Andelib-i Zişan - Habib-i Rahman (sas) Ervah-ı Tayyibe (Güzel ruhlar)

Safvet Senih

Safvet Senih

28 Ara 2017 14:49
  • Kainat Sarayında çalışan dört çeşit ameleden birinci kısmı MELEKLERDİR. Bu hususta Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: “Melâikelerde mücâhede ile terakkiyat yoktur. (Evet düz bir yolda gidenler yükselemezler. Engebeli ve sarp yokuşlara tırmananlar yükseklere, şâhikalara çıkarlar. Meleklerde nefis olmadığı, şeytanlar da musallat olmadığından makamları sabittir.)  Meleklerin her birinin sâbit bir makamı, muayyen bir rütbesi vardır. Fakat onların bizzat amellerinin içinde özel bir zevkleri var. Bizzat ibadetlerinde derecelerine göre tefeyyüzleri (feyiz alıp İlahî lütuflara mazhar olmaları) söz konusudur. Demek o hizmetkârlarının mükâfaatı hizmetlerinin içindedir. Nasıl insan su, hava, ziya ve gıda ile beslenip lezzet alır. Öyle de, melekler, zikir, tesbih, hamd, ibadet, marifet ve muhabbetin çeşit çeşit nurlarıyla gıdalanıp lezzet alıyorlar. Çünkü; onlar nurdan mahluk oldukları için gıdalarına nur kâfidir. Hatta nura yakın olan râyiha-i tayyibe (güzel kokular) da onların bir nevi gıdalarıdır ki, ondan hoşlanıyorlar. Evet, ervâh-ı tayyibe, revayih-i tayyibeyi sever. Hem melekler, Mâbudlarının emriyle işledikleri işlerde ve O’nun hesabıyla işledikleri amellerde ve O’nun namıyla ettikleri hizmette ve O’nun nazarıyla yaptıkları nezarette ve O’nun intisabıyla kazandıkları şerefte ve O’nun mülk ve melekûtunun mütalaasıyla aldıkları tenezzühte ve O’nun cemâl ve celâl tecellilerinin müşâhadesiyle  kazandıkları nimetlere ermede öyle bir büyük saadet vardır ki; insan aklı anlamaz, melek olmayan bilemez.

    “Meleklerin bir kısmı âbiddirler (sadece ibadet ederler), diğer bir kısmının ubudiyetleri ameldedir. Arzdaki meleklerin amele kısmı, bir nevi insan gibidir. Tabir câiz  ise, bir nevi çobanlık ederler. Bir nevi de çiftçilik ederler. Yani yeryüzü umumî bir tarladır. İçindeki bütün hayvanatın taifelerine Hâlık-ı Zülcelâl’in emriyle, izniyle, hesabıyla, havl ve kuvvetiyle, müekkel bir melek nezaret eder. Ondan daha küçük her bir nevi hayvanata mahsus bir nevi çobanlık edecek bir müekkel melâike var. Hem de yeryüzü bir tarladır; umum nebâtât onun içinde ekilir. Umumuna Cenab-ı Hakkın namıyla, kuvvetiyle nezaret edecek müekkel bir melek vardır. Ondan daha aşağı bir melek vardır. Ondan daha aşağı bir melek, özel bir taifeye nezaret etmekle Cenab-ı Hakka ibadet ve tesbih eden melekler var. Razzakıyet Arşının hamelesinden olan Hz. Mikâil Aleyhisselam şunların en büyük nazırlarıdır.

    “Meleklerin çoban ve çiftçiler mesabesinde olanlarının insanlara benzerlikleri yoktur. Çünkü; onların nezaretleri sırf Cenab-ı Hakkın hesabıyladır ve O’nun namıyla kuvvetiyle ve emriyledir. Belki nezaretleri, yalnız Rubûbiyetin tecelliyâtını, memur olduğu nevide müşahade etmek, kudret ve rahmetin cilvelerini o nevide mütalaa etmek ve İlahî emirleri o nev’e bir nevi ilham etmek ve o nev’in iradî fiillerini bir nevi tanzim etmekten ibarettir. Bilhassa zeminin tarlasındaki nebâtâta nezaretleri, onların mânevî teşbihlerini melek lisanıyla temsil etmek ve onların hayatlarıyla Yaradanlarına karşı takdim ettikleri mânevî tahiyyatlarını (hayat hediyeleri olan hamd ve tesbihlerini) melek lisanıyla ilân etmek; hem onlara verilen cihaz ve donanımları, güzelce kullanmak ve bazı gayelere yöneltmek ve bir nevi tanzim etmekten ibarettir. Melâikelerin şu hizmetleri cüz’î iradeleriyle bir nevi kisbtir (emek, çabadır). Belki bir nebi ubudiyet  ve ibadettir. Hakikî tasarrufları yoktur. Çünkü; her şeyde herşeyi Yaratan’a has bir damga ve mühür vardır. Başkaları parmağını icad ve yaratmaya karıştıramaz. Demek, melâikelerin şu nevi amelleri ise, onların ibadetleridir. İnsan gibi amelleri değildir.”

    “Melaikelerin Âdem’e secdesiyle beraber, şeytanın secde etmemesi (Bakara Suresi, 2/34) olan gaybî cüz’î hadise, pek geniş görünen küllî bir düsturun ucu olduğu gibi, pek büyük bir hakikatı hissettiriyor. Şöyle ki: Kur’an, Adem Aleyhisselam meleklerin itaat ve inkıyadını ve şeytanın tekebbürünü ve secde etmekten uzak durmasını zikretmesiyle; insanlara, kâinatın maddî nevilerinin çoğu ve o nevilerin mânevî temsilcileri ve müekkelleri (vazifeli melekleri ve ruhanileri) insanların emrine âmâde kılındıklarını ve insan nevinin duygularının ve donanımlarının bütün istifadelerine hazır ve itaatli olduklarını; öbür taraftan insanların istidat ve kabiliyetlerini bozan ve yanlış yollara sevk eden şerli maddelerle, onların temsilcileri ve habîs yoldaşları, o insan nevinin ilerleme ve olgunlaşma yolunda ne büyük bir engel ve müthiş bir düşman teşkil ettiğini Kur’an-ı Kerim, bir tek Hz. Âdem Aleyhisselam ile konuşurken, bütün kainatla ve bütün insanlık nevi ile yüce ve yüksek seviyeli  bir konuşma yapıyor.” (Yirminci Söz, Birinci Makam Birinci Nükte) 

    Arş’ta, Güneşte, denizlerde, karalarda  hatta bir yağmur ve kar tanesinde bile müekkel ve vazifeli melekler var; bunlar hayırlı ve güzel işlerin temsilcileri… Şerleri, kötülükleri temsil  eden de şeytanlardır. Melekler Hz. Âdem’e secde edince insanın emrine verilen bütün hayırlı ve faydalı şeylerin temsilcilere Hz. Âdem’e ve evladlarına musahhar olmuş oluyor. Şeytan, baş kaldırıp secde etmeyince de, şerli ve zararlı şeylerin ve işlerin içinde olmuş oluyor…  

    Safvet Senih 
    28 Ara 2017 14:49
    YAZARIN SON YAZILARI