Eyüp Ensar Uğur / samanyoluhaber.com
10 Aralık İnsan Hakları günü vesilesiyle Paris meydanlarında çeşitli protestolar yapıldı. Filistinliler, Uygurlular gibi başka ülkelerin zulmü altında inleyenler olmakla birlikte, ezici çoğunluk kendi ülke hükümetlerinin tepkilerini dile getirdiler.
Türk Hükümeti'nin de içinde bulunduğu protesto edilenler listesinde, bir çok Ortadoğu rejiminin yanı sıra, Afrika, Latin ve Güney Asya ülkeleri vardı. Bu ülkelerden gelmiş bir çok insan Paris sokaklardaydı.
Eylemlerin hepsinde insan hakları aktivistleri ülkelerindeki adaletsizlikleri anlatırlarken hepsinde şunun ortak bir sorun olduğunu görüyorsunuz. Adaletin işletilmediği tüm ülkelerde gazeteler ve yazarlar baskı altında ve her birinde çok sayıda basın mensubu cezaevlerinde bulunuyor.
BASKICI REJİMLER HEP AYNI
Otoriter liderler her ne kadar kendilerini çok orijinal ve de az bulunan bir tür görseler de aslında her biri diğerlerinin düştüğü vartaya düşüyor. Her muktedirin etrafına beklenti içinde olan şakşakçılar üşüşüyor ancak onları ciddiye alıp kulak verenler geri dönülmez yollara sapıyorlar.
"Harikasınız" coşkusuyla, tek başına karar veren bir noktaya evrilen, sonunu düşünmediği cüretkarlıklara giren ve en sonunda yedikleri turpların kendilerini tırmaladığı büyük (!) insanlar onlar.
Her yaptığı ve söylediği alkışlanan biri ufak bir eleştiriyi kaldırabilir mi hiç.
"Böylesi gelmemiş" bir lidere laf çakan bir haindir ancak. Vatandaşları için gece gündüz çırpınan bir başkanın uygulamalarını eleştiren de en hafifiyle nankördür.
Gazeteciymiş...
Ne gazetecisi? Hadi ordan!
Olsa olsa ancak terörist olur bunlardan.
NARSİST MUKTEDİRİN DİLİNDE TERÖRİSTLİK UCUZLAMIŞTIR
İcabında kendisine karşı olan ev hanımlarından bile terörist üretebilir bu kendini pek beğenmişler. Suçlananlar kadar dağdaki ve çöldeki teröristler dahi bu duruma üzülürler. Ömürlerini verdikleri böyle ağır bir mesleği başkalarının emeksiz sahip olmasına kimin gönlü razı olabilir ki hem.
Dedik ya, bu “tek adam”ların her biri kendilerini çok farklı bir insan - İnsan hafif kalır- lider olarak hissediyorlar.
Ama sizler hepsinin aslında aynı şeyler olduklarını bilin. Zira birbirlerini sürekli taklit ediyorlar.
Tabi öyle bilinçli bir taklitten bahsetmiyorum elbet. İnsanoğlunun ortak ham duygusunun ortaya koyduğu bencillik, kibir, narsistlik, şımarma, nobranlık gibi tipik davranışlar işte kastettiğim.
Entelektüellik sorunları olmasa ne hamlıkları kalır, ne de kendilerini benzersiz zannettikleri turşusu çıkmış davranışları.
Hamaset, muhalefete baskı, farklı sesleri susturma, bir dediği diğerini tutmayan, her şeye nane olma gibi çıkışları tıpa tıp birbirinin aynısı.
Böylelerinin tıynetlerini bilmek isterseniz sadece basın mensuplarına ve medyaya olan uygulamalarına bakmanız yeterli.
Çünkü doğru ve haklı insan kendisini eleştireni, suçlayanı susturmaya ça-ba-la-maz ve kaçmaz. Yeter ki cevap hakkı bulabilsin.
Ama suçlu insan yaptıklarının ortaya çıkmaması için hatta konu edilmemesi adına gücü nispetinde çırpınır. Mücrim suçuyla alakalı şakaya sahi tahammül edemez. (balkondan ayakkabı kutusu gösterilmesi gibi)
Ben daha ilkokulda öğrendim bu kavşaklığı. Yanlış işlerine şahit olanları öğretmene söylemesinler diye; yalvarmaktan, vaatten tehdite kadar elinden gelen her şeyi yapan bir çocuk vardı.
Ama adı bir kere kötüye çıktı diye bazen faili olmadığı suçlamalara da maruz kalırdı. Ama bu durumda suçlu olduğu zamanlardaki gibi davranmıyordu.
Çıkardı öğretmene, "anlattıkları doğru değil, tamamen iftira, olay şöyle şöyle oldu diyorlar halbuki ben başka bir yerdeydim... " gibi kimseye yüksünmeden aslanlar gibi kendini savunurdu.
Nerede gazeteciler yazdıklarından dolayı tutuklanıyor, medyaya sürekli baskı var emin olun ki duyurulmasının istenmediği cürümler işlenmiştir.
Bunları görmezlikten gelmek ise yanlışların daha büyük yanlışlara evrilerek kartopu gibi büyümesine neden olur.
Herkesin cürmü, cirmi(çapı) kadar yeri etkiler. Aile babası aileyi, ülkeyi yönetenin cürmü ise tüm ülkeyi sarar. Göz ardı edilen hatalar da yarın dağ gibi birden karşınıza çıkar. Tıpkı bizlerin olduğu gibi.