Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 24 saati biraz geçen Washington ziyaretinin son saatlerinde meydana gelen ‘Washington meydan savaşı’, ABD’nin tüm TV kanallarında yayınlanmaya Perşembe akşamı itibariyle devam etti.
Böylece Erdoğan’ın ABD’ye gelişi, ortalama bir Amerikalı tarafından da öğrenilmiş oldu. Tabi bu farkındalık ‘kanlı, tekmeli, boğaz sıkan Türkler’ gibi bir imajla oldu. Erdoğan’ın korumalarının, bütün kamera ve gazetecilerin önünde yaklaşık bir düzine kadar protestocuya saldırısı, Washington’ın ileri gelen Türkiye uzmanlarından Henri Barkey’e göre, ”Türkiye ve bir NATO ülkesi için önemli bir kriz” haline geldi.
Amerikanın Sesi’nin Perşembe günü yayınladığı yeni bir videoda, Erdoğan’ın başkentteki Büyükelçilik Rezidansının hemen önünde, arabasının içinde otururken yakın koruması ile görüştüğü, sonrasında ise bütün ABD’ye yayılan o kanlı saldırı görüntülerini de bizzat seyrettiği görülüyor.
Modern ilişkilerde yaşanmamış bir durum
Washington’ın orta yerinde ve en değerli emlak parçalarından biri olan yabancı büyükelçilikler binalarının yan yana sıralandığı caddede yaşananlardan sonra, Türk Büyükelçisi de ABD Dışişleri Bakanlığına çağrıldı. En son bir Türk Büyükelçisinin ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından ne zaman bu şekilde çağrılıp, sert tepkinin verildiği bilgisi sorgulandığında, bunun tarihte, en azından modern tarihte, son 30, 40 yıl içinde yaşanmadığı görülüyor. Trump yönetiminin ‘sağı solu belirsiz’ hali, bu krizin nereye evrileceği konusunda biraz tereddüt bırakıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı kavgaya kimlerin karıştığını soruşturuyor. Başkentteki the Daily Caller’ın yazdığına göre, ABD Dışişleri Bakanlığında bir memonun dolaştığı ve şiddet uygulayanların kim olduğunun belirlendiği, bunların bazılarının diplomatik dokunulmazlıkları varken, diğerlerinin ise Türk-Amerikan toplumu tarafından ‘kiralandığı’ anlaşıldı.
ABD Anayasasının 1. Maddesi
Amerikalılar, cadde ve sokaklarında ‘terörist Trump’ da dahil her türlü hakaretin kendi başkanlarına yapıldığı ve bunun 250 yıllık Amerikan anayasasının ilk maddesinde güvence altına alındığını hatırlatırken, bir yabancı liderin bu ifade özgürlüğüne, ne kadar rahatsız edici olursa olsun, tahammül etmeyi redderek, ‘barışçıl’ protestolara müdahelesini hazmedebilmiş değiller. DC Polisi’nin de soruşturma açtığını biliyoruz.
Türk Büyükelçisinin sınırdışı edilip edilmediğini ve suçlu bulunan korumalar için tutuklama kararı çıkartılıp, çıkartılmayacağını hep beraber göreceğiz. PR açısından Türkiye’ye vurulan darbe ise gözler önünde.
Yemekte Olmayan Bakan Bize Ne Anlatıyor
Erdoğan’ın Amerika’nın Sesi’ne verdiği mülakatta, Trump ile yaptığı ve 22 dakika süren görüşmede Reza Zarrab konusunu açtığını da ifade ettiğini gördük. 80 milyon nüfuslu ülkenin temsilcisi ve dertleri saymakla bitmeyecek bir ülkenin lideri olarak, dünyanın en güçlü ülkesinin lideri ile başbaşa olduğu o kıymetli 22 dakikanın önemli bir kısmını, belki de yarısını, Erdoğan’ın İranlı bir Türkiye vatandaşı olan Zarrab için ‘harcadığını’ öğreniyoruz.
Bunun karşılığında ise, yine Erdoğan’ın aktardığına göre, Trump ise bu talebe pek de umut verir gözükmüyor ve ‘yasal sürece’ işaret ediyor. Öte yandan Beyaz Saray’daki heyetler arasındaki görüşmede damatların karşı karşıya oturmasının ilginçliğinin yanı sıra, masada bir sandalyenin boş kaldığı görüldü. Türk Adalet Bakanının karşısında Amerikan Adalet Bakanı Jeff Sessions’ın sandalyesi olmasına ve tabağı bulunmasına rağmen, kendisi o yemeğe katılmayı reddetmişti.
Halbuki Türk Adalet Bakanı Bozdağ sadece bir hafta önce Washington’da Sessions ile 45 dakikalık bir görüşme yapmıştı . O görüşmede Bozdağ’ın, çok da lafı eğip bükmeden ‘siz Gülen’i iade etmezseniz, bizden suçluların iadesini beklemeyin’ türü bir çıkış yaptığı Türk basınında yazıldı.
Erdoğan’ın açıkça Zarrab ve Gülen’i konuşacağını haftalardır ilan ettiği bir toplantıya, bu konuların doğrudan muhatabı, konuların vakıfı ve en yetkili ismi Sessions neden katılmayı reddetmiş olabilirdi? Bence sorunun cevabı ortada. Gülen ve Zarrab, birkaç haftadır bu sutünlardan belirtildiği gibi toksik konular ve şu zamanlarda hiç kimse dokunmak istemiyor. Sessions da.
Boş sandalye ile 9 kişilik Türk heyeti ve 8 kişilik ABD heyeti yemek yedi.
Görüşmeler
Erdoğan ve Trump’ın ikili görüşmesinde tercümanla yaptığını düşünürsek, bu görüşmede Erdoğan’In Zarrab konusunu açmasına karşılık, Trump’ın da ABD’de geçen sonbahardan beri tutuklu bulunan Papaz Andrew Brunson konusunu açtığını biliyoruz. Zira Trump’ın Papaz Brunson konusunu 2 kez, Başkan Yardımcısı Mike Pence’in ise bir kez açtıklarını kendilerinin Papazın avukatına ifadelerinden öğrendik.
Bu konuda ‘papaz ile Zarrab arasında bir takas’ lafını açanlar olsa da, bunun pek mümkün olmadığı sanılıyor. Öncelikle Amerikalılar Papazın tamamen masum bir din adamı olduğunu ifade ediyor. İkinci olarak Zarrab’ın ABD’yi yüz milyonlarca, belki milyarlarca dolar zarara uğrattığını, ve Zarrab’ın değerinde takas edebilecekleri kimsenin Türkiye’de olmadığını ileri sürmekteler.
Son olarak Türkiye’nin bir müttefik ülke olduğunu, bu tür tutuklu değişiminin Rusya veya İran gibi ‘düşman’ ülke sınıfındaki ülkeler ile yapıldığını hatırlatılıyor ve Zarrab takası ile böyle bir yol açmaya da gönüllü görünmüyorlar. Bunun Amerikan kurumlarında da büyük tepkilere neden olacağı sanılıyor.
Her şeye rağmen Reza Zarrab’ın New York’ta sürekli olarak yanında olan avukatı Şebnem Erişmek’in o gün Rezidansta olduğu da görüldü. Erişmek’e iyi bir haber verilip verilmediğini bilmek güç. Şu ana kadar olan izlenimler Zarrab için pek iyi bir haberin çıkmasının kolay olmadığı yolunda.
Trump’ın kafasının üstüne Demokles’in kılıcı asıldı
Üstüne Trump başkanlığının dördüncü ayında kendi kampanyasının Rusya ile bağlantısı ile ilgili olarak ‘özel müfettiş’ (special counsel) kurumu ile karşı karşıya kaldı.
Özel Müfettiş kurumu tamamen bağımsız şekilde ABD Adalet Bakanı yardımcısı ile birlikte çalışacak ve Trump ile ekibinin Rusya bağlarını soruşturacak. Trump ve ekibinin hiçbir şekilde soruşturma hakkında soru sorması bile mümkün olmayacak. Uzun bir süre herkes soruşturmanın gidişatını nefeslerini tutarak bekleyecek. ABD tarihinde çok ender zamanlarda kurulan ‘özel müfettişlik’ kurumu, Trump’ın kafasının üstünde bir kılıç gibi sallanacak.
Bundan önceki ‘özel müfettişlik’ kurumu Bush döneminde ‘Valeri Plame sızıntısı’ için kurulmuştu. Bill Clinton için 1990ların sonunda atanan ‘özel müfettiş’ ise onu ‘impeachment’ a kadar götürmüştü. Obama döneminde ise ‘özel müfettişlik’ soruşturması açılmamıştı. Başkan Nixon’ın Watergate’ini soruşturan özel müfettiş ise Nixon tarafından kovulan Archibald Cox idi. Nixon Cox’ı kovduktan yaklaşık bir yıl sonra ise istifa etmek zorunda kaldı. Kısacası ABD tarihinde ortalama 15, 20 yılda bir atanmasına gerek duyulan bağımsız müfettiş müessesesi şimdi Trump’ı soruşturacak.
Bunun yanısıra Senato ve Kongre’nin de yürüttüğü birer soruşturma var. Ama Trump’ın soruşturulan Rusya bağları dışında 1.5 hafta önce kovduğu FBI Direktörü James Comey’in de kovulması hakkında başka bir soruşturma açılması sözkonusu.
Trump’ın bunca ciddi bir soruşturma ve incelenme sürecinden geçtiği bir zaman diliminde, Gülen’in iadesi ve Zarrab’ın tahliyesi için atması gereken bazı çok ‘riskli’ adımları atıp atamayacağını göreceğiz.
özgürüz.org