İbrahim Suresinde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Allah’ın güzel sözü neye benzettiğini görmedin mi? Allah, sözü yerin derinliklerine kök salmış ve dalları göklerde bir ağaca benzetiyor. Ve o ağaç sürekli olarak (her mevsim) meyve verir. Allah, insanlar öğüt alıp düşünsünler diye darb-ı meseller getirerek öğütler verir. Habîs (iğrenç) söz de kökü yerden kesilmiş, kararsız, dik duramayan acı meyveli bir ağaca benzer.” (14/ 24-26)
Luka İncil’inde şöyle deniliyor:
“Büyük bir kalabalığın toplandığı insanların her şehirden kendisine akın akın geldiği bir sırada Hz. İsa şu misali anlattı: ‘Çiftçinin biri Tohum ekmeye çıkmış. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düşmüş, ayakaltında çiğnenip gökteki kuşlara yem olmuş. Kimi kayalık yere düşmüş, filizlenince susuzluktan kuruyup gitmiş. Kimi, dikenler arasına düşmüş. Filizlerle birlikte büyüyen dikenler filizleri boğmuş. Kimi ise iyi toprağa düşmüş, büyüyünce, yüz kat ürün vermiş.” Bunları söyledikten sonra ‘İşitecek kulağı olan işitsin!’ diye seslendi.
Hz. İsa Aleyhisselam bu temsilin mânasını kendisinden soran öğrencilerine, ‘Göklerin melekûtunun sırlarını anlama yeteneğin size verildi.’ dedi. Fakat başkalarına misallerle, temsillerle sesleniyorum. Öyle ki gördükleri halde görmesinden, duydukları halde anlamasınlar.”
“Bu misalin mânası şudur: TOHUM Allah’ın kelamıdır. Yol kenarındakiler, sözü işiten kişilerdir. Ama sonra İblis gelir, inanıp kurtulmasınlar diye sözü yüreklerinden alır götürür. Kayalık yere düşenler, işittikleri sözü sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için ancak bir süre inanan kişilerdir. Böyleleri sınandıkları zaman imandan dönerler. Dikenler arasına düşenler, sözü işiten ama zamanla hayatın kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri içinde boğulan, dolayısıyla olsun, ürün vermeyenlerdir. İyi toprağa düşenler ise, sözü işitince onu iyi ve sağlam bir yürekte saklayanlardır. Bunlar sabırla dayanarak ürün verirler.” (Luka, 8: 10-65)
Fetih suresinde buyuruluyor ki: “(Sahabelerin) İncil’deki meselleri ise şöyledir: Öyle bir ekin ki: filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da artık gövdesi üzerinde doğrulmuş. Öyle ki, ekincilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir.” (48/29)
Sahabeler Efendilerimizin kısa zamanda gelişip dünyaya yayılmasını bir ekinin bir fidanın gelişmesini anlatan temsil ile anlatan bu âyet, Luka İncil’inde anlatılan temsil ile alâkadardır.
Risale-i Nur’un Yirmi Dördüncü Sözü’nün, başında bu Söz’ün nuranî bir ağaç olduğu ve “Beş Dalı” bulunduğu ta başında ifade edilerek deniliyor ki: “Şu Söz, ‘Beş Dal’dır. Dördüncü Dal’a dikkat et. ‘Beşinci Dal’a yapış çık, meyvelerini kopar al.’
Hatta 12 Mart 1971 darbesinde İzmir’de 54 kişilik mahkemede, savcı Nureddin Soyer, iddianâmesinde, bu ifadeleri anlamadığı, edep, âdap ve edebiyattan nasipsiz olduğu için maalesef bunlar hakkında “İnsanı deliye çeviren sözler!..” demişti.
İbrahim Suresinin 24-26, âyetleri, “Güzel Söz” ile Kastamonu Lâhikasında anlatıldığı gibi Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniye’ye; habîs ve iğrenç söz ile de onun düşmanı olan cereyana işaret edilmiştir.
Ayrıca Nur Suresinin 35-37 âyetleriyle yine Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniyeye işaret edildiği gibi Nur Suresinin 39-40. âyetleriyle de karşı cereyanı, temsillerle gözler önüne serilmiştir: “İnkârcılara gelince; onların işleri düz, ıssız bir çöldeki serap gibidir ki, susayan onu su zanneder. Nihayet onun yanına varınca su namına hiçbir şey bulamaz. Fakat Allah’ı bulur. O da, onun hesabını tam tamına görür. Zira Allah, hesabı pek çabuk görür. Yahut o inkarcıların duygu, düşünce ve davranışları derin bir denizdeki yoğun karanlıklara benzer. Öyle bir deniz ki, onu, dalga üstüne dalga kaplıyor. Üstünde de koyu bulut. Üst üste birikmiş karanlıklar… İçinde bulunan insan elini uzatsa, neredeyse kendi elini bile göremiyor. Öyle ya, Allah birine NUR vermezse, artık onun hiçbir NUR’u olamaz.” (24/39-40)