Toz kaçtı!

Zeynep ZÂHİDE

Zeynep ZÂHİDE

30 Oca 2017 04:43
  • Adetim değildi geç vakit pazara gitmek ama bazen daha önemli işleri aksatmamak için akşamın geç vaktinde pazara gitmek zorunda kaldığım oluyordu. Yine ertelenmesi mümkün olmayan işlerimden birinin halledilmesi için pazarı geç saate bırakmış hızlı hızlı tezgâhları dolaşıp bir an evvel alacaklarımı alıp eve dönmek istiyordum. 

    Akşam karanlığıyla birlikte insan bazen loş ortamlarda olan hareketliliği seçemeyebiliyor. Tezgâhlar arasında hızla ilerlerken; tezgâhın birinde son kalan ürünleri seçmeye çalışan yaşlıca bir teyzeyi fark edemeyince Pazar arabamın tekeri teyzeye çarptı. Dönüp özür beyan ettikten sonra tezgâhları dolaşmaya devam ettim. İhtiyacım olan meyve ve sebzeleri almış pazardan çıkmıştım ki ağır aksak ilerlemeye çalışan biraz evvel pazarda dolaşırken Pazar arabamla çarptığım teyzeyi gördüm.

    Baktım, teyze arabayı sürmekte zorlanıyordu. Yanına yaklaştım “Teyze” dedim “Yardımcı olabilir miyim” teyze kibarca “Allah razı olsun kızım. Sağ ol” Dedi. Ama sanırım pazar arabasında bir sorun vardı. Çünkü yükü taşınmayacak kadar çok değildi. Dikkatli baktığımda arabanın tekerinin birinin eğrilmiş olduğunu fark ettim. Teyzeye yükünün benim arabaya da sığacağını, gideceği yere kadar benim götürebileceğimi söyledim. Ama o yine teşekkür etti kibarca. Beraber yan yana yolumuza devam ederken Pazar arabasının eğrilen tekeri “Atık su gideri” kapağının arsına sıkıştı. Teyzeyle birlikte çıkarmak için zorlayınca zaten sorunlu olan teker yerinden çıktı, logarın içine düştü. 

    Teyzenin arabası zaten zor yürüyordu tamamen durmuş oldu. Mecburen benim arabanın boş yerine teyzenin aldığı meyve ve sebzeleri koyup teyzenin evine doğru hareket ettik. Yolda giderken sordum

    -Teyzem evde senden başka pazara gidecek genç kimse yok mu
    -Yo kızım var da yok
    -Nasıl var da yok
    -Bir kızım var ama o da özürlü çocuğuna bakıyor evde
    -Kızınız sizinle mi kalıyor
    -Evet. Yeni kalmaya başladı
    -Yoksa boşandılar mı
     -Haayır 
    -Ya ne peki? Sizde niye kalıyorlar
    -Boş ver kızım başını ağrıtmaya değmez akşam akşam
    -Teyze baş ağrıtacak bir şey yok eve gidene kadar muhabbet etmiş oluruz
    -İyi de kızım ne faydası olacak can sıkmaktan başka
    -Teyze bizim yeteri kadar canımızı sıkan sağ olsun bir hükümetimiz var zaten. Seninkiyle mi sıkılacak. Anlat boş ver.Belki bir faydamız olur

    Benim hükümet muhalifi sözümü duyunca derdini anlatmaktan çekinen teyzeye cesaret gelmişti. Çünkü halkımız öyle korkar olmuş ki derdini anlatsa, dert dediğin de yani adam pahalılıktan dert yansa “Sen ne demek istiyorsun hükümetimi kötülüyorsun? Yoksa sen hainlerden misin” diye saçma sapan bir suçlamayla karşılaşılabiliyor. Böyle bir zamanda insanın diğer dertlerini nazara vermesi mümkün mü… 

    Teyzenin yaşadığı evin sokağına girdik teyze yavaş yavaş açıldı. Kısık ve endişeli bir ses tonuyla konuşmaya başladı 

    -Kızım, benim kızım ve damadım hizmet hareketinin bir okulunda öğretmenlik yapıyorlardı. Uzun süre yurt dışında çalıştılar. Bir çocukları oldu ama çocuk “Down sendromluydu” Yaşadıkları ülkenin sağlık sistemleri torunun için uygun olmadığından mecburen Türkiye’ye geldiler. Maşallah damadım çok başarılı bir öğretmendi. Türkiye’ye uluslararası fizik olimpiyatlarında altın madalyalar kazandıran bir öğretmendi. Kızım ise torunum doğduktan sonra öğretmenliği mecburen bırakmak zorunda kaldı. Yoksa kızımın da damadımdan aşağı kalır yanı yoktu. Derken mâlum şu darbe senaryosunu sahneye koydular. Allah var güzel de oynadılar(!) Önce damadımın okulunu kapattılar. Kapatmakla da kalmadılar cam çerçeve indirip yakmak istediler. Öyle azmışlardı ki okula saldıran Vandallar, adeta okulun isminin yazılı olduğu panoyu kemireceklerdi. Okul kapandı “Ne yapalım, vardır bunda da bir hayır” deyip damadım kendine uygun iş aramaya başladı. Ama hangi kapıya gittiyse daha evvel çalıştığı kurumdan dolayı kimse iş vermedi. 

    Teyze bunları anlatırken; iki pencereli, pencereleri yol hizasında yokuşun başında bir eve gelmiştik. Ben içeri girip bu dertli aileyi daha yakından tanımak istiyordum. Müsaade istedim. 
    -Teyze mümkünse sohbetimizi evinizde devam edebilir miyiz
    -Kızım bizim için sıkıntı yokta torunun sizi rahatsız etmesin istemem 
    -Sıkıntı yok teyze. 
    -Eve girdim kapıda özürlü torunu karşıladı bizi. Ağzından çıkan kelimeler net anlaşılmamakla birlikte. “Babam babam” diyordu. 

    Teyze; 
    -Kusura bakma kızım çocuk aylardır babasından ayrı. Ona çok düşkündü onun yokluğu yavrumu perişan etti. Onun için her kapı açılışında “Babam geldi” diye kapıya koşuyor. 

    Teyze bunları anlatırken, ismini sonradan öğrendiğim Esma Hoca daha bize hoş geldin demeye fırsat bulamadan, gözyaşlarını tutamadı. Süreç öyle yıkmış ki bu aileyi; benden çok çok genç olmasına rağmen Esma Hoca alnında elemin onay mührü çizgiler şekillenmişti. Adeta annesinden farkı kalmamıştı. Ben çocuğun, babasından niye ayrı olduğunu sorduğumda, zaten konuşmakta zorlanan teyze tamamen koptu. Dakikalarca gözlerini benden kaçırıp, nisan yağmurları gibi gözyaşı döktü. Hayli zaman bu halde kaldıktan sonra konuşmaya devam etti

    -Damadım buralarda iş bulamayınca gideyim de bari köyde bir zemin yoklaması yapayım. Bel ki hayvancılık filan yapabilirsek geçimimizi sağlarız “Rızkı veren Allah” deyip köye gitti. Köye gittikten birkaç gün sonra evlerini polisler bastı. Evi didik didik aradılar. Suç delili olarak da Fethullah Hoca efendinin Peygamber efendimiz SAV’i anlattığı “Sonsuz nur” kitabı ve yine Fethullah Hoca efendinin dua şerhi olan “El kulubud daria” isimli eserini buldular. Aynı gerekçelerle damadımın arkadaşları tutuklanınca, damadıma haber verdik. Durumu izah ettik. O da ülkemizin güney sınırından bir yerden Türkiye’yi terk etti. Damadım zaten sürekli bilim olimpiyatlarına dünyanın dört bir tarafına gidip gelen biriydi birçok ülkeye vizesi vardı. Duyduğuma göre şimdi soğuk bir ülkede yaşıyormuş.

    -Yaşıyormuş derken…
    -Kızım internetimiz yok. Onun için ayda bir konuşabiliyoruz. Bazen ülke değiştirdiği de oluyor. O yüzden şu anda tam olarak nerede bilmiyorum. Sağlık haberini alıyoruz buna da şükür. Burada olup günlerce işkence görmesinden de varsın hasretini çekelim. 
    -İşkence derken
    -Kızım sizin haberiniz yok herhalde. Hapishanelerde insan onuruna yakışmayan ağır işkenceler yapıyorlar şimdi.
    -Bunu nereden biliyorsunuz
    -Kızım bizim gibi onlarca mağdur arkadaşımız var. Onların bazıları tahliye oldu yaşadıklarını anlatıyor. Hatta burada söylemeye utandığımız, Kur’an’da “Belhum adel” diye anlatılan, insanlıktan çıkmış nice aşağılık mahluklar ki haya abidesi bu insanlara akla ziyan işkenceler ediyorlarmış. Kızımın şu halini görüyorsun. Kızımı aldılar nezarethaneye günlerce sorguladılar. Türlü türlü hakaret ve galiz küfürler ettiler. Günlerce aç susuz bıraktılar. Soğuk beton zeminde kaldı. Şimdi her tarafı ağrıyor kızımın. Bak görüyorsun tek kelime konuşmuyor. Hayata küstürdüler kızımı. Onu şimdi ayakta tutan tek şey şu masum.
    -Peki Esma Hoca’dan ne istiyorlarmış
    -Ne isteyecekler kızım. Kocasına karşı tehdit unsuru olarak kullanmak istediler.
    -Peki teyze neyle geçiniyorsunuz burada. Yaşadığınız mekânda pek sağlıklı görünmüyor. Baksana güneş bile almıyor eviniz. 
    -Kızım bizim beyin emekliliği var. Bu evi de zamanında aldık idare ediyoruz beyim de kestane satıyor. Geçinip gidiyoruz şimdilik.
    -Peki teyze siz neden pazara akşam geç vakitte gidiyorsunuz. Malum artık sokaklarımızda can güvenliği kalmadı.
    -Ne yaparsın kızım. Gündüz erken gittiğimizde pazar çok pahalı oluyor. 
    -Nasıl yani
    -Pazarcı esnafı bir sonraki pazara kadar elindekilerin çürümesinden korktuğu için elindekileri bitirmek için akşamüzeri fiyatları neredeyse yarı yarıya indiriyorlar. Bu da bizim gibi garibanlara yarıyor. 

    Evet. Zor şartlar insana ayakta kalmanın alternatiflerini öğretiyor. Bugün bir şey daha öğrendim. Kendi sokağımızda ne acılar yaşanırken bizler hiçbirinden habersiz yatağımızda mışıl mışıl uyuyoruz. Ben bugün Pazar arabasının tekerinin kırılması sayesinde öğrendim bir alt sokağımızdaki yaşanan bu dramı. Kim bilir Pazar arabasının tekeri sağlam, ama nice yürek yangınları olan evler var etrafımızda. 

    Acizane tavsiyem bazen pazara akşam geç gidelim. Kim bilir belki size de denk gelir Pazar arabasının tekeri kırık bir teyze bir amaca veya genç bir gariban. O akşam oradan ayrılırken sanki unutmuş gibi yaparak Pazar arabamı ve içindekileri de bırakarak çıktım. Geç fark etmiş olacaklar ki sokağı döndükten sonra sesini duydum teyzenin “Zeyneep kızım” ama ben duymamasızlıktan gelip yoluma devam ettim. Zaten yaşlı olduğu için peşimden yetişemeyecekti izimi kaybettirip eve geldim. 

    Hüzün iliklerime kadar sirayet etmişti. Geçtim odama doya doya ağladım. Allah’ım biz ne zamandan beri böyle kör sağır, menfaatlerimize dokunulmasın diye haksızlık karşısında dilsiz şeytan olduk. Birazdan eşim geldi eve. Ağlamaktan kızarmış gözlerimi görünce meraklanıp beni hesaba çekti. Malum, erkeklerin bu durumlarda gözüne toz kaçar. 
    “Bir şey yok. Toz kaçtı hayatım toz kaçtı…”

    Zeynep ZAHİDE 

    *'Türkiye'de yaşanmış gerçek hikayenin anlatıldığı yukarıdaki yazıda ilgili diyaloglar hayali olarak canlandırılmıştır'
    30 Oca 2017 04:43
    YAZARIN SON YAZILARI