Susanları Konuşmaya Zorlamayalım

Safvet Senih

Safvet Senih

12 Ağu 2020 11:32
  • İmam Ebu Yusuf, İmam  Azam Hazretlerinin en önemli talebesiydi. Çok zeki ve çok bilgili olmasına rağmen başkalarının da konuşmasını isterdi. Bir gün meclisinde hep susan bir adama iltifat ederek, “Hep biz konuşuyoruz, sen susuyorsun, buyur sen de KONUŞ!” dedi. Bunun üzerine sanki adam fırsat bekliyormuş gibi hemen sorusunu sordu: “Oruçlu insan ne zaman orucunu açar?”  O da “Akşam güneş batınca…” deyince, adam bu sefer “Peki, ya o güneş batmazsa?” diye sordu. İmam Ebu Yusuf bu sefer ne kızdı ne de öfkelendi. Sadece gülerek: “Beyefendi sen konuşmamakta  isabet etmişsin. Ben ise, seni konuşturmakla hata etmişim! Sen yine susmaya devam et.”

    Bunu seneler önce bir kitaptan okumuştum. Türkiye’den Amerika’ya gidiyordum. Ramazan Ayı olduğu için oruçlu idim. Türkiye ile gideceğimiz yer arasında 7 saat fark olduğu için Türkiye’ye göre iftar vakti girdiği halde bir türlü güneş batmıyordu. Hep bu Ebu Yusuf kıssası aklıma geliyor ve ben de gülümseyip duruyordum…

    Hacı Ali  Efendi fıkıh dersleri veriyordu. Bir arkadaşım “Züfer”  (İmam Züfer, İmam Azamın talebelerindendir) kelimesini “Zeffere” diye okuyunca kızmış bir şeyler söylemişti. Bir arkadaşımız da “Bu arkadaşımızın babası evliya imiş!” diye şaka yapmaya kalkışınca, hocamız o kızgınlıkla “Maalesef evliya katır doğurmuş!” deyiverdi. Her İmam Züfer ismi geçince bu hatıra aklıma gelir ve gülümserim…

    İmam Züfer diyor ki: “Bir gün bir adam Ebu Hanife Hazretlerine geldi, ‘Ben bu sabah bilmeden nebiz içtim, sarhoş oldum, karımı bir talâk ile boşadım mı, boşamadım mı bilmiyorum, ne dersiniz?’ dedi.  İmam Âzam:  ‘Karın nikahlındır, git aile hayatına devam et, boşadığını kesinlikle hatırlarsan gel,’ dedi. Sevrî de şöyle cevap verdi: ‘Git karına müracaat et, boşadığını geri aldığını söyle. Eğer boşamışsan ric’at etmiş olursun. Boşamamışsan ric’atten dolayı bir şey lâzım gelmez.’ Adam bundan sonra Basralı âlîm Şerîke geldi. Ona da sordu, o da şöyle dedi: ‘Git karını ric’î talakla boşa. Sonra yeniden müracaat et, Rîc’î talâkı iptal et.’  En sonunda İmam Züfer’e gelen adam, ona da sordu. İmam Züfer ‘Benden önce kimseye sordun mu bu suali’ dedi. Adam, ‘Sordum’ dedi. O, ‘Ne dediler?’ dedi. ‘Ebu Hanife ‘Git aile hayatını yaşa, karını boşadığına dair kanaatin kesinleşirse, gel’ dedi. İmam Züfer: ‘Bu doğrunun tâ kendisidir.’  Sevrî  de dedi ki: ‘Git karına müracaat et, boşanmamışsan ric’at etmekle vazgeçmiş olursun, boşanmamışsan ric’atın birşeyi gerektirmez.’ İmam Züfer “Bundan daha sağlam olamaz!’ dedi. ‘Şerik’e de sordum, o da dedi ki: ‘Git karını ric’î talâkla boşa, ondan sonra ric’at ederek vazgeç.’ İmam Züfer bu cevabı, işitince dakikalarca güldü, sonra da şöyle veciz bir misalle verilen cevapları açıkladı. ‘Senin durumun, selin gittiği çamurlu yerden, üzerine çamur sıçratan adamın durumu gibidir. İmam Âzam: ‘Git, namazını kıl, ibadetini yap, elbisene sıçrayan çamurun necis (pis) olduğunu kesinlikle bilirsen gel’ demiştir. Süfyan  Sevrî, ‘Git, elbiseni yıka, eğer sıçrayan çamur necis ise, yıkadın zaten, değilse, yıkamakla bir şey lâzım gelmez, demiştir. Şerik ise şöyle demiştir: ‘Sen önce elbisene bevlet (pisle) ondan sonra da yıka!” 

    İmam Âzam’ın talebesinden İmam Muhammed Şeybanî diyor ki:

    “Hâmile bir kadın doğumdan önce vefat etmiş. Ancak kadını yıkayacakları sırada karnındaki çocuğun hayatta olduğunu fark edince, şaşırmışlar. Durumu Ebu Hanife Hazretlerinin meclisine getirip ne yapacaklarını sormuşlar. Orada hazır bulunanlardan bazıları: ‘Kadın, hemen defnedilmesin. Bekletilsin. Belki çocuk bu bekleme sırasında doğabilir.’ demiş. Bazıları da: ‘Ölmüş insan bekletilmez, hemen gömülmeli. O çocuk zaten yaşamaz’ demişler. Ancak son sözü, Hz. Ebu Hanife söylemiştir: ‘Kadın ne bekletilmeli, ne de çocuk doğmadan gömülmelidir.’ Şaşırmışlar: ‘Ey Üstad, ne olacak öyle ise?’ demişler. Ebu Hanife şöyle açıklamış: ‘Kadının karnı yarılıp dışarı çıkarılmalıdır.’ Nitekim öyle olmuş, çocuk canlı olarak dışarı çıkarılmış. İmam Muhammed der ki: “Bu çocuk büyüdü, ilim meclislerine devam etti. Kimse onu kendi ismiyle çağırmaz, hemen herkes ona, sağ olarak doğumuna Ebu Hanife sebep olduğu için, ‘Ebu Hanîfe’nin oğlu” diye hitap ederlerdi.”

    Bir Persli, düşmanlığından iki katırından birisine Ebu Bekir öbürüne Ömer ismini vermiş. Ebu Hanife’ye komşu olan bu düşmana  üzülüyorlardı. Ama İmam Âzam, “Buna dokunmayın, o kendi âkıbetini kendi hazırlıyor” dedi. Hakikat bir gün bir haber geldi; Onu katırı teperek öldürmüş! Hz. İmam dedi ki, “Gidip bakın, onu mutlaka Ömer öldürmüştür. Gerçekten bakıyorlar ki; Ömer ismini verdiği katır tepip öldürmüş. Hz. İmam diyor ki: “Ömer ile alay edilmez, onun mukabelesi peşin ve sert olur.”  

    Evet o büyüklerle alay edilmez ve onlara hakaret edilmez. Aksi takdirde, tekdirleri şiddetli olur… 

    Safvet Senih 
    12 Ağu 2020 11:32
    YAZARIN SON YAZILARI