Günümüz Yusufları

Safvet Senih

Safvet Senih

04 Eki 2017 12:21
  • Seni kuyuya atan 
    Seni bir meçhule giden bir kervana satan 
    İşte o hafakan 
    Seni esir pazarında 
    Üç beş kuruşa paylayan
    İşte o kafa
    Seni yıllar yılı
    Hapislerde tutan 
    Seni bin defa 
    Beraatten sonra
    Yeni mengenelerde sıkan 
    Yine o hafakan

    Hasan Feyzi diliyle hitap edelim sana:
    “Boyun bâlâ, gözün şehlâ, gören mecnun seni Leyla ,
    Sözün ferşte, gözün Arşta, gönül meftun sana cânâ,
    Nikabın nur, nigâhın nur, hitabın nur, senin ey nur!
    Bağın Nursî huyun munis, özün İdris ferd-i yektâ
    Açılmış gül, öter bülbül, yüzünde var zarif bir tül,
    Yazılmış üstüne nurdan (Kâb-ı Kavseyni ev  ednâ)
    Sana cânın fedâ etmez mi, senden hem görenler hak
    Sözün hak, özün hak, mesleğin hak, hem merteben ulyâ.”

    Yine de sende bir hal var! 
    Zülüflerin dağınık, nur-efşan sîman mahzun
    Boynun bükük, dilin suskun
    Sen Yusuf musun?

    Ey doygunluğa ermiş ruh!
    Nesl-i Cedîd deyip seni ararız;
    Issız çölde gece giderken
    Bir ateş gören Musa gibi
    Almak için bir haber ve ateşten bir kor
    Ki, sinede yanıyor
    Hem nurundan bir şule…

    Nebiler beşiğinde sallanmış gibi
    Bir edâ var sende
    En mukades ninni
    Nakşolmuş gibi gönlüne 
    Ve nağmeleri, hâlâ peşinde
    Sevkediyor seni bir hedefe…
    Ey dağınık kâkülünde amber kokusu
    Kalbinde derin bir huşu taşıyan
    Mesih soluklu, Heraklit pazulu!..

    Ey Yusuf-meşrep!
    Bitmedi mi çilen 
    Bitmedi mi zindanın; 
    Yalnızlığın ve  hicranın?
    Ne zaman sonsuzluk seyahati
    Hızır-Musa buluşması
    Sırlı yolculuk?
    Ne zaman olacak Zülkarneyn gibi
    Güneşin doğduğu-battığı
    İklimlere  varış?
    Ne zaman fitneye karşı kuracağın set?
    Ne zaman bozgunculuğa dur deyiş?

    Bil ki, Kenan ili perişan 
    Seni ovandan obandan koparalı
    Boyunlar buruk
    Gözler yaşlı, beller bükük
    Durmaz Yakupların gözyaşları

    Artık bir sahne bekliyoruz
    Bedeviyetten medeniyete geçişi hazırlayan 
    Ne zaman saklanacak Melik’in tası
    Bünyamin’in çuvalına
    Esrarın düğüm noktası
    Ne zaman apaydın çözülecek?
    Ve ne zaman dinecek Yakub’un gözyaşı?
    Ey boyu bâlâ
    Bu kıtlık ne zaman erecek sona?

    Kıtlık ki, kıtlık
    En başta insan ve vicdan kıtlığı…
    Gerçi satsalar da seni
    Bir köle  gibi kardeşlerin
    Ama korkma
    Âdil pederin
    “Arayın” dedi, “her yerde” 
    İnse de gözlerine perde…
    Kokunu almak ister 
    Ne olur, hiç olmazsa gönder 
    Bir gömleğini
    Râyihan burnunda tüter…

    Ey gözyaşlarının suladığı fidan
    Ey ruhlarda açan
    Gönüllerde tomurcuklanan
    Nâzenin çiçek
    Ey kalb sadefinde kıyamete dek
    Gülümseyecek inci
    Ey duaların meyvesi!...
    Bu sesi ve bu nefesi,
    Senin destanlarında tükettik…

    Şimdi bir ışık belirdi 
    Ziya ziya gözlerimize
    Bir yavuz yürekli 
    Yunus nefesli
     Gökte aranıp yerde bulunan
    Adına binler destan yakılan 
    Bir yiğit gibi çıktı karşımıza 
    Soruyoruz sana 
    Hem de son bir defa:
    Sen gerçekten Yusuf musun yoksa?..

    Safvet  Senih 

    04 Eki 2017 12:21
    YAZARIN SON YAZILARI