermede bulunan Ilıcak, "Başbakan'a soru sormanın bu kadar güç olduğu bir ülkede, hür bir ortamdan söz edebilir miyiz?" diye sordu.

İşte Ilıcak'ın bugünkü yazısı..

Gazeteciler özgür mü?

Medya üzerinde baskı var; korku iklimi hüküm sürüyor. Muhalefet yapan bazı kalemlerden hareketle, basın özgürlüğünden dem vurmak doğru değil.

Evet sevgili Mustafa Karaalioğlu bu cümlelerimi üzerine alınabilirsin. Çünkü senin yazdıklarına cevap veriyorum.

Gazete patronlarının ekonomik çıkarları tehdit edilince, orada çalışanlar da, "tutuk" hareket ediyor. Bu "tutuk"luk hali, manşetlere ve yorumlara yansıyor. Özgürlük bir hak iken, ancak riskli bir alan olarak ortaya çıkıyor. İşini kaybedebilirsin, bir başka gazetede istihdam edilmeyip açıkta kalabilirsin. İşte Derya Sazak ya da Hasan Cemal'in başına gelenler. Bunlar sadece son örnekler... Ya da eskisine göre çok düşük bir ücretle iş bulabilirsin. Can Dündar, Mirgün Cabas, Bekir Coşkun vs...

Haydi bunları bir kenara bırakalım:

Başbakan'a soru sormanın bu kadar güç olduğu bir ülkede, hür bir ortamdan söz edebilir miyiz?

Gazete patronlarının devletle işinin olması, iktidara bağımlılığı artırıyor ama öyle bir ilişkisi bulunmasa dahi ya başka işlerine müdahale ediliyor ya da artık çok büyük bir sektör haline gelen medya kuruluşları hedef olduğu takdirde, gene büyük hasar görebiliyor.

Türkiye'de basın özgürlüğü, engebeli bir sahada at koşturmak gibi. Her an, tepetaklak olabilirsiniz. Bütün bunları, AK Parti'yi desteklediği için meslektaşımız Karaalioğlu hissetmeyebilir; lâkin, vicdan gözüyle bakarsa, empati yaparsa vahameti idrak edeceğinden eminim.

Başka bir husus daha var: Elbette iktidarı destekleyen medya olacak. Eskiden çok büyük bir dengesizlik mevcuttu.

Ulusalcı ve laikçi, dindarlara şüpheyle bakan bir kadro egemendi. "Neden denge kuruldu" diye kimse sormuyor; havuz suyu ile beslenen bir medyanın oluşması rahatsızlık yaratıyor. Zira bu havuzun suyu kamu ihalelerinden geliyor. Ayrıca "Alo Fatih" olayı da ibretlik!

Medya kuruluşlarında muhalif görüşlerin sesi kısıldığında, bunu hoş göstermeye çalışırsanız, yarın gelir devran döner, o zaman şikâyet etmeye hakkınız kalmaz.

Batsın böyle gazetecilik
 
Derya Sazak, "Batsın Böyle Gazetecilik" (Boyut) isimli kitabında, İmralı zabıtlarını yayınladıktan sonra Milliyet'te başına gelenleri anlatıyor. Özellikle Patron-Genel Yayın Müdürü ilişkilerini görmek açısından ilgi çekici bir eser. Hasan Cemal'in tabiriyle, "Beyefendi rahatsız olmasın" gazeteciliğini gözler önüne seriyor. Bu dönemi inceleyenler için, faydalı bir kaynak olacağına inanıyorum.

Öte yandan, Nagehan Alçı'ya haksızlık yapıldığını düşünüyorum. O da Akşam'daki işini kaybetmiş ve bir yerde yazmak istiyordu. Erdoğan Demirören'in kızını tanıyor. Ona rica etmiş. Ama Derya Sazak'ın dediği gibi, gazetede bir dirençle karşılaşmış. Bu direnç haklı olabilir. Çünkü Milliyet'in okur tabanının düşünceleriyle Nagehan Alçı'nın fikirleri bağdaşmaz. Meselâ benim de, o tabanla uyum sağlamam zordur. Nagehan, hükümete yakın, Balyoz ve Ergenekon davalarının haklılığına inanan, Fethullah Gülen Cemaati'yle iyi ilişkileri olan bir gazeteciydi. Milliyet okuru, büyük çoğunluğuyla, sol kökenden de geldiği için, dindarlara kuşkuyla bakmakta, Balyoz-Ergenekon davalarını bir tertip gibi görmekteydi. Kısacası, arada bir doku uyuşmazlığı vardı. Bu yüzden Derya Sazak da, Nagehan'a karşı çıktı. Ama keşke, bunları anlatırken genç bir meslektaşı hakkında daha özenli bir dil kullansaydı.

Temel nerede?
 
Başbakan, Karadeniz gezisinde bir üniversiteyi ziyaret eder. O karizmatik duruşuyla, beden dilini de kullanarak bir konuşma yapar. Sonunda, "Sorusu olan var mı" diye sorar.

Temel, "3 sorum var" cevabını verir.

"1) Bu kadar yolsuzluk iddiasına rağmen, oylarınız nasıl artıyor?

2) Alo Fatih diyerek, medyaya müdahale etmeniz basın özgürlüğüyle bağdaşır mı?

3) Havuz iddiaları doğru mu?"

Tam bu sırada zil çalar, Başbakan "2'nci derste devam ederiz" der.

2'nci derse girince, Başbakan "Kaldığımız yerden devam edelim" cümlesiyle Dursun'a söz verir. Dursun, "Bizim sorularımızı cevaplayacaktınız" deyince, Başbakan "İyi tekrar sorun bakalım" diye konuşur.

Dursun: "Size 5 sorum olacak... 1) Bu kadar yolsuzluk iddiasına rağmen, oylarınız nasıl artıyor? 2) Alo Fatih diyerek, medyaya müdahale etmeniz basın özgürlüğüyle bağdaşır mı? 3) Havuz iddiaları doğru mu? 4) Teneffüs zili neden yarım saat erken çaldı? 5) Temel nerede?"

Allah kimseyi yanlışı savunacak kadar cahil, doğruyu inkâr edecek kadar da nankör yapmasın! Amin

Bazı kimseleri her zaman, herkesi bazen aldatabilirsiniz. Ama herkesi her zaman aldatamazsınız.

Abraham Lincoln
<< Önceki Haber Nazlı Ilıcak'tan Başbakan'a fıkralı gönderme! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER