'Zindandan Sultanlığa'

''Cenab-ı Hak, kuyudan, zindandan çıkarıp Mısır’ın en mühim bir makamına yükselttiği Hz. Yusuf Aleyhisselamı babası ve kardeşleriyle buluşturdu. Kardeşlerini affetti.''

SHABER3.COM

Abdullah Aymaz / samanyoluhaber.com

Bir önceki yazımızda Yusuf Suresinin Yusuf Aleyhisselam'dan bahseden güzel kıssası üzerinde duruyorduk. Malûm kıssa, hisse içindir. Devam edelim: 

“Derken (Yusuf ile kadın) ikisi de kapıya doğru koşuştular. Kadın, Yusuf’un gömleğini arkadan yırttı. (Tam bu sırada) kapıda kadının kocasıyla karşılaştılar! Kadın hemen ‘Senin ailene kötü maksatla yaklaşanın cezası, zindana atılmaktan veya gayet acı bir azaptan başka ne olabilir?’ dedi. 

Bediüzzaman Hazretleri, Rahman ve Rahim isimlerinin Besmeleye giriş hikmetini Sekizinci Mektup’ta anlatırken şefkatin aşktan üstün olduğunu söylüyor: “Kur’an-ı Hakim’in parlak bir mucizelikle, parlak bir surette gösterdiği ve Rahîm ismine ulaşmaya vesile Yakup Aleyhisselamın hissiyatı, yüksek bir şefkat derecesidir. Vedûd ismine ulaşmaya vesile olan aşk ise, Züleyha’nın Yusuf Aleyhisselama karşı olan muhabbet meselesindedir. Demek mucizeli beyan Kur’an, Hz. Yakup Aleyhisselamın hissiyatını, ne derece Züleyha’nın hissiyatından  yüksek  göstermişse; şefkat de o derece aşktan daha yüksek görünüyor.”

Yusuf Aleyhisselam günaha zorlanınca “Ya Rabbi! Zindan bana, bu kadınların beni davet ettikleri o işten daha iyidir.” (12/33)  diye dua etti. Duası kabul edilip hapse atıldı...

“Hapisaneye onunla beraber iki genç de girmişti. Onlardan biri: ‘Ben rüyamda, kendimi şarap yapmak için üzüm sıkarken görüyorum.’ dedi. Öbürü de ‘Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı ve bu ekmeği kuşların gagaladığını görüyorum.’ Ne olur, bu rüyamızın tabirini bildir. Biz seni iyi insanlardan bir olarak görüyoruz.’ dediler.” (12/36) 

Yusuf  Aleyhisselam meseleye hemen rüya tabiriyle giriş yapmadı. Çünkü onun en büyük gayesi Cenab-ı Hakkın varlığını, birliğini tanıtmak, O’nu sevdirmek olduğu için söze şöyle girdi: “Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Ama önce biraz beni dinleyin: Ben, Allah’a iman etmeyen, âhireti de inkâr  eden bir halkın dinini bir tarafa atıp, atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine tâbî oldum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak bizim için asla doğru olmaz. Bu tevhid inancı, Allah’ın hem bize, hem de insanlara olan ihsanıdır. Ama ne yazık ki, insanların çoğu bu nimete şükretmezler. Ey hapisane arkadaşlarım, bir düşünün, sizin için müteaddit rablere ibadet etmek mi, yoksa tek mutlak hakîm olan Allah’a ibadet etmek mi iyidir? Sizin Allah’tan başka ibadet ettiğiniz tanrılar, sizin ve atalarınızın uydurduğu bir takım boş isimlerden ibarettir. Allah onların tanrı olduklarına dair hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm yetkisi yalnız Allah’ındır. O ise, başkasına değil, yalnız Kendisine ibadet etmemizi emir buyurmuştur. İşte dosdoğru din! Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (12/37-40) 

Ana mesele bu… Sonra tabiri de  yapıyor.

“Günün birinde, hükümdar gördüğü bir rüyayı anlatıp dedi ki: ‘Ben yedi semiz inek gördüm, bu besilileri yedi zayıf inek yiyordu. Bir de yedi yeşil başak ile yedi kuru başak gördüm. Ey efendiler! Siz rüya tabir ediyorsanız, benim bu rüyamı da halledin!’ (12/43)

Kâhinler halledemeyince, hapisaneden Yusuf’u rüya tabir ettirip kurtulan hizmetçi Hükümdara Yusuf’tan bahsetti. Yusuf Aleyhisselam makul şekilde rüyayı tabir edince Hükümdar onu yanına çağırdı. Fakat Yusuf Aleyhisselam şâibeli durumda kalmasın diye kendisine atılan iftiradan beraat etmesi için önce araştırılmasını istedi. Neticede, suçsuzluğu herkes tarafından anlaşıldı. Hükümdar Yusuf Aleyhisselamı zindandan  çıkarıp kendisine müsteşar yaptı. Sonra da Mısır’ın hazine işlerine bakan en üst seviyede zât olarak görevlendirdi…

Bu hususta da Cenab-ı Hak, bunların tesadüfen gelişi güzel olmadığını hepsinin İlahî İrade ile cereyan  ettiğini şöyle anlatıyor: “Böylece Biz Yusuf’a Mısır’da iktidar verdik. Dilediği yerde konaklayabilir, orayı dilediği şekilde yönetirdi. Biz lütfumuzu dilediğimiz kimselere eriştirir ve güzel hareket edenlerin ücretlerini asla zâyi etmeyiz. Âhiretteki ücret ve ödül, iman edip haramlardan sakınanlar için elbette daha hayırlıdır.” (12/ 56/57)

Hz. İbrahim’in, Hz. İshak’ın torunu ve Hz. Yakub’un oğlu Peygamber oğlu, Peygamberin torunun oğlu bir peygamber olmasına rağmen Mısır’da Mâliye Bakanlığı yapıyor. Niçin? O günlerde bir medeniyet merkezi olan Mısır’a tevhid hakikatını yerleştirmek için… Yedi sene bir kıtlığın nasıl atlatılıp idare edileceği hangi tedbirlerin alınacağı hususu çok mühim. Böyle bir krizi çözmek, riskleri rızıklara çevirmek Mısır toplumunun unutamayacağı ve büyük bir minnet duyacağı bir mesele, bu güzel ve hayırlı hizmetiyle Yusuf  Aleyhisselamı  gönüllerinde taht kurdu ve tevhid-i imanı onlara tanıttı. Ondan asırlar sonra Mısır’a gelen Musa Aleyhisselama karşı Firavun zâlimce davranınca, “Firavun hanedanından olup o zamana kadar iman ettiğini gizleyen biri kalkıp şöyle dedi:  ‘Ne o, bir insanı siz, Rabbim Allah’tır, dedi diye kalkıp onu öldürecek misiniz? Halbuki o size  Rabbiniz tarafından açık belgeler ve mucizeler getirdi. (…)   Daha önce Yusuf da size açık açık delillerle gelmiş, siz onun getirdiği gerçek hakkında da şüphe edip durmuştunuz.” (12/ 28 ve 34. Âyetler)buyuruluyor. Yani Yusuf Aleyhisselamın sesi soluğu seneler sonra Mısır Saraylarında çınlıyordu…

Neticede Cenab-ı Hak, kuyudan, zindandan çıkarıp Mısır’ın en mühim bir makamına yükselttiği Hz. Yusuf Aleyhisselamı babası ve kardeşleriyle buluşturdu. Kardeşlerini affetti.

“Yakup ailesi Mısır’a gelip Yusuf’un yanına girdiklerinde Yusuf, annesi ile babasını kucakladı ve ‘Allah’ın izniyle Mısır’a güven ve huzur içinde girin!’ dedi. Annesi ile babasını tahta oturttu. Hepsi onun önünde eğildiler. Yusuf: ‘Babacığım! dedi, işte küçükken gördüğüm rüyanın tabiri! Rabbim  o rüyayı gerçekleştirdi. (…)  (Yusuf Aleyhisselamın son duası:) Yâ Rabbî!  Sen bana iktidar ve hâkimiyet verdin. Mukaddes metinleri ve rüyaları yorumlama ilmini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da, âhirette de mevlâm yardımcın Sensin. Sana tam itaat içinde bir kul olarak ruhumu al ve beni sâlih kulların içine dahil eyle!” (Yusuf Suresi, 12/99-100-101 âyetleri) 

Görüldüğü gibi, dünya saltanatı, aile saadeti bile bir yere kadar. Asıl saadet, âhirette… Hayatın buna göre planlanması gerekiyor. Yusuf Aleyhisselamın kıssasından  çok hisseler var. Ben oradan buradan bir şey alıp aksettirmeye çalıştım. Bu Mübarek  Sûre, nasıl Peygamber Efendimiz (S.A.S.) için bir teselli… Bizler için de öyle… Bilhassa bu süreci bu kıssa üzerinden iyice bir okumamız ve affedici olmaya kendimizi hazırlamamız lâzım… Unutmayalım, dünya hayatı sonsuz sayfalık bir romanın sadece birinci sayfası… 
   
<< Önceki Haber 'Zindandan Sultanlığa' Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER