15 Temmuz Darbe Fitnesi

Numan Yılmaz Yiğit

Numan Yılmaz Yiğit

17 Tem 2022 00:13
  • 15 Temmuz darbe kurgusu neticesi itibariyle Müslümanlar arasında tam bir fitne unsuru oldu. Türkiye’de insanlar, bilhassa cemaat ve tarikatlar bu olaydan sonra birbirlerine düştükleri gibi, darbenin asıl müsebbipleri, devlet imkanlarını kullanılarak İslam ülkelerindeki Müslümanların kafalarını Hizmet ve hizmet insanı hakkında karıştırmaya çalıştılar.

    Fitne dememizin sebebi bu olayın ülke insanı ve Müslümanlar arasında tam bir ‘’İmtihan’’ unsuru olmasından dolayıdır. Bu hadiseyi kim kurguladı, kim gerçekleştirdi? İnsanlar kime inanacaklar? Taraflardan hangisi doğru söylüyor? Bu ve buna benzer sorular ve cevapları insanları ikiye böldü ve toplumda bir kargaşa meydana geldi. Akrabalık ilişkileri bozuldu, aileler dağıldı, çocuklar anne babasız kaldı. Pek çok değerli insan ülkeden hicret etmek zorunda kaldı. Ülkenin kaymağı, pek çok yetişmiş insan KHK’lılar ya hapishanelere atıldı ya da işten el çektirildi. Hapishaneler yetmedi yenileri yapıldı ve halen de yapılanlar var. Ülke insanının AKP’li olmayan neredeyse tamamı potansiyel ‘’Terörist’’ addedilmeye çalışıldı. Toplumda barış, sevgi, kardeşlik, güven duyguları neredeyse yok oldu. Manevi temel değerlere olan inanç sarsıldı. Darbe ile problemleri çözmeyi hedefleyenler birçok ferdi ailevi sosyal fitnelere kapı açtılar. “Fitne, adam öldürmekten daha beter bir günahtır.” (Bakara, 2/191) gerçeği bir kez daha yaşandı.

    15 Temmuz sözde darbesiyle bütün bunlara kimin sebebiyet verdiğini ortaya çıkarmak gerçekten ‘’tarafsız ve adil’’ olan hukukun işi olmakla birlikte, bu uğursuz olayı Hizmet Hareketi’ne yüklemeye çalışanlara yönelik birkaç açıdan konuyu -tekrar da olsa- dile getirmek gerekmektedir.

    Hizmet Hareketi'nin gayesi açısından 

    1-Darbe yapmadaki hedef bir ülkenin idare ve yönetimini demokratik ve hukuki olmayan yollarla devirerek iktidarı ele geçirmeye teşebbüs etmektir. Yani iktidar olmaktır. Hâlbuki Hizmet Hareketi’nin ana hedefinde ne meşru, demokratik, hukuki bir hak olan siyasetle, ne de gayr-i meşru bir yol olan darbe ile iktidar olmak gibi bir hedefi yoktur/olmamıştır. Bunu Fethullah Gülen Hocaefendi farklı münasebetlerle defaatle ifade etmiş ve bu hizmet insanının bir sabitesi haline gelmiştir.

    Fethullah Gülen Hocaefendi’ye niçin siyasetten uzak durduğu sorulduğunda; ‘’Aslında, siyaset, bugünü yarınla, yarını da öbür günle bir arada düşünmek ve halkın hoşnutluğunu Hakk’ın rızasıyla beraber mütalâa etmek gibi geniş perspektifli bir idare sanatıdır; fakat günümüzde siyaset sadece parti, propaganda, seçim ve iktidar mücadelesi şeklinde anlaşılmaktadır. Servet, şöhret, güç ve kuvvetle elde edilen hâkimiyet gelip geçicidir; bâki olan, hak ve adaletin hâkimiyetidir. Onun içindir ki, en büyük siyaset, hak ve adalet taraftarlığında aranmalıdır. Heyhat; dünyanın pek çok ülkesine baktığımızda şöyle düşünmekten kendimizi alamıyoruz: Nerede adalet ve hak düşüncesiyle bütünleşen siyaset, nerede çoğu yalan ve tezvirden ibaret olan sokak şarlatanlıkları! Maalesef, günümüzde insanların büyük bir bölümü, günlük politika oyunlarını, kitlelerin aldatılıp iğfal edilmesini, iktidar ve menfaat mücadelelerini ve bu uğurda bütün gayr-ı meşruların meşru gösterilmesini siyaset telâkki etmektedir. Bu yanlış yorum ve telakkiden dolayı kalbî hayatım, düşünce istikametim ve Hak’la münasebetim adına her türlü siyasi hareketten uzak kaldım ve bundan sonra da uzak kalmayı zaruri görmekteyim. ‘’dediği görülmektedir. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu ve buna benzer onlarca ifadesini görmek mümkündür. Bu misaller ışığında şunları ifade etmekte yarar var.

    a-Yıllardır çevresindeki sevenlerine ‘’siyaset ve iktidara talip olmak gibi bir maksadımız yok’’ diyen ve bu yönü ile herkesin sevip-tasvip ettiği birinin, yıllar sonra, en temel ilkesine ters, kendini (haşa) yalancı durumuna düşürecek bir tavra girmesi mümkün değildir.

    b-Hocaefendi ve Hizmet Hareketi mensupları (15 Temmuz’u gerçekleştiren zihniyetin) Cumhuriyetin kuruluşundan bu tarihe kadar yaptıkları darbelerden en çok mağdur olan kesimdir. Bundan dolayıdır ki gerek Fethullah Gülen Hocaefendi gerekse de hizmet entelektüelleri her fırsatta ne sebeple olursa olsun kim yaparsa yapsın darbelere karşı olduklarını defaatle beyan etmişler ve her platform da ‘’Demokrasi ve İnsan Hakları’’ vurgusu yapmışlardır. Hal böyle iken, Fethullah Gülen ve Hizmet Hareketi mensuplarına bir darbe yaptıkları iftirasını atmak abesle iştigalden başka bir şey değildir.

    c-Hizmet Hareketi’nin yüz yetmiş beş ülkede eğitim-öğretim faaliyetleri devam ederken farz-ı muhal Türkiye’de bir darbe yapmak, sıradan bir akıl için bile makul bir strateji değildir. Çünkü bunun oralardaki eğitim-öğretim hizmetlerinin amacına ters bir hareket olacağı aşikardır. Çünkü bu Hizmet Hareketi’ne yarar değil zarar getirir. Zaten bunu iyi bilen AKP ve darbeyi planlayanlar, Fethullah Gülen ve Hizmet Hareketi’nin dünyadaki kredisini bitirmek için hazırladıkları sahte belgelerle kapı kapı dolaşarak bunu anlatmaya çalışmışlar fakat başarılı olamamışlardır. Ancak milletin parasıyla satın aldıkları bazı insanlar dışında hiçbir demokratik hukuk devleti nezdinde bu iddialarını ispatlayamamışlardır.


    Hizmet Hareketi'nin temel düşüncesi açısından
     
    2-İkinci olarak hizmet duygu-düşüncesi/felsefesi, darbe felsefesi ile bağdaştırılamaz. Çünkü hizmetin en temel düsturu şefkattir. (Sözler 476: Yirmialtıncı Söz/Zeyl) Bediüzzaman(ra)in, “Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur!”(Hutbe-i Samiye 88)sözü gibi prensipler Hizmet Hareketi’nin en esaslı düsturudur. Bu sözlerin sahibi Bediüzzaman hazretleri ülkede milyonlarca seveni olmasına rağmen kendisine uygulanan hukuksuzluk ve haksızlıklara karşı hiçbir zaman hiddet ve şiddete müracaat etmemiş/ettirmemiştir.

    Aynı şekilde Hocaefendi de söz, yazı ve sohbetlerinde hep sevgi, merhamet, hoşgörü, müsamaha, şefkat konularını ele alır ve inanmış bir insanın en önemli özelliğinin ‘’sevgi’’olduğunu ifade eder.  “Sevgiyi sevip düşmanlığa düşman olmak, inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz (belirgin) vasfıdır. Herkesten nefret ise ya gönlü şeytana kaptırmışlık veya bir cinnet eseridir. Sen insanı sev; insanlığa hayran ol!.’’(Ölçü ve Yoldaki Işıklar)Yine enfes bir sözde iman-şefkat münasebetine değinirken Bir insanın imandan nasibi mahlûkata şefkati ölçüsündedir.” demektedir. (Https://www.herkül.org/tag/tahkik/) Hocaefendi’nin bu konu ile ilgili Kuran ve Sünnet kaynaklı öğretileri bir araya getirilse ciltlerle kitap ve doküman oluşur. Bu öğretiler Hocaefendi de kuru bir nasihat olarak kalmamıştır. O sevgi dersleri ile yetişen nesillere ‘’Sevgi nesilleri’ ’dense sezadır. Zaten onun talebeleri ile görüşen tanışan herkesin ortak düşüncesi o insanlarda müşahede ettikleri güleryüz, sevgi, şefkat ve hoşgörüdür. Yıllardır, bu ders, sohbet ve eğitimle yetişen insanların darbe gibi hunharca, kanlı, şiddet ve hiddete dayalı bir menfur bir olayla ilişkilendirmeye çalışılması tam bir insanlık cinayetidir.

    Hocaefendi gibi bir şefkat kahramanına -ki, o , odasındaki eşek arısının ölmesine ağlayan (https://www.herkül.org/bamteli/bamteli-sarılın-sefkate/), halinin üstündeki haşerata bile dokundurtmayan bir şahsiyete sahiptir- böyle bir bir din adamına, bir alime, bir mütefekkire, bir Allah dostuna, kanlı bir “Darbe’’ isnadı son derece çirkin bir iftiradır. Kısaca değinilen bu konu ve 15 Temmuz sözde darbesi ile ilgili de şu hususları zikretmekte fayda vardır.

    a-Fikren ve zihnen, İnanç olarak , yıllardır İnsanı ve Mahlukatı sevmek, onlara hizmet etmek rıza-i ilahiyeyi kazanmak için en önemli vesiledir düşüncesi ile yetişen ve milyonlara baliğ olan bir hareketin mensuplarını, yöntem olarak , hiç de doğru bulmadıkları, şiddete ve hukuksuzluğa dayalı bir olayın faili olarak göstermeye çalışmak- halihazırda bütün dünyada olduğu gibi- hiç kimsenin inanmayacağı bir uydurma olur.

    b-Yıllardan beri milyonları aşkın mensubun şuuraltları, sevgi, merhamet, insanı sevmek gibi mübarek ve mukaddes düşüncelerle beslenmiş olan bir sivil toplum, bir cemaat yapısının, sosyolojik ve psikolojik ve organizasyon olarak, hemen, dünden bugüne, tam da ana felsefelerine ters olan darbe gibi bir olaya yönlendirilmeleri neredeyse imkansıza yakın bir vakadır. Çünkü sivil toplum yapılarında fikir ve düşüncelerin doğum, kuluçka, gelişim süreçleri uzun zaman alan bir vetiredir. Hizmet Hareketi gibi genellikle okumuş insanlardan oluşan bir sivil toplum hareketinin, yıllardır, ezberleri olan temel değerlerinin aksine bir istikamet olan darbeye yönlendirilmeleri ise onların akıllarıyla alay etmek olacaktır ki, bu mümkün değildir. Psikolojik ve sosyolojik genlerinde darbe geni olmayan kişi veya kişilerin böyle bir işe tevessül etmeleri mümkün olmadığı, yöntemleri de değildir.

    c- Hocaefendi ve Hizmet Hareketi darbe gibi sevimsiz bir yönteme hiçbir zaman ihtiyaç duymazlar. Onların en güçlü silahları sevgi, şefkat, hoşgörü, müsamaha, insana saygı-sevgidir. Hizmet Hareketi Türkiye ve dünyada insanlığın kalbine bu yolla taht kurdu. Bu yol daha kalıcı ve daha müessir iken son derece sevimsiz, antidemokratik, hukuksuz, şiddete, hiddete ve zorbalığa dayalı, geçici ileride lanetle anılacak bir yönteme niye ihtiyaç duysun ki.

    Halbuki Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’ne bu darbe çamurunu sıvamaya çalışanların, o günkü siyasi şartlarda, böyle bir kurmaca darbeye çok ama çok ihtiyaçları vardı. Onun için RTE ve yandaşları, bu sözde darbe için “Allah’ın lütfu’’ demişti. Cesur bayan bir gazetecinin de dediği gibi “Darbe en çok kimin işine yaradıysa, o yapmıştır’’

    Milyonlarca insanının şehadeti açısından 

    3-Darbe olayı -daha önceki darbe girişimlerinden anlaşıldığı kadarıyla- son derece girift ve oldukça gizli yürütülmesi gereken, kurumlar arası büyük bir organizasyonla yapılabilen, oldukça riskli ve bir o kadar tehlikeli bir hadisedir. Hizmet Hareketi ve hizmet insanlarının 15 Temmuz sözde darbesi ile ilgili yaptıkları/yapacakları şehadet aslında o kadar çok değerli ve bir o kadar önemli bir delildir. Zira darbe gibi çok yönlü bir organizasyonun bu kadar insandan habersiz organize edilebilmesi mümkün olmadığı gibi devletinde bundan haberdar olmaması düşünülemez. 

    Hizmet Hareketi 1965’li yıllardan bu yana neslin imanını kurtarma yolunda gerek yaygın gerekse de örgün eğitim hizmetleriyle sadece Türkiye’de milyonlarca insana hizmet götürmüş bir sivil toplum hareketi ve bir cemaattir. Yani toplumla, resmî kurumları ile de devletle difüzyon halindedir. Bu hareketle, hizmet edeni, destek vereni, hizmet alanı, seveni, dostu, taraftarı, sempatizanı ile milyonlarca insan direk veya dolaylı olarak kısa veya uzun süreli bir birliktelik yaşamıştır. Bu insanlardan bazıları yıllarca bu hizmetin ders ve sohbetine katılmış bazıları yurt okul ve dershanesinde okumuş, bazıları kurumların yönetim kurullarında, mütevellisinde vazife yapmış, öğrencisi, velisi, geleni gideni, o kurumlarda çalışanları ile o kadar çok insanın bu hizmetle bir dirsek teması, emeği semeği olmuştur ki. 

     Şimdi bu milyonlara baliğ insanlara hiçbir zorlama, tehdit, işkence ile ifade imzalatma, yalan yere şahitlik yapmak olmadan sorulsa;

    a-‘’Siz yıllardır bir- şekilde-bu hizmet hareketinin içindesiniz, Hocaefendi’nin ders, sohbet, vaaz ve ziyaretlerine katıldınız, Hizmet Hareketinin ders sohbet, özel ve umumi toplantılarında da bulundunuz, siz bu meclislerde hiç hiddete, şiddete, vurduya-kırdıya dair bir söz, teşvik, planlama vs. ye şahit oldunuz mu? ‘’Cevapları, elbette ‘’hayır’ ’olacaktır.

    b-Hizmet Hareketi gibi devlet tarafından yakın takipte olan bir cemaat veya sivil toplumun 15 Temmuz ve öncesinde böyle bir darbe hazırlığı olmuş olsa idi, gizli kalma imkanı varmaydı acaba? Tabi ki hayır. Hizmet Hareketi gerçekten de bir darbe hazırlığı içinde değil di ki, RTE nin ifadesine göre ‘’Baskın” yedi. Yoksa yememesi gerekirdi. Hizmet Hareketi’ne mensup insanlar, 15 Temmuz gecesi sokağa çıkarak, darbe yapan askerine(!)destek(!) vermeleri gerekirken, onların -darbeden haberleri olmadığı için -evlerinde şaşkın bir vaziyette oturdukları, buna karşılık, 15 Temmuz sözde darbesinin gerçek planlayıcılarının, çoktan kendi tabanlarını (AKP teşkilatları, gençlik kolları, Sadatçılar, cemaat, tarikatlar) organize etmiş bir şekilde, sokaklarda oldukları görülmüştü.

    c-‘’Bu darbeyi cemaat değil onun askeri kanadı yaptı’’ iftirası da ispatlanamamış bir yalan ve algı çalışmasından ibaret bir iftiradır. Sosyal hayatın her ünitesinde askeriye, emniyet ve adliyede okul, dershane ve eğitim yuvalarından direk veya dolaylı olarak istifade etmiş, milyonlarca insana hizmet veren bir sivil toplumun duygu düşüncelerini seven, toplumla ilgili ortaya koyduğu projeleri makul ve faydalı gören insanlar olabilir. Anayasa ve kanunlara bağlı, milletini ve vatanını seven, bundan dolayı da milletinin haklarını koruyan devlet memurlarına, şahsi menfaat ve hırsa dayalı nedenlerden dolayı husumet duymak ve onlara bu kabil iftiralar atmak hukuki olmadığı gibi aynı zamanda zulümdür. Eğer iftiracıların dediği doğru olsaydı objektif, tarafsız hukuk işletilir ve gerçeğin ortaya çıkmasına müsaade edilirdi.

    Fakat 15 Temmuz’un gerçek faillerinin ki -bugün bunların AKP ve suflörleri olan derin yapının olduğu daha açık anlaşılıyor -gerçeğin ortaya çıkartılmasına hiç niyetleri olmadığı anlaşılmaktadır.
     
    Netice olarak Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ve Hizmet Hareketi’nin ne başta ne de sonda, darbenin bir neticesi olan iktidar olmak diye bir hedefi, gayesi yoktur. Onun gayesi insana, insanlığa, topluma yararlı işler yaparak Allah’ın rızasını kazanmaktır. Temelde hareket noktası muhabbet, sevgi, şefkat olan bir hareketin topluma ve insana karşı şiddet, kin ve öfke içeren darbe eylemine karşı sıcak bakması mümkün değildir. Hizmet Hareketi’nin hizmet götürdüğü milyonlarca suskun/susturulan/sessiz insan Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’nin duygu düşünce ve projelerinin insan ve insanlık için yapıcı, faydalı olduğuna, 15 Temmuz fitnesinden beri olduklarına şehadet ederler. 15 Temmuz sözde darbesini kurgulayanlar ise sebebiyet verdikleri bu büyük Fitne ile hep lanetle anılacaklardır.
    17 Tem 2022 00:13
    YAZARIN SON YAZILARI