Masivaya muhabbet

Zeynep ZÂHİDE

Zeynep ZÂHİDE

15 Mar 2017 13:32
  • Canı tenden bezdirip bin defa razı ettiler ölüme. Unutturdular tebessümü dudaklarımıza. Alnımıza kırış kırış desen çizdi hep keder. Kiminin bahtına gurbet, kimininkine zindan düştü. Kimi gözaltında günlerece akla hayale gelmedik işkencelere maruz kaldı. Yapışıp yakamıza bırakmadı dertler bizi bir an, tepinip zihnimizde horon çekti hoyratça çile. Katlandık en kahpesine ihanetin. Aslında bilmezdi düşman zaaflarımızı. Nereden bilecekti el, acıyan yanımızı. Zira kör nişancıdır düşman atsa da vuramaz. Vursa da tesir etmez aslında. Dedim ya adı düşman. Dost bildiklerimiz kırdı ince yanımızı. Mü’min görünen münafıklar yıktı hayallerimizi. Arzumuz hacca gitmekti. Masumane katıldık kervana. Meğer haramî çetesiymiş kabe yolcusu sandığımız mü’min kılıklı haydutlar.


    Bilmem ne istediler dünyanın en masum insanlarından. İzler bırakmak istedik izlensin tarik-i gül-zar diye. İstedik ki gül-zardan gayrı yola sapmasın kullar diye. Sapıtıp da gitsin istemedik kimse gayyaya. Ama bilemedik gayyaya şevkle gitmek isteyen yığınların olduğunu. Biz gayyaya gitmek isteyen bu idraksiz ve iradesizlerin önüne geçip, kollarımızı bir makas gibi açıp, üstat Necip Fazıl'ın ifadesiyle “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” desek de dinletemedik kimseye sözümüzü. Varacakları yerin sakar olduğunu anlatamadık yığınlara. Ağlattılar bizi hem de günlerce ve ağlatmaya da devam ediyorlar.


    Şimdi istemesek de; bir zamanlar ayrılığı bize, hicran tüm sevdiklerimizi, Kahhar-ı Zülcelale havale ederek, ahiretin hesap defterinin bir kenarına not düşüp gömdük bizlere yaşattıkları acılarla beraber gönül çöplüğüne.


    “Allah’ın arzı geniş” deyip, taş basıp yüreğimize, çıktık yolumuzun ne kadar çetin olduğunu bilerek. Biliyorduk yolumuzun kaderini. Birileri bilmese de “Havlamakla kervanı durduramayacağını” Biz biliyorduk yolumuzun Peygamber yolu olduğunu. Ama bilmediğimiz bir şey vardı. Biz şefkatle açarken sinemizi ummanlar gibi, inançla gerilip Rabbin rahmetinden haberdar etmek isterken nice Hakk'tan habersiz hakka hakikate susamış gönülleri. Kalplerde demlenen hasedin insanı nasıl kör sağır edip imandan çıkacağını. İmandan çıkanların nasıl canavarlaşacağını. Hayır estağfurullah! “Canavarlara rahmet okutacak vahşiliği” yapacaklarını bilemedik. Geride kalan masum emzikli bebeklere, lohusalı kadınlara, ölümcül ağır hastalara, doksan yaşlarında pir-i fani hasta ihtiyar dede ve ninelere  nasıl işkenceler edebileceklerini bilemedik.


    Evet bilemedik; Türkiye’de hizmet hareketine ait yüzlerce okuldan birinde, görevi sadece öğretmenlik olan; yürürken, bakarken, konuşurken hep Allah’ı hatırlatan dünyalar tatlısı insanların “Hükümete darbe yapmakla” suçlanarak, karakollarda yapamadıkları, bir erkek için insanı hayata küstürecek, kıyamete kadar yapanlara lanet okutacak, insan onur ve haysiyetini ayaklar altına alarak, kuytu yerlere götürülerek insan azması, dünyanın en aşağılık beş mahluku tarafından; bir erkeğe tecavüz edilebileceğini bilemedik.


    Aslında bilmeliydik. Peygamberimiz (SAV) bize talim buyurmuştu. Hem de insanlığın en büyük düşmanının itiraflarıyla; Dünya sevgisinin insanı insanlıktan nasıl çıkaracağını. Dünya sevgisinin büyük günahların en büyüğü olduğunu. Aslında bütün günahların dünya sevgisi uğruna işlendiğini.


    İbni Abbas'ın rivayet ettiği Muhyiddin İbni Arabi hazretlerinin “Şeceret'ül Kevn” adlı eserinde anlattığı “Şeytanın hileleri” başlıklı bir yazıda geçen şeytanla Efendimizin (SAV) diyaloğunda bir cümle var ki aslında her şeyi özetliyordu dünya sevgisinin insana neler yaptıracağını. Oradan mevzumuzla ilgili bölümü kısa bir alıntıyla anlatalım.


    Efendimiz (SAV) ashabıyla bir sahabe efendimizin evinde otururken kapı çalınır. Dışarıdan kapıyı çalan, kendisinin şeytan olduğunu beyan ederek efendimizle konuşmak istediğini söyler. İçeri girmek için izin ister. Müsaade edilir, girer. Allah tarafından kendisine “Gidip Efendim (SAV)’e bütün hilelerini anlatmasını, yalan söyleme durumunda, “Seni kül ederim. Rüzgar savurur, düşmanların önünde seni rüsvay ederim” denildiğini beyan eder.


    İşte böyle Ya Muhammed! O emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.


    Dikkat ediyor musunuz şeytanın ne ile tehdit edildiğini. Yani dünyada “Düşmanları tarafından alaya alınmasını hazmedemediği için. Dünyada rezil rüsva olmamak için bütün hilelerini düşmanı Âdem oğluna anlatmak zorunda” olduğunu söylüyor.


    Şeytan orada bulunanların huzurunda Efendimiz (SAV) ne sormuşsa hepsine teker teker cevap verir ve insanları nasıl tuzağa düşürdüğünü bir bir anlatır. Bir ara Efendimiz (SAV) "Ümmetime saadet ihsan eden; seni de taa, belli bir vakte kadar şaki kılan Allah'a hamd olsun” der. Efendimizin (SAV) o cümlesini duyan laîn İblis şöyle der:


    Heyhat, heyhat! Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın? Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaratan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki; onların tümünü azdırırım. Cahilleri ve alimleri, ümmileri ve okumuşları, facirleri ve abidleri; hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat Allah'ın halis kullarını azdıramam.


    Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) sordu:

    Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir? Bu suale İblis şu cevabı verdi:

    Bilmez misin? ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever; O Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medh edilmekten hoşlanmaz, bilirim ki o “İhlas sahibidir” Hemen onu bırakır kaçarım. Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği sürece, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddetçe, o size vasfını saydığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.


    İşte tam burada benim okuduğum zaman tüylerimi diken diken eden o vurucu cümleyi söylüyor. “Dünya sevgisinin” insanı nasıl azmanlaştırabileceğini, aslında insanın kalbinde “Dünya sevgisi” varsa imanın şartlarından olan “Ahiret inancının” yok olacağını Hakk'el yakin görmüş olduk bu süreçte. “Ahiret inancını kaybetmiş birinin neler yapabileceğini varın siz tasavvur edin. Evet şeytanın Efendimize (SAV) söylediği o söz:


    Bilmez misin Ya Muhammed (SAV); dünya sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki; ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır…


    Allah bizi, büyük günahların en büyüğü olarak zikredilen masivaya muhabbetten muhafaza buyursun. Amin. Elfü elfi amin…


    Zeynep ZAHİDE

    [email protected]

    15 Mar 2017 13:32
    YAZARIN SON YAZILARI