Türkiye'ye Sığınan Alman Mülteciler ve Bir Vefa…

İşte Magdeburg Belediye Başkanı Erst Reuter'ın Türkiye'ye göç hikayesi

SHABER3.COM

Kıymetli dostlar, geniş bir bilgi birikimi ve gerçekten güçlü bir kalemi olan kıymetli bir arkadaşımı bu hafta sizinle buluşturmak istiyorum… Murat Macit Bey. Tarihi derinliği olan ve okuyanları cezbedecek çok değerli yazılar kaleme almış kendisi… Fakat, onları bir köşede bekletiyor. Bunlardan bir tanesini, kendisi istemese de, sizinle paylaşmak istedim. “Heimatlos” damgası basılan yurtsuz Alman bilim adamları çok enteresan geldi bana… 

Nasyonal Sosyalizm döneminde Nazi rejiminin zulmüne uğrayan yüzlerce ünlü Alman bilim adamı ve sanatçı Türkiye’ye sığınıyor… Ünlü profesörler ve ailelerinin yanı sıra üniversitelerden genç araştırma görevlileri, okutmanlar… Genç Türkiye’nin bugünkü pek çok üniversite ve devlet kurumlarının kurulmasına önderlik yapıyorlar...

İşte Murat Macit'in aktardığı hikaye 

Türkiye'ye Sığınan Alman Mülteciler ve Bir Vefa…

Koskoca Magdeburg Belediye Başkanı Erst Reuter, hanımını ve oğlunu İstanbul tren garında karşılarken hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Gaybubetler, Sürgünler, hapisler, kamplar… ve hüzünler bitmişti artık… Kaç yıl önce firar ettiği Almanya’da bıraktığı ailesine kavuşuyordu nihayet… Sevinç gözyaşlarıydı bunlar… 

Bugün hapishaneye atılıp uzun yıllar ailesinden, çocuklarından mahrum edilen, gurbet diyarlarda sürgüne mecbur edilip oralarda hasret yudumlayan babaların hüznü, kederi ve acısıyla kucaklıyordu evladını Reuter…  
Ernst Reuter, Marburg ve Münih Üniversiteleri’nde Tarih ve İktisat okumuş, 1915’de Birinci Dünya Savaşı’na katılarak, Rusya’da bir yıl esir kalmıştı. Esaretten kurtulduktan sonra aktif siyasi hayatına tekrar devam etmişti…

1931’de Magdeburg Belediye Başkanı seçildiğinde şehrine hizmet etme heyecanıyla dopdoluydu. Fakat, 1933 tarihlerinde iyice güçlenen Hitler’in, düşünen, faydalı işler ortaya koyan… aklı başında insanları görmeye tahammülü yoktu. Goebbels’in yolsuzluklarına müsamaha edip görmezden gelerek onun her türlü algıyla halkı kandırmasını istiyordu Hitler.  
‘‘Yalan ne kadar büyükse, inananı o kadar çok olur! Bana vicdansız bir medya ver, sana şuursuz bir toplum vereyim’’ demişti Goebbels. Bu amaçla, açmıştı yandaşa kesenin ağzını. Ülkedeki her gazeteyi, her radyo yayınını ve her sosyal faaliyeti verdiği rüşvetlerle, yönlendirme yoluna gitmişti. Yandaş bir medya ve yalanlarla kurulu bir algı dünyası oluşturmuştu.
İşte bu zulüm dünyasında Erst Reuter ve onun gibi bilim adamlarına ihtiyacı yoktu Hitler’in…ya da bu insanları kendisi için tehdit olarak görüyordu.

Bu sebeplerle, Reuter, Hitler tarafından zorla görevinden alınarak Lichtenburg toplama kampına gönderildi. Bir müddet sonra da kamptan bir yolunu bulup Hollanda üzerinden Londraya kaçtı. Tam bu günlerde yeni kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nden bir davet aldı. Ve 4 Haziran 1935’te Ankara’ya geldi. 

Erst Reuter gibi Nasyonal sosyalizm döneminde tehdit altındaki 1800 kişi daha Almanya'dan Türkiye'ye sığınmacı olarak gelecekti. Almanya tarafından yurttaşlıktan atılanlar veya başka nedenlerle vatansız olanların pasaportlarına kısmen "heimatlos" damgası vurulacaktı ki bu da sığınmacıların statüsüyle eş anlamlıydı ve Türkçeye "haymatloz" (vatansızlar) terimi olarak girecekti.

Kısa bir entegrasyondan sonra Türk İktisat Bakanlığı’nda fiyat tayin ve ticaret uzmanı olarak çalışmaya başladı Erst Reuter…  

İşte işerini yoluna koyduktan sonra Almanya’daki eşi ve 7 yaşındaki oğlu Edzard’ı İstanbul’da hasretle karşılıyordu. 

Kendisine ve ailesine kucak açan bu ülkeye hizmet etmek istiyordu Erst Reuter ve bunun için de bütün gayretlerini ortaya koydu. Ankara’da 1936-46 yılları arasında belediyecilik, yerel yönetimler üzerine 80 kadar makale ve rapor hazırladı. 

Ne yazık ki, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İngiltere ve Fransa; Türkiye’deki fabrikalarda, resmi dairelerde bakanlıklarda çalışan Almanlar’ın işten atılmaları için Türkiye ye baskı yapmaya başladı. Almanya’dan da benzer baskılar geliyordu… Bu arada Almanya işine gelmeyen, muhalif olarak algıladığı vatandaşlarını da vatandaşlıklardan atıyordu. Sovyetlerin Kızıl Ordu’su 1944’te Stalingrad’ta Alman ordusunun belini kırınca Almanya’nın Türkiye üzerindeki baskısı ve etkisi gitgide azaldı. 1944 tarihinden sonra Türkiye ile Almanya arasındaki diplomatik ilişkiler neredeyse tamamen kesildi ve Almanya’ya dönmek istemeyen Almanlar’ın çoğu Çorum, Yozgat ve Kırşehir de eterne edildi. Bundan sonrası zor bir hayat olacaktı onlar için…
Yüzlerce Alman, bu üç şehirde çalışma ve şehir dışına çıkma yasağı altında hayatlarını Kızılay’ın deprem yardımları fonundan gelen ayılık 10 TL ile devam ettirmeye çalıştı.

8 Mayıs 1945’te Nazi Almanya’sının kayıtsız şartsız teslim olmasından sonra Türkiye’deki Alman bilim insanlarına tekrar ülkelerine dönme yolu açıldı. Ernst Reuter 11 yıl sonra, 1 Kasım 1946’da Ankara’dan ayrılarak Berlin’e döndü.

1948’de Batı Berlin’in ilk Belediye başkanı seçildi. Prof. Ernst Reuter, hayatının geri kalan kısmında daima Türkiye’nin Almanya’daki sözcüsü gibi davranacaktı. Konuşmalarında yeri geldiğinde Türkiye’den söz ederken ‘Benim Ülkem, benim ikinci vatanım!’ diyecekti. Türkiye’yi hep kalbinde yaşatacak, Anadolu Halkına hep minnettar kalacaktı ölünceye kadar… Türkiye’nin Almanya’da yaşayan vefalı bir evladı gibi davranacaktı... 

Reuter, bir gün Berlin’de bir Türk dostuna şunları söylüyordu: ‘Türkiye’de sabırlı olmayı ve beklemeyi öğrendim. Şimdi gerginlikten sonra bu özelliklerin ne anlama geldiğini ve ne kadar değerli olduğunu takdir ediyorum.’ 

Ernst Reuter, 1951’de ikinci kez Berlin Belediye başkanı seçildi ama ömrü vefa etmeyerek 29 Eylül 1953 günü kalp yetmezliğinden hayata gözlerini yumdu... 

Peki onun 11 yıl boyunca sığındığı Anadolu’ya vefası bu kadar mıydı? Hayır, elbette ki hayır…

7 yaşındayken Türkiye’ye yanına aldığı oğlu Edzard Reuter, Almanya’da iyi bir eğitim aldı. Türkiye ile Almanya arasında dostluk köprüsünün kurulup geliştirilmesine çalıştı ve her zaman Türkiye’ye bağlılığını, vefasını canlı tuttu. 

1964'te Hanns Martin Schleyer, Stuttgart'taki Daimler-Benz genel merkezinde çalışmak üzere Edzard Reuter'i işe aldı. Genç yaşında edindiği hayat tecrübesi ve aldığı iyi eğitim onu dünya çapındaki otomotiv devi Mercedes’in yönetim kurulu başkanlığına kadar yükseltti. Temmuz 1987'de Alfred Herrhausen'in tavsiyesi üzerine Werner Breitschwerdt'in yerine yönetim kurulu başkanı oldu Edzard Reuter…

Edzard Reuter, babasına ve Türkiye’ye vefasını, minnettarlığını göstermek için milyonlarca dolarlık Mercedes Kamyon fabrikasını Türkiye’ye yani Aksaray’a kurdurttu.

1.600'ü aşkın çalışanıyla Mercedes-Benz Aksaray Kamyon Fabrikası, 1986 yılından bu yana bu vefanın semeresi olarak Anadolu’ya hizmet ediyor…

Kader aynıyla mı yoksa misliyle mi cereyan eder bilemeyiz? Ama ilerdeki günlerde Cenabı Hak neler gösterir onu da bilemeyiz. Fakat, bu zor zamanlarda mağdur ve samimi insanlara kucak açan Almanya ve dünyadaki diğer ülkelerin de böyle bir vefayı hak edeceği muhakkak… 
<< Önceki Haber Türkiye'ye Sığınan Alman Mülteciler ve Bir Vefa… Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER