Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde üçünde görülen ve insanların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen hastalıklar arasında ikinci sırada yer alan sedef hastalığı Türkiye'de 1,5 milyon hastada bulunuyor. Sedefin tekrarlayan bir hastalık olduğunu belirten Türk Dermatoloji Derneği Üyesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güzin Özarmağan, Türkiye'de en az 1,5 milyon sedef hastasının var olduğunu ve bunların yüzde 20'sinin (15 bin kişi) ağır sedef hastası olduğunu söyledi.
26-30 Ekim Dünya Sedef Hastalığı (Psöriasis) Farkındalık Haftası dolayısı ile görüşlerini aktaran Türk Dermatoloji Derneği Üyesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güzin Özarmağan, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde üçünü etkileyen sedef hastalığının doğumdan 90 yaşına kadar, her yaşta başlayabileceğini, sedef hastalığının (psöriasis) kesin tedavisi olmasa da merhemler ve ilaç tedavisiyle sedef vakalarının yüzde 80'inin kontrol altına alınabildiğini vurguladı.
Hastalığın kadın ve erkek nüfusta aynı oranda görüldüğünü belirten Özarmağan, şöyle devam etti: "Sedef, kronik, şekil bozucu, hastayı engelli kılan ve tam olarak giderilemeyen bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü geçtiğimiz yıl 67. Dünya Sağlık Toplantısı'nda sedef hastalığını 'majör' sağlık sorunu olarak kabul etti. Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir araştırmanın verilerine göre sedef hastaların, sedef ve eşlik eden hastalıklarla birlikte yıllık sağlık harcamaları 11 bin 369 dolar iken, sedef hastası olmayan, yani kontrol grubundaki kişilerin yıllık sağlık harcamalarının 3 bin 427 dolar seviyesinde olduğu tespit edildi. Bu da sedef hastalığının getirdiği maddi yükü gözler önüne seriyor. Görülme sıklığı ülkelere göre değişiyor. Amerika ve Kanada'da yüzde 4,6 ila yüzde 4,7 iken, Afrika ve Asya'da yüzde 0,4 ila yüzde 0,7 arasında. Ülkemizde dünya genelindeki orana benzer şekilde, sedef hastalığının görülme oranının yüzde 2 civarında olduğu hesaplanıyor. Yani ülkemizde en az 1,5 milyon sedef hastası var ve bunların yüzde 20'si, yani 15 bin kişi kadarı şiddetli (ağır) sedef hastası."
SEDEF HASTASI OLAN KİŞİLER KENDİLERİNİ TOPLUMDAN SOYUTLUYOR
Deri üzerinde oluşması nedeniyle, sedef hastalığının son derece görünür bir hastalık olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Güzin Özarmağan, şu ifadeleri kullandı: "Lezyonlar deri üzerinde olduğunu için sedef, hastalarda görünüş bozukluğu yaratan bir hastalık. Bu nedenle de kişinin yaşam kalitesini düşürebiliyor. Özellikle görünür yerlerde oldukları zaman insanlar kendilerini toplumdan çekiyorlar, soyutluyorlar. Bu sorunlara depresyon da eşlik edebiliyor. El ve ayaklarında lezyonları olan sedef hastaları işlerinden olabiliyorlar. Lezyonlar hastaların görünen yerlerinde olduğundan dolayı belirli meslek grupları tarafından da kabul edilmeyebiliyorlar. Bütün bunlar hastanın yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşürüyor."
EGZAMA İLE SEDEF HASTALIĞINI KARIŞTIRMAYIN
Uzaktan bakıldığında egzamanın sedefe benzetilebileceğini anlatan Prof. Dr. Güzin Özarmağan, iki hastalık arasındaki farkları şöyle özetledi: "Sedef hastalığı kırmızıdır. Kırmızı bir deri tabakası üzerindeki üst deri tabakası kepekler halinde sürekli dökülür. Sedef kızarıklık ve kepeklenme ile seyreden ve en çok da dirsek gibi sürekli temasa maruz kalan yerlerde ortaya çıkar. Sadece saçta da olabilir, sadece tırnakta da olabilir. Egzama gibi kaşıntısı ön planda değildir. Kaşıntısı bazı hastalarda ön planda olabilir ama sulanması yoktur. Egzamanın çok farklı görünümü vardır, yerleşme yerine ve seyrine göre egzamayı tedaviyle yok etmek mümkün olabilir ama sedef mutlaka tekrarlar. O tekrarlamalar da kişiden kişiye değişen nedenlerle olabilir. Kimisinde strestir tetikleyici faktör, kimisinde bir takım ilaçlardır. Bazı kişilerde enfeksiyona bağlı tekrarlar, mevsimsel olarak olabilir. Şiddetli bir güneş yanığı sonrası olabilir. Bazı durumlarda da iyileşme gözükebilir. Güneş yanığı hastalığı tetikleyebilir ama kronikleşmiş bir sedef hastalığı sırasında yapılacak hafif hafif güneş banyoları da hastalığı iyileştirebilir".
SEDEFİN GÖRÜLMESİ YÜZDE 25 ORANINDA GENETİK FAKTÖRLERE BAĞLI
Sedefin her iki cinste de eşit oranda göründüğünü vurgulayan Prof. Dr. Güzin Özarmağan, iki cinsiyet arasındaki tek farkın, hastalığın kadınlarda daha erken ortaya çıkması olduğunu vurguladı. Özarmağan, genetik yatkınlığın önemli bir etkisi olduğunun altını çizerek, "Sedef hastalarının birinci derece yakınlarında da yüzde 25 oranında sedefle ilgili hikâyelere rastlanıyor. Ancak yine de sedef hastalığı genetiktir diyemeyiz. Tabi ki genetik faktörler var ama bir tane geni değil, çok fazla sayıda geni ilgilendiriyor. Bu nedenle gen tedavisi ile hastalığı yok etmek mümkün değil. Bu tip hastalıklara poligenetik diyoruz, yani tek bir gene bağlayamıyoruz." dedi.
SEDEF HASTALIĞINDA HER HASTA BİREYSEL OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİ VE TEDAVİLERİ ONA GÖRE VERİLMELİ
Prof. Dr. Güzin Özarmağan sedef (psöriasis) tedavisi ile ilgili olarak şunları kaydetti: "Hastalığın yaygınlık derecesi belirli seviyenin üzerindeyse mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor. İleri derece sedef vakalarının merhemlerle değil, haplarla veya iğnelerle, yani sistemik tedaviyle kontrol altına alınması gerekiyor. Diğer taraftan, hastalık ileri seviyede olmasa da, bazı hafif sedef hastaları bile bunu çok ağır yaşayabiliyor. Çok mutsuz olabiliyor ve hastanın yaşam kalitesi çok düşüyor. Tıbben hafif seyir gösteren bir sedef vakası bile hastalar için yaşamsal önem gösterebiliyor, yani mesela 'topluma giremiyorum' diyor. Bu durumlarda da sistemik tedaviyi tercih edebiliyoruz. Diğer hafif vakalarda hastayı sadece merhemlerle tedavi ediyoruz ve ayrıca yaşam tarzını değiştirmesini, stresten uzak kalmasını ve güneş banyosu tavsiye ediyoruz. Sedefte tek bir tedavi şekli yok. Her hasta bireysel olarak değerlendirilmeli ve tedaviler ona göre verilmeli." CİHAN