[ Kamil Ergin ] Dijital içerik enflasyonu ve kalite

Yeni medyanın yükselişi ile günümüzde yayıncılık ve tüketim anlayışı geçmişe nazaran çok değişti.

SHABER3.COM

KAMİL ERGİN - SAMANYOLUHABER.COM 

‘Kanalıma hoşgeldiniz. Beğen butonuna tıklamayı ve abone olmayı unutmayın.’  Siz de sıkılmadınız mı artık izlediğiniz her videoda buna benzer klişeler duymaktan? Şimdilerde herkes kendi izleme programını belirleyebiliyor ve hatta bir yayıncı olarak kendi içeriğini oluşturabiliyor. Yeni medyanın yükselişi ile günümüzde yayıncılık ve tüketim anlayışı geçmişe nazaran çok değişti.

Geleneksel yayıncılık biterken

Televizyon sahibi olmanın ev ya da araba almak gibi algılandığı dönemler çok geride kaldı. Vizontele filminden aşinayız; eskiden köydeki zengin ağanın evinde toplanan tüm mahalleli TRT akşam kuşağını birlikte izlermiş. O zamanlar belirli gün ve saatlerde yayınlar yapılırmış. Mesela, 70 li yıllarda bir nüfus sayımında ilk kez kesintisiz 9 saat gündüz yayını yapılması ülkede büyük heyecan uyandırmış. Nuri Kantar ailesini konu alan Türkiye'nin ilk yerli dizisi Kaynanalar, otuz yılı aşan bir deneyimin ardından daha geçtiğimiz yıllarda ekranlara veda etti. 90lı kuşak iyi bilir, Bizimkiler dizisi 14 yıl sürdü ve oyuncular bizimle birlikte büyüyüp yaşlandılar. Türkiye halkını bir apartmana sıkıştırsaydık oradan doğal olarak Bizimkiler senaryosu çıkardı. Yani çok sade ve konsantre bir içerik izleyiciye ulaşıyor, az sayıdaki üründen herkes kendine ait bir parça buluyordu. 

Özel yayıncılığın devreye girdiği yıllar medyanın altın çağı oldu. Medya derken, o dönem henüz tematik kanallar yoktu. Haber, spor, eğlence, magazin, çizgi film ne varsa hepsi bir kanalın yayın akışı içinde veriliyordu. Evlerde VHS kasetlerin olduğu yıllarda aynı filmi 20 kere seyretmiş olmak çok sıradandı. İçeriğin zenginleştiği ve teknolojinin daha erişilebilir olduğu VCD-DVD günlerinde daha çok opsiyonla buluştuk. Böylece prodüksiyon anlamında iyiyle kötüyü ayırt edebilecek olgunluğa eriştik. 

İnternet medyası

Milenyum çağına girdiğimizde internetle tanıştık ve içeriğe erişim televizyondan bilgisayar ekranına kaymaya başladı. Film, müzik, resim, oyun ve animasyon adına popüler olan ne varsa CD’ye yaktığımız ve elden ele dolaştırdığımız günler başladı. Aradan geçen 20 yılın sonunda içerik ve platform patlamasıyla beraber izleyici/tüketici daha değerli hale geldi. Torrent indirip bit sayılan günlerin yerini bulut teknolojisi ve abonelik sistemleri aldı. YouTube’lar ve Netflix’ler sayesinde izleyicinin içeriğe ulaşmak gibi bir derdi kalmadı. Şimdilerde her türlü içerik, yer ve zaman kavramından bağımsız olarak bireylerin parmakları altında. 

Kameranın cep telefonlarına girmesiyle dijital içerik üretiminde büyük bir enflasyon yaşanıyor. Kişi başına düşen milli içerik ortalaması sürekli artıyor. Nasıl yapılır videoları ile tamirattan üretime usta sırrı olarak bildiğimiz ne varsa ortaya saçılmış durumda. Sanki bir sihirbaz, tüm sırlarını ifşa ediyor. Online kursları takip ederek pekala birçok ilim dalında kendini sertifikalandırmak mümkün. Sosyal medya ve gelişen çeviri sistemleri yabancı kaynakları da erişilebilir kıldı. İnterneti saran gezgin videoları ile artık 7den 70’e herkes Barış Manço. Instagram’a atılan yemek tarifleriyle herkes birer Oktay Usta...

Yanlış anlaşılmasın, çeşitliliğe karşı değilim. Hali hazırda internet altyapısı, demokratik bir şekilde herkese kendi sesini duyurma ve hünerlerini sergileme imkanı veriyor. Keşfedilmemiş yeteneklerin gün yüzüne çıkması için fırsat eşitliği sunuyor. Ne var ki eline gitar alıp şarkı söyleyenin internette meşhur olduğu dönemler geride kaldı. Şimdi her yerden canlı yayın fışkırıyor. Günümüz interneti ‘bunu ben de yaparım’ diyenlerin başlattığı ve bir arpa boyu yol alamamış milyonlarca girişimle dolu. Yayın pastası giderek mikro dilimlere ayrılıyor. Algoritmalar, popüler olanı ve kişiye hitap eden içeriği ön plana çıkartıyor. 80 li 90 yıllarda yapılsa milyonların takip edeceği ve hakkında konuşacağı içerikler günümüzde takibe takip yapan bir kaç bin kişinin beğenisiyle hitama eriyor. Güzel bir içeriğe denk gelip bundan çoğu kimsenin haberdar olmadığını görmek üzücü. 

Tek browser çok pencere

Hızlı ve düşük maliyetli içerik ile her an herkese ulaşabilmeyi teşvik eden yeni medya, kendine has problemleri de beraberinde getiriyor. Yayıncı açısından büyük emek ve umutlarla hazırlanan içerik az kişi tarafından hızla tüketiliyor ve internet deryasında kaybolup giden bir damlaya dönüşüyor. İzleyici açısından ise kaliteli içeriği bulmak, samanlıkta iğne aramak gibi zor bir meseleye dönüşüyor.

Üstelik, problem sadece internetin birbirine benzeyen milyonlarca niteliksiz ürünle dolması değil. Bu çeşitlilik ve enflasyon hem üretici hem tüketici açısından türlü zorlukları beraberinde getiriyor. Cebinize gelen katılım davetiyeleri, beğenme istekleri, paylaşım taleplerini bir düşünün. Sessize almak zorunda kaldığınız Whatsap gruplarına, pandemiyle birlikte çığrından çıkan zoom yayınlarına bir bakın. Mailinize düşen bültenler, karşınıza çıkan reklamlar, anketler ve usanmadan kapınızı çalan sanal pazarlamacıları hatırlayın. İnternete açılan kapı tek browser üzerinden olsa da bilgiye erişmek için açılan pencere sayısı yüzlerce. Bunca bilgi kirliliği, platform çeşitliliği ve propaganda savaşları arasında kaliteli ürün ve güvenilir içeriğe ulaşmak zorlaşıyor. Akış hızı o kadar yoğun ki, trend olan bir mesele 15-20 dakika sonra gündemden düşebiliyor. Bu haliyle hızla değişen dünya gündemini takip etmek bir hayli zorlaşıyor. Sürekli güncellenen ve yeni özellikler eklenen uygulamalar ile piyasaya sürülen yeni medya araçları da içerik üreticisi ve reklam veren açısından her yerde aktif olmayı imkansız hale getiriyor. 

Hangi dönem ve hangi platform olursa olsun pastadan pay alma yarışı, yani reyting kaygısı yayıncılığın temeli. Önceden sadece izlenme oranı ve tiraj olarak bilinen başarı ölçütleri, bugün takipçi ve etkileşim sayısı gibi yeni kriterlerle anlam kazanıyor. Dolayısıyla çeşitlilik ve rekabetin bu kadar yoğun olduğu bir ortamda başarıya giden yol daha da dik bir yokuşa dönüşüyor. İyi olan ve talep gören bir şeyin anında yüzlerce kopyasının üretildiği günümüzde izleyici açısından kaliteli ve rafine içeriğe olan arayışı daha da artıyor. 

Özetle, kimsenin uzun yazıları okuyacak, saatler süren yayınları izleyecek vakti kalmadı. Yaratıcı ve ilham verici içeriğin her zaman müşterisi vardır. Yeni medya,  DNA’sı gereği orijinal içeriğe sahip, ses ve görüntü kalitesi yüksek, zekice kurgulanmış, anlatımı kısa, öz ve eğlenceli olan ürünleri ödüllendiriyor. Önüne sunulan sayısız opsiyon karşısında tüketicinin kalitesiz içeriğe olan tahammül sınırı her geçen gün daha da azalıyor. Günümüz bebeklerinin bile elindeki tablette izlediği çizgi film hakkında yargıya varması iki saniye sürüyor. İçerik seçiminde daha keskin gözleri ve kulakları olan yetişkinlerin nasıl bir seçicilikle hareket ettiğini siz düşünün.

Bilgi paylaşımında yeni trendler

Yazması, kurgulaması, çekmesi, montajı uzun zaman alan dijital içeriğin ne kadar hızlı tüketildiğini göz önüne alınca emek ve geri dönüşüm arasında bir denge gözetmek gerekiyor. Çoğu içerik üreticisinin takılıp kaldığı noktalar şunlar: Büyük beklentilere girmek. Bir şey üretip internete koymanın herkese ulaşma adına tek başına yeterli olacağını düşünmek. Kampanyalar evreni içerisinde kaybolup gitmek. Verimsiz yatırımlar ve reklam harcamaları yapmak. Zaman, enerji ve kaynak israfı. Örnekler artırılabilir.

Elbette içerik üreticileri, kendilerini saran bu problemlerle günün birinde yüzleşecek. Günün sonunda herkes pastadaki mikro payını alıp yoluna devam mı edecek, yoksa kaliteli içerik üreticileri küratörler öncülüğünde birleşerek daha elit bir yayıncılık mı yapacak. Peki ya izleyiciler, popüler olanı ödüllendirmeye devam mı edecek yoksa kaliteli içeriğin ön plana çıkması için daha bilinçli hale mi gelecek?

Yeni medya çağının henüz başındayız ve sektör büyümeye devam ediyor. İnternetin gelişmesiyle baş döndürücü bir hızla ilerleyen bilgi üretimi ve paylaşımı bakalım önümüzdeki on yılda nereye evrilecek. Belki de bir saniyeliğine kendimizi yavaş çekim moduna alıp usta yönetmen Nuri Bilge Ceylan gibi etrafta ne olup bittiğini duyumlamakta fayda var: “Algılarımızın keskinliğini arttırmak için hayatımızın temposunu düşürmemiz gerektiği aşikar. Neden yavaş tempolu filmleri sevdiğim ve böyle filmler yapmak istediğimin nedenleri de buralarda yatıyor zaten.”
<< Önceki Haber [ Kamil Ergin ] Dijital içerik enflasyonu ve kalite Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER