Ne istedik ki verdiniz?

Yavuz Alp

Yavuz Alp

18 Kas 2016 23:31
  • Amerika'da çok sık kullanılan bir tabir vardır “sick and tired” bir şeyi sürekli tekrar ediyorsanız, bu artık insanlara usanç vermişse ve inandırıcı gelmiyorsa hemen,

    - I am sick and tired of hearing this (bunları sürekli duymaktan yoruldum, usandım, bıktım) der gibi bir anlama gelir.

    Biz de “ne istediler de vermedik” lafı için aynı şeyi söyleyebiliriz yani bıktık usandık bu lafı duymaktan, gına geldi ya da moda bir tabirle irrite oluyoruz artık.

    İktidar sahiplerinin kullanmasının amaçlarını anlıyoruz ama iktidarın dışında kalan diğer grupların da biraz değiştirerek “ne istedilerse verdiniz, bunları siz bu hale getirdiniz, başımıza bela ettiniz” şeklinde kullanmalarına bir anlam veremiyorum.

    Bu açıklamalardan sonra gelelim asıl meseleye. Ya kardeşim bir kişi de çiksa da neler verdiklerini, kime verdiklerini bir anlatsa da biz de öğrensek.

    Eğer verdilerse de -ki inanmıyorum- biz de bilsek ve eğer birileri de bir şey aldıysa çıksa açıklasa da ne aldığını neden aldığını... Böylelikle koskoca bir camia sürekli zan altında bırakılmaktan kurtulsa.

    Ama insanların resmi yollarla her türlü şartları yerine getirerek açtığı kurumları kastediyorlarsa vatandaş olarak buna hakkımız olduğunu belirtmek isteriz. Ayrıca hizmetin 2002 yılında değil 1970 yıllarda Anadolu insanının sahiplenmesiyle başladığını hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var.

    Yaklaşık 30 yıla yakındır bu camianın içinde, 2001'e kadar Türkiye'de, ondan sonra da yurtdışında değişik müesseselerde çalıştım.Vazifem gereği sürekli her kesimden yetkililerle irtibat halindeydim. Hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim bugüne kadar siyasi kesimlerin hiç birinden hiç bir şey istemedim, inaniyorum ki arkadaşlarım da istememiştir... Ve almadım.

    Bilakis bir şey almadığımız gibi hep veren konumunda olduk. Herkese gönlümüzü kalbimizi açtık, sevgimizi saygımızı verdik. 

    Çalıştığımız kurumları özellikle yurtdışında hiç bir mecburiyetimiz olmadığı halde devlet yetkililerinin toplumla buluşması için kullandık, bunları yaparken de hiç bir beklentiye girmedik.

    Çünkü biz büyüklerimizden hep beklentisiz yaşamayı öğrendik diğer bir ifadeyle 'hizmette önde ücrette ise arkada olma' düsturuyla yaşamayı gaye edindik, bundan sonra da böyle yaşamaya devam edeceğiz.

    Ama görev yaptığım süre içerisinde özellikle Türkiye'de iken bazen düzenlediğimiz programlara katılan devlet yetkilileri geldiğinde, mesela okulun önündeki yol bozuksa veya kendilerince bir eksiklik gördülerse;

    'Hocam ben arkadaşları göndereyim de şuranın asfaltını yenilesinler ya da şu eksiklikleri gidersinler', diye teklifler hep onlardan gelmiştir.

    Bizim 'gerek yok' dememize rağmen onlar ısrar edip yapmış yada yaptırmışlardır.

    Hiçbir zaman “devletin malı deniz ...” mantığı bizde olmamıştır, olmayacaktır da. İsterseniz afaki konuşmak yerine bunu yaşadığım bir hadiseyle müşahhas hale getireyim.

    Basit bir hadise gibi düşünülebilir fakat yaklaşım tarzı ve hassasiyeti görme adına önemli olduğunu düşünüyorum.

    Bizim büyük oğlumuz 3-4 yaşlarında iken sürekli hastalanıyor, biz de sürekli hastaneye bazen de acil servise götürmek zorunda kalıyorduk. Çektiğimiz sıkıntıyı gören bir abimiz;

    -'Hocam bu çocuğun başka bir şeyi olabilir, Konya'da üniversitede çok meşhur bir çocuk doktoru var istersen oraya bir götür' dedi.

    Biz de otobüsle Konya yolunu tuttuk. Sabahın erken saatlerinde üniversite hastanesine vardık. Doktor bey bizi odasına aldı, randevuyu ayarlayan abi biraz anlatmış olmalı ki doktor bey çocuğu görür görmez,

    -'Hocam bu çocuğun alerjisi var boşuna zaman kaybetmeyin aşı tedavisi olması lazım' dedi.

    O tarihlerde Türkiye'de sadece İstanbul ve Ankara'da bu tedavi yapılabiliyordu. Bizim için pahalı ve zor olsa da 4 yıl boyunca aşı tedavisine devam ettik, böylece hastane acil servislerinden kurtulmuş olduk .

    Ama benim esas anlatmak istediğim mesele; görüşme esnasında bizim oğlan doktorun masasındaki kalemlerden biri aldı ve bir şeyler yazıp çizecekti ki, doktor hemen müdahale etti:

    -'Dur dur o devletin kalemi onu kullanma!' 

    Cebinden çıkardığı kendi kalemini verdi.

    Şimdi ey “ne istediler de vermedik ya da ne istedilerse verdiniz” diyenler!

    Bunun gibi hadiseler bu insanların hayat düsturudur, yani onlar yememiş yedirmişler, giymemiş giydirmişler, almamış vermişlerdir.

    O klişeleşmiş lafı bir daha söylerken biraz düşünün veya varsa bir bildiğiniz örnekleriyle anlatın da biz de bilelim hayat tarzını değiştirmiş olan o insanları.

    Çünkü Fethullah Gülen Hocaefendi'nin yanlış hatırlamıyorsam siyasilere ve idarecilere şöyle dediğini duymuştum;

    “Eğer birisi size bizim adımıza bir teklifle veya bir istekle gelirse bilin ki o bizden değildir.”
    18 Kas 2016 23:31
    YAZARIN SON YAZILARI