İyi insan yetişmesinin çok zor olduğu dönemler

Prof. Dr. Osman Şahin

Prof. Dr. Osman Şahin

18 Tem 2022 09:39
  • Kin, nefret ve düşmanlık üzerinden tahrip 3

    Hizmet insanları çok problemli bir toplum içinde neşet etmişlerdir. Mana aleminde “felaketler ve helaketler asrı” olarak nitelendirilen ve iyi bir insan olabilmenin neredeyse imkânsız olduğu zor bir dönemi yaşamaktadırlar. Günümüzde insanlar, birçok maddi ve manevi hastalıklara sahiptirler. Bu durumdaki insanların hakikatleri anlayamamaları, zulümler karşısında duyarsız kalmaları, zalimlere bilerek veya bilmeyerek destek vermeleri, hak hukuk konusunda menfaat eksenli hareket etmeleri gibi insana ve insanlığa yakışmayan birçok davranışlar sergilemelerinde bu hastalıklarla mefluç hale gelmiş olmalarının büyük bir payı vardır.


    Hizmet insanları da eğer Allah’ın bir lütfu olan bu Hizmet Hareketi içinde bulunmasalardı, çokları itibarıyla, aynı hastalıklardan mustarip olarak, aynı toplumda diğer insanlar ile beraber aynı konumda bulunacaklardı. Bu yüzden, bu toplumdaki insanların hatalarına ve yanlışlarına bakarak onları toptan karanlığa mahkûm etmemelidirler. Bu insanlarda, her şeye rağmen mevcut olan ölmemiş birtakım güzellikleri araştırıp bulmaya çalışmalıdırlar. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ifadesiyle, imanlı fertler olmalarının bir gereği olarak, hata ve kusurlarından dolayı onları bütün bütün kara görmemeli, sürekli ve ısrarlı bir şekilde “Evet, bu insanın sağı-solu hep karanlıkla kaplı ama bir yanında küçük bir iman ışığı var mı” diyerek o ışığı aramalı ve bir küçük parıltı bile bulurlarsa, onu gözlerinde büyüterek ona konsantre olmalı ve bütün karanlıkları o minnacık ışıkla boğmaya çalışmalıdırlar.
    Hocaefendi, 2005 tarihli ve “Affet ki Affedilesin”   başlıklı Kırık Testi’de, içinde yaşadığımız toplumda sağlam insanların yetişmesindeki zorluğa dikkat çekmekte ve bu yüzden fertlerin birbirlerine karşı daha müsamahalı ve affedici olmaları gerektiğine vurgu yapmaktadırlar: 


    “Biz, çoğumuz itibarıyla, boşlukta yetişmiş, üst üste kopuklukların yaşandığı bir dönemin çocuklarıyız. İyi bir insanın yetişmesinin adeta imkânsız olduğu bir devirde, dikenler arasında gül cilveleri gösterme gayretleriyle büyümüş zavallılarız. İyi insan olmak için şartların hiç el vermediği zor bir dönemi idrak etmiş yarım insanlarız. Elbette kusurlarımız olacak ve çok sürçeceğiz. Sadece lisan sürçmesine maruz kalmayacağız, elimiz çarpacak, ayağımız tökezleyecek, gözümüz kayacak, kulağımız kirlenecek. 
    Bütün bunlar karşısında çok arzu ederiz Allah bizi yarlıgasın, Resûl-ü Ekrem bağışlasın, Kirâmen Kâtibîn “Acı bunlara yâ Rabbi!” deyip hakkımızda mağfiret dilesin ve mü’min kardeşlerimiz de affeylesinler. Hata ve kusurlarımızdan dolayı bizi bütün bütün kara görmesinler; meseleye imanın aydınlığında baksınlar… Baksınlar, dikkatle bir kere daha baksınlar… Arasınlar, mercekle arasınlar ve sonra, “Evet, bu insanın sağı-solu hep karanlıkla kaplı ama bir yanında küçük bir iman ışığı var” deyip gözlerini o ışığa teksif etsinler, nazarlarını orada derinleştirsinler. O küçük parıltıyı gözlerinde büyütsünler; öyle ki, bütün karanlıkları o minnacık ışıkla boğsunlar. Zannediyorum, kendi hakkımızda böyle bir muameleyi hepimiz arzu ederiz. Öyleyse, kendimiz için istediğimiz bu müsamahayı, herkes için de arzu etmeli ve bu mevzuda cimri davranmamalı değil miyiz?”


    İfk hadisesine karışan bazı sahabiler vardı. Hz. Aişe’nin (radiyallahu anha) masumiyeti nazil olan ayetlerle anlaşıldıktan sonra, bu hadiseye karışıp hata yapanların affedilmesi için de ayrıca ayet inmişti: “İçinizden fazilet ve imkân sahibi olanlar, akrabaya, fakirlere, Allah yolunda hicret etmiş olanlara sadaka vermeme hususunda yemin etmesinler. Affedip müsamaha göstersinler. Siz de, Allah’ın sizi affedip müsamaha göstermesini arzu etmez misiniz? Allah gerçekten Gafurdur, Rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).” (Nur, 24/22) Bu ayetten gerekli dersi anlayan Hazreti Ebû Bekir, “Allah’ın beni yarlıgamasını elbette arzu ederim. Vallahi, artık Mıstah’tan hiçbir yardımı eksik etmeyeceğim” diyerek eskiden yaptığı yardımları devam ettirme kararı alıyordu.


    Afv-u safh yörüngeli bir hayat yaşamanın zorluğu


    Hocaefendi Affet ki Affedilesin” başlıklı Kırık Testi’de, bu husustaki zorluklara temas etmekte ve buna muvaffak olmak için neler yapılması gerektiğini anlatmaktadırlar: “Evet, Allah Rasûlü ve selef-i salihîn efendilerimiz afv u safh yörüngeli bir ömür sürmüşlerdir ama güzel ahlâklı olmak, kusurları görmemek, hataları affetmek ve insanları bağışlamak bazen çok zordur…
    Bütün bu saldırılara bedel, adalet ve ruhsat aynıyla karşılık vermeye müsaade ediyorken, insanın af ve müsamaha yolunu tutması ve azimeti tercih etmesi ancak kulun kendisini unutması, enaniyeti terk ufkunda yaşaması ve bütün ağyar mülahazalarından kalbini arındırmış olmasıyla mümkündür…


    İşte, afv u safh yolu bazen kendini unutmayı gerektirir. Kendini unutan insan çok geniş bir alanı hatırlamış olur. Hep nefsini gören ve sürekli onu öne çıkaran kimse ise, çok büyük bir alanı nisyana mahkum eder. Kendi nefsine ve cemaat enaniyetine karşı panjurları kapatan bir insan, bütün İslâm âlemine, hatta topyekün insanlığa açılan çok geniş bir pencerenin perdelerini kaldırmış ve mahlukâtın umumuna karşı sevgi ve alâka duyacağı bir koridora girmiş bulunur.


    Hâsılı, kamil mü’minler, gönlünde merhamete yer bulunmayan ve düşmanlık duygusunu besleyip duran insanlar gibi olmamalı; Allah ahlâkıyla ahlâklanarak, Cenâb-ı Hakk’ın muamelesini esas almalıdırlar. Allah Teâlâ’nın, yılan-çıyan, arslan-kaplan, mü’min-müşrik ayrımı yapmadan bütün varlıklara rızık verdiği gibi; onlar da, Yaratan’dan ötürü, herkese ve her şeye karşı bir nevi alâka duymalıdırlar…”


    Evet, insanın kendisine yapılan kötülüklere karşı kanuni yollardan kısas istemesi hakkıdır. Bu hak ona verilmiştir. Kur’an’da bu hak teslim edilmekle beraber, birçok ayette, insana daha kazançlı ve faziletli bir yol daha tavsiye edilmektedir. Bunlardan iki tanesini örnek olması için buraya alalım; “Unutmayın ki haksızlığın karşılığı, ancak yapılan haksızlık kadar olabilir, fazlası helâl olmaz. Bununla beraber kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah’a aittir. Şu kesindir ki Allah zalimleri sevmez” (42/40) 
    “Yine de bir insan dişini sıkar, sabreder ve kendisine haksızlıkta bulunanı bağışlarsa, böyle davranmak, hiç kuşkusuz nefse hakimiyet ve kararlılık isteyen büyük bir fazilettir.” (42/43)


    İnşaallah sonraki yazıda bu konuya devam edelim.


    Önemli Not: Bu yazı “Affetmede Söz Sahibi Mağdurlardır- Kin, Nefret ve Düşmanlık Üzerinden Tahrip 1”  yazısıyla beraber okunması gereken bir yazıdır. Birinci yazıdaki konulara bina edilen bir yazıdır. Serinin ilk yazısındaki hususlar dikkate alınmadan okunduğunda verilmek istenen mesajlar yanlış anlaşılabilmektedir.



    18 Tem 2022 09:39
    YAZARIN SON YAZILARI