İhlas ve sadakat abidesi Bayram Yüksel

Safvet Senih

Safvet Senih

07 Eyl 2017 14:40
  • Bayram Yüksel Ağabeyimiz Afyon Bolvadin’in Kemerkaya (Çoğul) köyünde 1931 tarihinde doğmuştur. Annesi Güllü Hanım bir seyyiddir. Üstad Hazretleri Bayram Ağabeye “Hasanım” diye hitap ettiği için Hz. Hasan sülâlesinden olduğuna anlıyoruz.

    İhsan Atasoy’un ifadesiyle: “Bir köylü çocuğu olarak dünyaya gelen Bayram Yüksel’in Risale-i Nur Hizmetinde önemli bir yeri vardır. Yıllarca Büyük Ruh Mimarı Bediüzzaman Hazretlerinin ocağında piştikten sonra onun nurlu ellerinde âdeta şekilden şekle girmiş, olgunlaşmış, Nur Talebelerinin şefkatli, ihlaslı, sadakatli, ve gayretli Bayram Ağabeyi olmuştur. Etrafındakilere en çok telkin ettiği şey, ‘Ben bir grubun değil, bütün Nur Telebelerinin Ağabeysiyim.” sözüdür.

    “Bediüzzaman Hazretleri bir gün Bayram Ağabeye, ‘Bayram, sen Ankara’ya git, orada hizmet et’ demiş. Bayram Ağabey de ‘Üstad’ım orada çok tahsiller var, benim tahsilim yok.’ demiş. Üstad tekrar ısrar etmiş, o da gitmek istemeyince, ‘Keçeli, bu hizmeti tahsil değil, ihlas, yapar’ demiş.

    1980’de Isparta’ya okumak için gelen ve Risale-i Nurları Kars İmam_hatip Lisesinde tanıyan Turhan Örnekçi, Isparta’ya ilk geliş ve Bayram Ağabeyle ilk tanışmasını şöyle anlatmaktadır:

    “Bayram Ağabeyin ismini duymuştum, ama tanımıyordum. Önce Ankara’ya uğramıştım, oradan adres aldım. Sabah erkenden Isparta’ya geldim. Adres, Halıcı Bekir Yalım Ağabeyin, dükkanıydı. Dükkan, Bayram Ağabey’in evinin altındaki pasajın bodrum katındaydı. Pasajın girişine geldim. Henüz erken olduğundan dükkan kapalıydı. Pasajın girişinde köşede durmuş birini gördüm. Görünüşünden Nur Talebesi olduğu anlaşılıyordu. Yanına gittim, selam verdim. ‘Ağabey, ben Bekir Ağabeye bakmıştım.’ dedim. Sanki beni bekliyordu. Başka bir şey konuşmadan: ‘Gel kardeş!’ dedi, ‘Ben seni dersaneye götüreyim.’ Öylece gittik.

    “O zaman 9 numara vardı, cemaat de azdı. O gün akşama kadar beraber olduk. Pazara gittik, bazı işleri beraber takip ettik. Isparta’ya bu ilk gelişimdi. Geliş sebebim, orada kalabilme şartlarını araştırıp dönmekti. Çünkü henüz üniversite kayıtları başlamamıştı.

    “Daha sonra kayıtlar için geldiğimde tekrar o ağabeyle karşılaştım. Ama hiç: ‘Kimsiniz, ne iş yapıyorsunuz?’ sormadım, o da anlatmadı. Fakat çok samimi ve hasbî bir hâli vardı.

    “Okul açılınca tekrar geldik. Bir hafta mı ne geçmişti… Mustafa Uyar Ağabeye ‘Burada Üstad’ın talebelerinden Bayram Ağabey olacak; onu nasıl görebilirim?’ dedim. ‘Kolay, derse gelir, tanıştırırım!’ dedi. Derken bir ders günü geldi. ‘Bak şu ağabeydir!’ dedi. Baktım, beni ilk karşılayan, gün boyu beraber gezdiğimiz o ağabey olmasın mı? Şaşırmıştım. Kimseye sormamıştım. Öyle hasbî ve mütevazi bir hali vardı ki, farkını hiç hissettirmiyordu!”

    Ahmet Şahin Hocamız, radyoda Bayram Ağabeyin vefatı münasebetiyle sohbet ederken şunları anlattı: “Bir çok dinleyici, Bayram Ağabeyle ilgili hatıralar anlatıyor ve sorular soruyorlardı. Bir hanımefendinin bir rüyası vardı ki, doğrusu hâlâ etkisi altındayım, desem mübalağa etmiş olmam! İşin garibi, bu meçhul hanımefendi ise, ne Bayram Ağabeyi biliyor ne de Bediüzzaman Hazretlerini tanıyor… Sadece gördüğü rüyaları ekseriyetle çıkan bir hanımefendiydi. Telefonun öbür ucunda bakın ne diyordu: ‘Allah razı olsun, rüyanın bir türlü çözemediğim son kısmını da çözdüm! Yani siz, rüyamın yorumunu yaptınız verdiğiniz bilgilerle…’

    “Şaşırmıştım. Çünkü biz rüyadan falan söz etmemiştik! Şaşkınlığımı anlayan hanımefendi izah etti durumu: ‘Ben dün gece bir rüya gördüm. Bediüzzaman Hazretleri vefat etmiş. Fatih Camiinin avlusunda da namazı kılınacakmış. Ancak camiin avlusunda farklı giyimli askerler doluydu. İğne ucu kadar basacak boş yer yoktu… Bu askerler kimler, diye sorduğumda, bunlar Kore şehitleri dediler. Cenazeye iştirak için gelmişler, arkadaşları yalnız bırakmıyorlar, beraberlerinde götürecekler. Merak ettim. Bediüzzaman, Kore’ye gitmedi; nasıl Kore şehitleriyle arkadaşlık etmiş olacak? Sabah gazeteden öğrendim ki, Fatih Camiinde cenaze namazı kılınacak olan Bediüzzaman değil, çok yakın talebeleri imiş… Ancak yine de Kore şehitlerinin iştirak sebebini bulamamıştım. Şimdi radyodan sizi dinlerken öğrendim ki, Bayram Yüksel, Kore’ye gitmiş, cephede savaşmış, şehitlerin arasından çıkıp gelmiş… Demek ki, gördüğüm o askerler gerçekten Kore Kahramanlarıymış! Şehit arkadaşları gelmiş, namazını kılacak, beraberinde götüreceklermiş…”

    28 Şubat 1997’nin şiddetli soğuğunun dehşet verici artçı şokları devam ederken 13 Mart 1997’de Hacı Kemal Ağabey, 19 Kasım 1997 günü Bayram Yüksel Ağabey, Ali Uçar ve Mehmet Çiçek bir trafik kazasında vefat etmişlerdi. Hz. Mevlana’nın işaret ettiği gibi yine fitne ve fesadlardan İslama gelecek bela ve musibetlerden dolayı yanı onların def’ ve ref’ olması için kurbanlar gerekiyordu. Onun için bu koç yiğitler birer paratöner olarak kurban oldular. Bu içinde bulunduğumuz süreçte de yine kurbanlar gerektiği için Hafız Mustafa Kayapalı, Hüseyin Pembe gibi ve daha ismini bilmediğimiz koçlar kurban oldular… Evet yine Arz’ın karnı acıkmıştı. Ona küçük lokmalar yetmiyordu. İşte böyle büyük lokmalar gerekiyordu!.. Cenab-ı Hak hepsine rahmet eylesin… 

    Safvet Senih
    07 Eyl 2017 14:40
    YAZARIN SON YAZILARI