Muhafazakar kesimi okurken düşündürecek ibretlik hatırlatma

Levent Gültekin, Radikal'deki "Durmak zorundayız, bu yola devam edemeyiz" başlıklı yazısında, İslamcılar olarak bir hasar tespit raporu çıkarılması gerektiğini yazdı.

Muhafazakar kesimi okurken düşündürecek ibretlik hatırlatma


Gültekin yazısında "'Her yere huzur İslam'da yazarken, İslamcılar olarak toplumsal huzursuzluğun kaynağı haline geldik. Dİndarların iktidarında bu ülkenin çocukları öldürülüyor. Bu iktidar döneminde hak, hukuk, adalet hiç olmadığı kadar yara aldı...'" dedi.

İşte Gültekin'in o yazısı:

Durmak zorundayız, bu yola devam edemeyiz

Her yere Huzur İslam’da” yazarken, İslamcılar olarak, toplumsal huzursuzluğun kaynağı haline geldik. Dindarların iktidarında bu ülkenin çocukları öldürülüyor. Bu iktidar döneminde hak, hukuk, adalet hiç olmadığı kadar yara aldı.

İslamcılar olarak bir hasar tespit raporu çıkarmamız gerek. Nasıl bir Türkiye vaat edildi, şimdi elde ne var?

Mevcut tabloya sağlıklı eleştiriler getirilmesi gerekiyor. Bu tartışmaları kapalı kapılar ardında yapamayız. Herkesin huzurunda, her mecrada açık bir şekilde konuşmalıyız. Çünkü dindarların neden olduğu sorunlar, artık sadece onları değil, tüm ülkeyi derinden etkiliyor. Bu eleştirileri başkalarından önce bizlerin yani yıllarca ülkeye dindarlık üzerinden umut vaat edenlerin yapması gerekir. Yazık ki, dindarlar özeleştiri yapmıyor. Eleştirenlere de “din düşmanı” deyip geçiyor, Bu şu demek aslında: Dindarlar tövbe etmiyor. Yani? Çok ilginç bir durum...

En güvenilmez insanlar

Bu topluma bir vaadimiz vardı: Memlekete huzur getirecektik. İslam hâkim olunca, mesele kalmayacaktı. Adaleti, saygıyı, paylaşmayı bütün ülkeye yayacaktık.

Bize yapılan baskıyı, ötekileştirmeyi, dışlamayı kimseye yapmayacak, önyargıları kıracaktık. Herkesle bir duygu ve düşünce birliği kuracaktık. Ticaretimizde asla hile yapmayacaktık. Devlet yönetiminde merhameti, kardeşliği, eşitliği esas alacaktık. Bütün bunları gerçekleştirmek için yıllarca çalıştık, çabaladık. Bu arzumuza ulaşmak için TV'ler kurduk, gazeteler çıkardık. Okullar açtık, vakıflar organize ettik. Fakat geldiğimiz nokta ortada. Hiçbir vaadimizi gerçekleştiremiyoruz. 0 nur yüzlü, müşfik, özgürlükçü, yardımsever, hassas insanlar gitti yerlerine bambaşka birileri geldi sanki.

Her yere “Huzur İslam'da” yazarken, İslamcılar olarak, toplumsal huzursuzluğun kaynağı haline geldik.

“Barış ve dostluğu yaygınlaştıracağız" derken, bir dışlama ve düşmanlık dillinde karar kıldık! “Devlet yönetiminde adaleti esas alacağız” derken, yargıyla, hukukla kavga eder olduk. Eşitsizliği örtbas eder olduk. “Ticaretimizde herkese örmek olacak bir dürüstlük sergileyeceğiz” derken, toplumun en güvenilmez insanları haline geldik.

Tek mahalle baskısı

Dindarların iktidarında bu ülkenin çocukları öldürülüyor. Bu iktidar döneminde hak, hukuk, adalet hiç olmadığı kadar yara aldı. “Bizonlar” ayrımı hiç olmadığı kadar derinleşti. Toplumun haysiyeti zedelendi, psikolojisi bozuldu. “Konuşan Türkiye”nin zerresi kalmadı, “alkışlayanlar ile yuhalayanlar" ilkelliğine mahkûm olduk. Özgürlükler daha da kısıtlandı. “Mahalle baskısı"nı geçtim, bir tek mahalle, tüm Türkiye'ye baskı yapar oldu. Komşuluk, arkadaşlık, dostluk; hepsi iflas etti. Vicdanı müsterih bir tek insan kaldı mı, merak ediyorum. Gururu kırılmamış bir tek vatandaşımız var mı? Dindar hükümet tarafından aşağılanmamış, onuru kırılmamış kim var? Birbirimizden ya korkuyoruz, ya utanıyoruz. Birbirimizden kaçıyoruz işte.

İslamcılardan korkmak


Peki, niçin vaat ettiklerimizin hiçbiri gerçekleşmedi? Nasıl olur da dindarlar, sorunların kaynağı haline gelir? Nerede, ne tür bir yanlış yaptık? Bunları konuşmamız gerekmiyor mu? “Batı’da İslamifobya var” diye şikâyet ediyorduk. Artık bütün Müslümanlar, İslamcılardan korkuyorlar. İslamcılık ideolojisi bütün Müslümanları rehin aldı, Yaptıklarımızla, söylediklerimizle İslam; çatışmanın, ötekileştirmenin, kendinden olanı kayırmanın zemini haline geldi. Cennet vaat ettiğimiz insanlara, cehennem hayatı yaşatıyoruz. Cennete gitmek için, bütün ülkeyi cehenneme çeviriyoruz. Buna hakkımız var mı? Peki, yaşadığımız bu derin çelişkiyi nasıl açıklayacağız? Eh, özeleştiri de yok, tövbe de yok. İslamcılık bir baskı ve inkâr ideolojisi haline geldi.

Çocuklar ölüyor

Aldığımız tutumla, benimsediğimiz siyasetle bizatihi dinin kendisini tartışmalı hale getirdik. Yıllardır dilimizden, yaşantımızdan eksik etmediğimiz din bize neden tesir etmedi? Neden güzel ahlak vermedi? Neden dürüstlüğü ruhumuza perçinlemedi? Yıllarca birbirimize “Dicle kenarındaki koyunun sorumluluğu"nu vaaz edip durduk. Şimdi şehirlerimizde her gün çocuklar ölüyor da umurumuzda değil! Nasıl “Ölmüştür, gitmiştir" diyecek kadar gaddarlaştık? Hani din insanı daha merhametli yapardı? Niçin yapmadı? Yıllarca birbirimize “Bir lokma bir hırka”yı öğütledik. Şimdi haksız kazançla, iltimasla elde edilen paralarla lüks ve şatafat içinde yüzüyoruz. Hani din insanları kanaatkâr yapardı? “Rüşvet alan da veren de melundur."

Din böyle vaaz ediyordu. Peki, nasıl oluyor da ‘davamız’ için bağış adı altında alınan rüşvetler bizi tiksindirmiyor? “Sorun dinde değil” dediğinizi duyar gibiyim. Peki, nerede sorun? Ne yaptık? Abarttık mı? Dine fazla mı anlam yükledik? Gereğinden fazla mı ön plana çıkardık? Yanlış mı yorumladık?

Şekilci miydik? İşin özünü, hikmetini mi ıskaladık? Bütün suç şeytanın mı? Yoksa şeytanla sevgili mi olduk? Ne oldu? Neden bu kadar büyük bir iflas yaşıyoruz? Yıllarca dini eğitim alan insanların böyle gaddarlaşmasını, kabalaşmasını, yozlaşmasını görmezden gelebilir miyiz? Dindarlığın ülkede huzursuzluğun, kederin, korkunun kaynağına dönüşmesine sessiz kalabilir miyiz?

Yüzümüz kaldı mı?

Bahsettiğim sorun sadece siyasi arenada yaşanmıyor. Cemaatlerimiz, vakıflarımız, medyamız; hepsi dökülüyor. Gücü eline geçiren, bambaşka biri olup çıkıyor? Güç ile din bir araya geldiğinde yakıcı, kavurucu bir ateşe dönüşüyor. Bugün içimizde “Bunlar asla adaletsizlik yapmaz” diyeceğimiz bir dindar topluluk var mı? Ya da “Bunlar asla hırsızlık yapmaz” diyeceğimiz bir cemaatimiz kaldı mı? Pespayelik, aymazlık, gıcıklık, çirkinlik hepimizi rehin aldı. Tablo böyleyken, insanları bu dine, imana çağırmaya devam mı edeceğiz? Dikkat ederseniz din artık “tebliğ edilen" değil, pazarlanan, reklamı, defilesi yapılan bir şeye dönüştü. Rozet gibi, sinyal gibi bir şey oldu din. Kuran okuyarak, “İnşallah, Allah'ın izniyle...” diyerek, “Bunlar ateist!” diyerek iktidara yapışmanın suç aletine dönüştü. Böyle mi olacak hep?

Dindarlığı çok kıymetli bir şeymiş gibi sunmayı sürdürecek miyiz? İnsanların parasını toplamaya; okullar, vakıflar, yurtlar, Kuran kursları açmaya devam mı edeceğiz? Bu çöküşün, bu iflasın nedenlerine bakmadan cemaatlerimizle, medyamızla, okullarımızla İslamcılık yapmayı sürdürecek miyiz? Bu topluma “Dindarlık iyi bir şeydir" diyecek yüzümüz kaldı mı? Dediğimizde bize, “Madem iyi bir şey, size niçin tesir etmedi?” diye sorduklarında, ne cevap vereceğiz? “Senin gibi bir Müslüman olmamı ister misin?” diye sorulsa, “Evet" diyecek yüzümüz kaldı mı? İslamcılığın iflasını eleştirenlere “Din düşmanı" diyerek işin içinden çıkamayız. Bu bizim sorunumuz. Bütün bunları konuşup tartışmamız gerek.

Bataklıktayız


Dışarıdan bakıldığında korkunç bir çürümüşlük, kokuşmuşluk içerisindeyiz. Bu sorun, artık bütün Türkiye'nin sorunu. Çünkü iktidar dindarlarda. Aydınlar, kanaat önderleri, yazarlar hepsinin toplanıp bu sorulara bir cevap bulması gerekiyor. “Vaaz ettiğimiz değerler insanlara neden derin bir ahlak, sağlam bir şahsiyet, yüksek bir kültür, stilize bir yaşam getirmedi?" sorusuna cevap bulmadan, hiçbir şey olmamış gibi yola devam edemeyiz, “Durmak yok, yola devam” diyemeyiz. Yoldan çoktan çıktık çünkü.

Bataklıktayız. Ne yolu, ne devamı?
<< Önceki Haber Muhafazakar kesimi okurken düşündürecek ibretlik hatırlatma Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER