Berlin'de Demokrasi ve Özgürlük Konferansı

Berlin'de düzenlenen “Demokrasi ve Özgürlük Konferansı”nda “Hasar tespiti”, “Çıkış Yolu” ve “Geleceğin inşası” başlıklarda oturumlar yapıldı.

SHABER3.COM

“Hasar tespiti” başlıklı oturum Akademisyen Latife Akyüz’ün moderatörlüğünde Prof. Dr. Baskın Oran, Prof. Dr. Cengiz Aktar, Turgut Öker (AABK Onursal Başkanı), Ertuğrul Kürkçü (HDP Onursal Genel Başkanı), Bünyamin Şeker (Özgürlük için Hukukçular Derneği Eşbaşkanı), Kübra Derin (İstanbul Sözleşmesi Kampanya Grubu), Yiğit Aksakoğlu (İnsan Hakları Savunucusu) gibi farklı kimlikteki kişilerin yapacağı konuşmalarla sürdü.

Türkiye-Almanya Kültür Forumu Sözcüsü, Belgesel Yönetmeni Osman Okkan’ın moderatörlüğünü yaptığı “Çıkış yolu” başlıklı ikinci oturumda ise Sezgin Tanrıkulu (CHP Milletvekili), Nesrin Nas (Anavatan Partisi eski Genel Başkanı), Mehmet Rüştü Tiryaki (HDP Milletvekili), İhsan Eliaçık (Anti-Kapitalist Müslümanlar), Yavuz Baydar (Gazeteci), Dr. Nazan Üstündağ (Akademisyen). Ayşe Erdem (Yeşil Sol Parti Eşbaşkanı) gibi farklı siyasi partilerden ve kimliklerden kişiler mevcut siyasal iklimden nasıl çıkılabileceğine işaret etti.

Konferansın ilk gün üçüncü oturumunda “Geleceğin inşası” da tartışıldı. Rıza Türmen (Hukukçu, diplomat), Prof. Dr. Nora Şeni, Aslı Erdoğan (Yazar, Gazeteci), Tülay Hatimoğulları (HDP Milletvekili), Hatip Dicle (Siyasetçi), Ömer Faruk Gergerlioğlu (HDP Kocaeli Milletvekili, İnsan Hakları Savunucusu), Dr. Can Candan (Boğaziçi Üniversitesi Akademisyeni, Belgesel Sinemacı) gibi isimlerin sunumlar yaptı.

Konferans programında konuşmacı olan ve Berlin’e gelmesi beklenen HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “yurt dışı yasağı” nedeniyle konferansa online katıldı.

Konferansın sonunda sonuç bildirgesi Twitter'dan açıklandı:

"İkinci Demokrasi ve Özgürlük Konferansı, dünyada işgal ve savaş koşulları altında barış talebinin yükseldiği, otoriter baskıyla birlikte direncin de örgütlendiği bir dönemde, savaşın yaralarını en iyi bilen başkentlerden Berlin’de toplandı.

İki buçuk yıl önce toplanan ilk konferanstan bu yana Türkiye’de de, yaklaşan seçimle birlikte baskıların artışına ve muhalefetin de buna karşı yeni direniş modelleri geliştirmesine tanık oluyoruz. 

Ukrayna ile yeniden gündeme gelen, Türkiye’nin uzunca süredir yaşamakta olduğu otokratik yönetim, işgal siyaseti ve saldırganlığın, insanlığa nasıl bir tehdit oluşturduğu daha iyi görüldü.

Demokrasi ve Özgürlük Konferansı, tam da bu dönemde, barış talebinin, dayanışma ihtiyacının, yeni bir Türkiye ütopyasının öneminin bilinciyle, farklı görüşten kurum temsilcilerini, hak örgütlerini, siyasetçileri, akademisyenleri, aktivistleri bir araya getirdi.

Konferans, ilk günkü üç oturumda Türkiye’nin dününü, bugününü ve yarınını tartıştı:

İlk oturumda, bugün itibarıyla bir “Hasar Tespiti” yapıldı. 

Mafyalaşmış bir tek adam rejimi, ülkeye topyekün bir kurum kıyımı, çöküş ve yozlaşma yaşatıyor. Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Romanlar ve tüm ezilen halklar, her geçen gün artan bir şiddetle terörize ediliyor. Tektipleştirme ve baskı politikalarından nasibini almayan kurum, toplumsal yapı, hak mücadelesi alanı kalmadı. Toplum, yoksullukla cezalandırılırken, yargı, medya, akademi, sağlık, ekonomi, eğitim, kültür, sanat alanları enkaza dönüştü. Barış akademisyenlerinden  KHK’lılara kadar birçok kesim, sivil ölüme mahkum edildi.  Belediyeler ve üniversiteler başta olmak üzere birçok kurumda kayyum siyasetiyle temsiliyet hakkı ve özerk yapılar gasp edildi.  Rehine politikasıyla tutukluluk, tutsaklığa dönüştürüldü. Doğa ve yaşam alanları talan ediliyor. Yoğunlaşan beyin göçüyle ülkenin düşünsel zenginliği sistematik olarak çölleştiriliyor. Cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığı, kadınlara, çocuklara, LGBTQ+’lara yönelik şiddet, her gün tırmanıyor. Böyle bir dönemde İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması yaşanan cinayetlere meşruiyet zemini sundu. İkinci oturumda, yaşanan baskı ortamından “Çıkış Yolları” tartışıldı.

Özellikle son 20 yılda yaratılan ağır hasara rağmen Türkiye’de hala süren bir mücadele geleneği var. Baskıya direnen kararlı halk iradesi, özellikle yerel yönetim zaferiyle uçuruma gidişi durdurdu ve yarın umudu yarattı. Bu umudun büyütülerek demokratik ittifakların geliştirilmesi, özellikle de giderek güçlenen emek örgütlerinin, kadın hareketinin, ekolojik muhalefetin bu süreçte aktif rol alması, Türkiye’de verilen mücadelenin dünya deneyimleriyle, özellikle Latin Amerika’da zafere ulaşan özgürlük mücadelesiyle dayanışması vurgulandı.

Üçüncü oturumun başlığı “Geleceğin İnşası” idi. 

Burada da enkaz kaldırıldıktan sonra inşa edilecek çoğulcu, demokratik, özgür Türkiye’nin olmazsa olmazları tartışıldı. Tabandan tavana yansıyan bir kolektif kurucu irade ihtiyacı dile getirildi. Cezaevlerinde çok ağır koşullarda tutulan başta hasta tutsaklar olmak üzere, siyasi tutukluların özgürleştirilmesi, bugüne dek verilen siyasi mahkûmiyet kararlarının sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması istendi. Denetleme ve dengeleme kurumlarının yeniden oluşturulmasına, bağımsız yargının, etkili meclisin, özgür basının, özerk üniversitenin, güçlü sivil toplumun yeniden kurulması gerekliliğine dikkat çekildi. Tek adam diktasına dayalı merkezi örgütlenme yerine, katılıma ve uzlaşmaya dayalı yerel siyaseti önceleyen, âdemi merkeziyetçi bir yapının zorunluluğu; çözümü, muhataplarla birlikte aramanın hayatiyeti vurgulandı.

Konferansın sonunda üç çalışma grubu oluşturuldu.

“Diplomasi ve medya çalışma grubu”, konferansta alınan kararların diğer dünya halklarına, siyasi çevrelerine,  medyasına iletilmesi ve Türkiye’nin öteki yüzünün gösterilmesine ilişkin yapılabilecekler üzerine yoğunlaştı.

“Halkla ilişkiler grubu”, 200 kişiyle oluşturulan iradenin, çok daha geniş kitlelerle buluşması, paylaşılması, dayanışma sağlanması için yapılabilecekleri tartıştı; demokrasi şenlikleri, forumlar, konserlerle barış, demokrasi, özgürlük talebinin kitleselleştirilmesi kararlaştırıldı.

Nihayet “Hak ve adalet çalışma grubu”, hukuksuz yargı kararlarının raporlaştırılarak 

yaşanan adaletsizliği dünyaya anlatabilecek,  yurtdışındaki sürgünlerin yaşadığı adalet sorunlarına, hukuk ihlallerine çözümler üretebilecek mekanizmalar oluşturulması konusunu görüştü.

Demokrasi ve Özgürlük Konferansı’nın bütün katılımcıları, acil dayanışma ihtiyacıyla birlikte ortak mücadele azmini de ortaya koydu. Konferansa, bir barış annesinin deyimiyle, bütün yaşatılan zulme rağmen nefretin üremediği, tersine emsalsiz bir empatinin ağırlık kazandığı bir yaklaşım hâkim oldu.

Oluşturulan birlik ve dayanışma ikliminin, kurulan ittifakın ve ortak mücadelenin büyüyerek sürdürülmesi, sadece baskı ortamı sona erene dek değil, herkesin özlemi olan demokratik Türkiye ve toplumsal barış ortamı kurulana kadar birlikte çalışma kararlılığıyla ve üçüncü konferansın Türkiye’de toplanması umuduyla sona erdi."
<< Önceki Haber Berlin'de Demokrasi ve Özgürlük Konferansı Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER