‘Gülen fırkası ‘halife’ye biat etmedi, devletin yaptıklarını hak ediyor’

Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, Gülen cemaatinin "ümmetin bey'at [biat] ettiği başkanın karşısında duran bir 'fırka' olduğunu ve devletin bu nedenle 'onların yakasına yapıştığını' ve cemaatin yaşananları hak ettiğini öne sürdü.

SHABER3.COM

Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, Gülen Cemaatini “ümmetin bey’at [biat] ettiği başkanın karşısında durduğu için devletin onların yakasına yapıştığını ve hak ettiklerini yaptıklarını söyledi.

Gülen Hareketini “ümmetin cumhurundan ayıran, ümmeti bölen bir grup” olarak nitelendiren Karaman, “Ehl-i sünnet ve cemaat terkibindeki cemaat ise şartlarını taşıyan bir halifeye bey’at etmiştir” dedi.

Zamanın devlet başkan ve bazı siyasetçilerin de Gülen Hareketini desteklediğini belirten Karaman, adı bakan çocuklarının ve siyasetçilerin yolsuzluk ve hırsızlık soruşturmalarına karıştığı 17/25 Aralık soruşturmalarını milat olarak kabul etti. Bu tarihten sonra “Gülen cemaatinden desteğini çekmeyenlerin 15 Temmuz darbe girişiminde etkili olduklarını ve suça iştirak ettiklerini belirterek, “Gülen hareketi açıkça yoldan çıkınca devlet onların yakasına yapıştı ve hak ettiklerini yapıyor” diye yazdı.

Önceki yazısında sigara içen tesettürlü kadınlarla ilgili ‘edepsiz’ nitelendirmesinde bulunan ve “Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var” ifadeleriyle şimşekleri üzerine çeken Karaman yeni yazısında da din alimi değil, siyasi köle olduğunun altını çizdi

Millet, Millet Egemenliği, sosyal hukuk devleti ve vatandaşlık üzerine kurulan ulus devlet tezi yerine siyasi ve sosyal hayatın merkezine “ümmet”, “halife” ve “biat” kavramlarını öneren Karaman, yazısının devamında şunları söyledi:

“Gülen hareketinin içyüzü hakkında çok önceden bilgi sahibi olduklarını ve bunu açıkladıklarını duyuranlar bulunmakla beraber o tarihlerde örgüt kendini suret-i haktan göstermeyi becerebildiği, ithamları da bir şekilde etkisiz kılabildiği için genel olarak faydası zararından çok olarak kabul edildi ve şakirt olmayan Müslümanlar tarafından da fayda yönünden desteklendi. İyi niyetle destekleyenler arasında zamanın devlet başkanından temizlik işçisine kadar pek çok insanımız vardır. Muhalefetin ikide birde “siyasi ayak”tan bahsetmeleri bu bakımdan anlamlı değildir; elbette o tarihlerde destekçiler arasında bazı siyasetçiler de vardır ve bu normaldir.

Destekçilerin suçlu, hatalı kusurlu sayılmalarının sağlam bir tarihini ortaya koymak gerekiyor. Resmi ve adlî açıklamalar 17 ve 25 Aralık operasyon teşebbüslerini işaret ediyor. Şu halde bu tarihten itibaren desteğini çekmeyenlerin, sonu darbe teşebbüsü ile biten gidişte etkili oldukları ve suça iştirakleri söz konusudur; tahkiki ve gerçek suçluların cezalandırılması işi ise yargıya aittir.

Bu bir siyasi ve dini harekettir. Bu harekete “cemaat” deyince birçok problem ortaya çıkıyor:

Bizim geleneğimizde böyle hareketlere ve cereyanlara “cemaat” denmiyor. Yaygın terim “fırka”dır.

Geleneğimizde iki topluluğa cemaat denir: 1. “Ehl-i sünnet ve cemâ’at” terkibindeki cemaat. 2. Cami cemaati.

Fırka anayoldan (Ehl-i sünnet topluluğundan), ümmetin cumhurundan  ayrılan, ümmeti bölen, ümmetin bey’at ettiği  başkanı tanımayan ve ona  isyan eden sapkın grubun adıdır. Ehl-i sünnet ve cemaat terkibindeki cemaat ise şartlarını taşıyan bir halifeye bey’at etmiş, Peygamberimiz (s.a.) ve ashabının açıklayarak ve yaşayarak emanet ettiği İslam’ı benimsemiş ümmet çoğunluğudur.

Cami cemaati, yukarıdaki terkipte yer alan “cemaat”in alternatifi, rakibi, bölücüsü, ayrı baş çekeni değil, yüzbinlerce camide (cami de toplayan demektir) aynı kıbleye yönelerek, aynı İslam akidesini paylaşarak, aynı siyasi otoriteyi tanıyarak ve itaat ederek ibadet eden ümmet parçalarıdır, büyük cemaatin farklı mekanlardaki mütemmim cüzleridir.

Geleneğimizde bu iki cemaat dışındaki ilim, ibadet, terbiye, yardımlaşma gibi  maksatlarla bir araya gelmiş müminlere cemaat denmez, yaptıkları işlerle anılırlar. Nefis terbiyesi, ahlak ağitimi ve insan-ı kâmil inşası için bir mürşidin yönetiminde bir araya gelmiş müminler ise “ehl-i tarik”tir, yollarının adı tarikattır, mekanlarının adı da (en yaygın olanı) “tekke”dir.

Ülkemizde Cumhuriyet devrimi tekkeleri kapattığı için tarikat eğitimi gizli ve örtülü örgütlenmeler şeklinde devam edegelmiştir.

Hasılı bugün ne yazık ki, iç ve dış bölücülerin şeytani etkileriyle bölünüp parçalanmış, birbirine düşmüş, birlik ve beraberlikleri sözde kalmış bir ümmet var (buna cemaat demek mümkün müdür bilemem). Bir de cami cemaatleri var.

Gülen hareketi açıkça yoldan çıkınca devlet onların yakasına yapıştı ve hak ettiklerini yapıyor. Bazı yazarlar ve konuşmacılar hem onlara hem de mesela tarikatlara ve stk’lara, bence yanlış yere cemaat dedikleri için endişeye kapılıyor, “Onlar masum, onlara dokunmayın, dokunursanız İslam’a dokunmuş olursunuz…” diyorlar.

Peki bu endişe haklı mı, gerçekçi mi?”
<< Önceki Haber ‘Gülen fırkası ‘halife’ye biat etmedi, devletin... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER