Adının çok az anıldığı diyarlarda

Safvet Senih

Safvet Senih

13 Nis 2022 06:40
  • Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S.) “İslam'ın anılmadığı bir ev, kıldan bir çadır bile kalmayacak” meâlindeki sözler bizlere hem bir müjde hem de bir hedef göstermektedir. M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki: “Özellikle 90’lı yıllarda yurt dışında kaldığım yerlerde Allah Resulü‘nü (S.A.S.) çok garip hissetmiştim. ‘Buralarda çok az anılıyorsun ya Resulullah, herhalde çok gurbet yaşıyorsun!’ demiştim. O’nun ruhaniyetinden özür dileyerek, ‘Davud’un sesi Sen‘inkinden yüksek çıkıyor. Süleyman’ın sesi senin sesinden daha çok duyuluyor. Her yandan Musa’nın sesi, İsa’nın sadası geliyor. O ses ve sadâlara da ruhlarımız kurban… Ama Yâ Resulullah, en gür ve yüksek sadâ Senin sesin olmalı değil miydi? Spor yarışmalarında başarılı olamamış bir takımın bayrağının birkaç adım aşağıya çekilmesi gibi nâm-i celîlinin aşağı çekildiğini görüyorum ve âdeta içim parçalanıyor! ’ demiştim. 


    Ümmetinden birisi olarak Efendimiz‘e (S.A.S.) karşı derin bir mahcubiyet duymuş, çok utanmıştım. Utanmıştım zira O’nu biz duyuramamış, yüksekte olması gerekeni biz omzumuza alıp yükseltememiştik. “Neylersiniz ki, bunları arzulasam ve dilimin döndüğünce hicrete teşvik etsem de bu konuda bir müeyyidem yok. Aslında Mus’ab bin Umeyr’e de aklım ermiyor benim. Gençliğinin baharında, makam mansıp, mal-menâl her şeyi arkaya atıyor, nefsini, dünyevî isteklerini ayakları altına alıyor ve Yesrib’e gidiyor. Onun gittiği dönemde orası henüz Medine olmamış, kupkuru bir çöl. Düşünceleri ters, gözleri kanlı, elleri silahlı adamların arasında kalıyor. Onlara iman hakikatlerini anlatabilmek için çırpınırken başında kavis çizen kılıçların gölgesinde maruz kaldığı hakaret ve tehditlere aldırmıyor. Ertesi sene kadın-erkek yetmiş insanı arkasına takıp Mekke’nin yolunu tutuyor. Efendimizin (S.A.S.) huzuruna varınca ‘Sana bunları armağan olarak takdim ediyorum yâ Resulullah’ der gibi Medine’de İslam'ın girmediği hiçbir ev kalmadığını müjdeliyor. 


    Söz buraya gelmişken, son dönemde Anadolu’nun bağrından çıkıp her biri bir eğitim gönüllüsü olarak dünyanın her tarafına seyr u seferler düzenleyen ve açtıkları okullarla ülkemizin, milletimizin yüz akı olan muhacirleri yâd etmemek vefasızlıktır. Aydın Bolak Ağabey, dilini, kültürünü, bilmedikleri yabancı ülkelerde, çok ağır şartlar altında, yazın kavuran sıcağa, kışın da donduran soğuğa rağmen vazife yapan gencecik öğretmenler gözleri dolarak ve heyecan içinde anlatırdı. Evet, bu devrin kara sevdalıları da hicret kervanına katıldılar. (…) 

    HİCRET İÇİN YAPILAN HAZIRLIK 

    “Hz. Ebu Bekir, hicret müjdesini almak için aylarca beklemiştir. Hatta yolculuk sırasında kullanmak üzere özel develer satın almış, onlara ihtimamla bakmış, Peygamber Efendimiz (S.A.S.) ‘Allah Teâlâ, hicret izni verdi; ben de seni beraber götürmek için geldim’ deyince sevincinden hıçkıra hıçkıra ağlamıştır. Hz. Âişe der ki, ‘O güne kadar sevincinden ağlayan insan görmemiştim. Fakat, o gün babam sevincinden hüngür hüngür ağladı ve 
    –Ey Allah’ın Resulü, şu iki deveyi bunun için hazırlamıştım, dedi.’ “İşte Hz. Ebu Bekir’in niyeti gibi bir niyet taşıyan insan nerede olursa olsun muhacir sayılır. ” 

    M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bu husustaki derin arzusuna ve Efendimiz‘e karşı tam yerine getiremediğimiz vefanın gereklerini iyi düşünüp üzerimize düşen hizmetleri gerçekleştirmek için büyük gayretler göstermemiz her zaman şuurunda olmalıyız ve ona göre hareket etmeliyiz.

    13 Nis 2022 06:40
    YAZARIN SON YAZILARI