Tılsımat-ı Kuraniye

Safvet Senih

Safvet Senih

30 Kas 2017 16:53
  • Bir Barla hatırasında Üstad Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: “Kur’an’ın Hizmetine set çekildi, bu köydeki Mescidimiz kapandı. Bunda bir itap ve azar eseri var ki, yağmur gelmiyor. Öyleyse, madem Kur’an’ın itabı var. Yâsin Suresini şefaatçı yapıp Kur’an’ın feyzini ve bereketini isteyeceğiz.” 

    Sonra Muhacir Hafız Ahmed Efendiye dedi ki: “Sen KIRK BİR YÂSİN-İ ŞERİF oku!” Muhacir Hafız  Ahmed Efendi (r.h.) bir kamışa okudu. O kamışı suya koydular. Daha yağmur alâmeti görünmezken, ikindi namazı vaktinde Üstadımız, daima itimad ettiği bir hatırasını binâen Muhacir Hafız Ahmed Efendiye, “Yâsinler, tılsımı açtı; yağmur gelecek.” dedi.  Aynı gecede, evvelce yağmadığı Barla dairesi içine öyle yağdı ki Üstadımızın odasının altındaki Çoban Ahmed’in bahçesindeki duvar yağmurdan yıkıldı.

    “(Bina yapan, dalgıçlık yapan her şeytanı), bukağılarla bağlı olan başkalarını da onun hizmetine verdik. Buyurduk: ‘Süleyman! İşte bu, sana ihsanımızdır.’” (Sad Suresi, 38/38-39)  ve “Kendisi için denize dalan ve daha başka bir takım işler yapan bazı cinleri (şeytanları) da hizmetine âmâde kıldık. Biz onları gözetim altında tutardık.” (Enbiya Suresi, 21/82) âyetlerinin tefsirinde Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor:
    “Bu âyetlerle buyuruluyor ki; ‘Yerin, insandan sonra şuur sâhibi olarak en mühim sâkinleri olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki, Cenab-ı Hakk’ın emirlerine musahhar olan bir kuluna (Süleyman Aleyhisselama), onları musahhar etmiştir.’ Cenab-ı Hak mânen şu âyetin rumuzlu diliyle der ki: ‘Ey insan! Bana itaat eden bir kuluna cin ve şeytanları ve şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de benim emrime musahhar olsan, çok mevcudat, hatta cin ve şeytan dahi sana musahhar olabilirler.’ İşte beşerin, sanatı ve fennin imtizacından süzülen, maddî ve mânevî fevkalâde hassasiyetinden tezâhür eden ispirtizma gibi ruhları celbetme ve cinlerle muhârebeyi şu ayetler, en nihayet hududunu  çiziyor  ve en faydalı suretlerini tayin ediyor ve ona yolu dahi açıyor. Fakat şimdiki gibi, bazen kendine ölüler nâmını veren cinlere ve şeytanlara ve habis ruhlara musahhar ve maskara olup oyuncak olmak değil, belki TILSIMÂT-I KUR’ÂNİYE ile onları teshir etmektir (emre âmâde kılmaktır), şerlerinden kurtulmaktır.” (Yirminci Söz, İkinci Makam) 

    Üstad Hazretleri, Risale-i Nurlardan derleyip kitap yaptığı “TILSIMLAR  MECMUASI” ndaki konulara bakarsak bu tılsımları görürüz. Fihristeden bunları naklederek, yerlerini gösterelim. İnşaallah, bu mübarek Risaleler, karşılıklı müzakerelerle  mütâlaa edilerek istifade edilebilir…

    Bu mecmuanın girişinde şöyle deniliyor: “Tılsımlar Mecmuası Risale-i Nur’un ve dinin ve imanın ve Kur’an’ın yüzlerce muamma ve TILSIMLAR’ının keşfiyâtından bir kısmını beyan eder. Her bir parçada bir ehemmiyetli muammâ-yı Kur’aniye ve tılsım-ı imâniye hal ve keşfedilmiştir.

    Birinci Söz… On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamı… On Birinci Söz… On Altıncı Söz… On Altıncı Söz’ün Zeyli… Küçük Bir Zeyl… Yirminci Mektubun İkinci Makamından Onuncu Kelime (Ve hüve alâ külli şeyin kadir)…  Yirminci Mektubun Onuncu Kelimesine Zeyl… Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı Mukaddeme… Yirmi İkinci Söz’den Hâtime… Yirmi Dördüncü Mektup… Yirmi Altıncı Söz (Kader Risalesi)… Yirmi Altıncı Söz’den  Hâtime… Yirmi Yedinci Sözlü Zeyli, Sahabeler Hakkındadır. (Yirmi Dokuzuncu Sözden)  İkinci Maksat, Kıyamet ve mevt-i dünya ve hayat-ı âhiret hakkındadır. (Otuzuncu Sözden) İkinci Maksat, Tahavvülât-ı zerrâta dair… (Yirmi Sekizinci Sözün İkinci Sualinin Haşiyesidir)  Şu dünyada cism-i insanî ve hayvanî, zerrât için güya bir misafirhane, bir kışla, bir mektep hükmündedir ki, câmid zerreler ona girerler, hayattar olan âlem-i bekaya zerrat olmak için liyakat kesb ederler, çıkarlar.  Âhirette ise “Asıl hayata mazhar olan ise âhiret yurdudur.” (Ankebut Suresi, 29/64) sırrınca, nur-i hayat orada umumîdir. Nurlanmak için o seyir ve sefere ve o talimat ve talime lüzum yoktur; zerreler  demirbaş olarak sâbit kalabilirler.

    “Aziz Kardeşlerim! Şu Risale, tılsımı kainatın üç esasından birisini halletmiştir. Çünkü, müşkil-küşâ o hilkatin muammasında bir hayret verici faaliyet, kâinatta görünüyor.

    “Biri de hayret verici hizmet ve vazifeleri görmekle beraber, nereden nereye bu kâinat seli akıp gidiyor?

    “Kur’an-ı Hakimin bu tılsımını üç esas ile keşfetmiş. O keşfin bir nevi tefsiri hükmünde bulunan şu Risale, zerre hareketlerini beş-altı hikmetle halletmiştir. Yirmi Dördüncü Mektubun İkinci Esası olan ‘Mevcudat ne yapıyor, nereye gidiyor?’  Birinci Remizden nihayete kadar…

    “(Yirmi Dördüncü Sözden)  Beşinci Dal. Beşinci Dal’ın Beş Meyvesi var…

    “(Otuzuncu Sözden) Dördüncü Esas, Miracın semereleri ve faydası nedir?

    “Merhum Hasan Feyzi’nin Risale-i Nur hakkındaki manzumesi…

    “Dördüncü Şua”

    ***

    Burada sayılan bütün Risaleler ve konuyla ilgili bölümler Kur’an’ın tılsımları olarak itikadımızı takviye edecek, nefis ve şeytandan  gelen soru ve itirazlara köklü cevaplar olacaktır. İnşaallah hepsini tekrar tekrar mütalaa ve müzakere ederiz.
    Safvet Senih 

    30 Kas 2017 16:53
    YAZARIN SON YAZILARI