Yüce Yaratıcı'ya Yakınlığın Sembolü 'Kurban'

Prof. Dr. Muhittin AKGÜL

Prof. Dr. Muhittin AKGÜL

11 Tem 2020 11:03
  • Kurbiyeti ifade eden ve hatırlatan yeni bir Kurban Bayramı daha yaklaşmaktadır. “Kurban”, ismini Yüce Mevla’mıza yakınlaşmamıza vesile olan bir kulluk görevinin, fizîki dünyaya yansımasından almıştır. İnsanlığın başlangıcından itibaren, önemli ibadetlerin her din ve peygamber döneminde var olduğu, bilinen bir gerçektir. İnsanı fizik ve ruh bakımından en güzel sûrette yaratan Yüce Hâlık, yarattığı insanların, sağlam ruh, beden ve toplum yapısına sahip olmaları ve hayatlarını ideal bir düzen içerisinde sürdürebilmeleri için, bazen birbirine benzer, bazen de birbirinden kısmen farklı ibadetler yerleştirmiştir. Bu ibadetler, bir yandan Allah’a Teâla’ya karşı kulluğun bir gereği iken, diğer yandan da insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen vazgeçilmez önemli prensipler konumundadır.

    İlk kurban ibadeti, aynı zamanda beşeriyetin ilk atası olan Hz. Adem’le (a.s.) başlamıştır. Hz. Âdem’in (a.s.) iki oğlundan birinin, sahip olduğu imkânların en kaliteli ve değerlisinden kestiği kurbanın, Allah tarafından kabul edildiği, diğerinin ise servetindeki en değersiz şeyi kurban etmesinden dolayı Hakk katında kabul görmeyip reddedildiği, Kur’ân’da açıkça bildirilen bir gerçektir. 
    Kurban ibadetinin günümüzde uygulanan şekline gelince, Kur’ân’da Hz. İbrahim’in (a.s.) hayatının değişik karelerinin geçtiği pasajlarda görülür. Nitekim bunlardan birinde mesele en geniş şekliyle şöyle anlatılır:

    “Ya Rabbî, salih evlatlar lütfet bana!” Biz de ona, aklı başında bir oğul müjdeledik. Çocuk büyüyüp de babasıyla beraber iş güç tutacak bir çağa erişince, bir gün ona şöyle dedi: “Evladım, ben rüyamda seni kurban etmeye giriştiğimi görüyorum, nasıl yaparız bu işi, sen ne dersin bu işe!” Oğlu şöyle cevap verdi: “Babacığım! Hiç düşünüp çekinme, sana Allah tarafından ne emrediliyorsa onu yap. Allah’ın izniyle benim de sabırlı, dayanıklı biri olduğumu göreceksin!”. Her ikisi de Allah’ın emrine teslim olup, İbrâhim oğlunu şakağı üzere yere yatırıp, Biz de ona: “İbrâhim! Rüyanın gereğini yerine getirdin (onu kurban etmekten seni muaf tuttuk)” deyince, (onları büyük bir sevinç kapladı). Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz! Bu, gerçekten pek büyük bir imtihandı. Oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik. Sonraki nesiller içinde ona da iyi bir nam bıraktık: ki o da, bütün milletler tarafından şöyle denilmesidir: “Selam olsun İbrâhim’e!” Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!” (Saffât Sûresi 100-110) 

    Kurbanla ilgili olarak Peygamber Efendimiz de: “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” emrini alınca, aynı ibadeti devam ettirmiş ve ümmetine de önemle tavsiye etmiştir. “Hâli, vakti yerinde olup da kurban kesmeyen kimse, bizim mescidimize yaklaşmasın!” buyurarak, imkânı el verdiği halde böylesine bir ibadeti yerine getirmeyenleri ciddi anlamda uyarmıştır.

    Resûlullah'a (s.a.s.) kurbanın hikmeti ve onun ne kazandıracağı sorulduğunda ise, “hikmetinin İbrahim’e tâbi olmak, kazancının da kurbanın her kılına sevap verilmek” olduğunu belirtmiştir.

    “Kurban”, Allah’a yakınlaşmak demektir. Yüce Mevlâ, Kendisine bu kurbiyete mazhar olmuş kulunun, gören gözü (doğruyu görebilmek), işiten kulağı doğru duyabilmek), tutan eli (doğruyu tutabilmek ve tuttuğundan bereket elde etmek) ve yürüyen ayağı (doğru yol üzere yürümek ve hedefe varmak)  olacağını müjdelemiştir.

    Kurban, aynı zamanda bir imtihandır. Hz. İbrahim (a.s.) bu imtihanı başarıyla geçmiş, Cenab-ı Hakk da, onun mükâfatını İsmail’e (a.s.) bedel, bir kurban göndererek daha dünyadayken vermiştir. Bizler de Yüce Yaratıcı’nın bu imtihanını kurban keserek başarmış olur ve küçüğü, azı vererek, karşılığında büyük ve çoğu elde etmiş oluruz. 

    Kurban, Allah’a teslimiyetin sembolüdür. Hz. İsmâl (a.s.) bu teslimiyeti, Cenab-ı Hakk vasıtasıyla babasından gelen İlahi buyruğa itiraz etmeyerek, tereddütsüz bir şekilde sergilemekle göstermiştir. Müslüman bir birey, Allah’a teslim olan insan demektir. Kurban ibadeti, işte böylesine bir teslimiyetin sembolik olarak ortaya çıktığı bir ibadettir.

    Kurban, fert, aile, ülke, millet ve bütün insanlık bağlamında başımıza gelmesi muhtemel belalara karşı da âdeta bir sigorta hükmündedir. Zira bu kurban, vaktiyle Hz. İsmail’e (a.s.) bedel olarak gönderilmişti. Bizim de farklı şekillerdeki İsmaillerimiz vardır. Bu İsmailleri her türlü kötülükten korumak ve belalara karşı güvene almak için, böylesine önemli bir davranışı yerine getirmekle inşallah elde etmiş oluruz.

    Kurban, bizlere cömertlik gibi oldukça önemli bir erdemi öğreten, bir muallim gibidir. Cömertliği yakalayan insan, insanlara, Cennet’e ve Allah’a yakın olur. Cehennem’den uzaklaşır. Kurban, mü’mini tehlikeli olan cimrilik hastalığından korur. Evet cimrilik tehlikelidir. Zira cimri, insanlardan uzaktır; Cennet’ten uzaktır; Allah’tan uzaktır ve Cehennem’e de yakındır.

    Kurban, insanlara takva gibi önemli bir özelliği kazandırır. Yüce Allah: “Kestiğiniz kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaz. O’na ulaşan takvanızdır” buyurarak, kurbandaki bu hususiyete dikkatlerimizi çekmiştir. Kurban, aynı zamanda küçük çapta da olsa fakirin derdiyle dertlenmenin işaretidir. Başkalarının derdiyle dertlenen mü’minin derdiyle de Allah Teâlâ’nın dertleneceğini, Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) müjdelemektedir.

    Kurban, bizlere sayısız ve sınırsız nimetler bahşeden, daha sonra da bahşedecek olan Rabbimize karşı, küçük de olsa bir teşekkürün ifadesidir. Her şeyin teşekkürü, kendi cinsindedir. Böylesine anlamlı bir ibadeti yerine getirmekle, yılda bir defa elimize geçen bu teşekkür fırsatını da yerine getirmiş oluruz. Yerine getirir, aynı zamanda Yüce Allah’ın verdiği güzel nimetlerin artmasına da fiili bir dua etmiş oluruz.

    Kurban, geçilmesi gerçekten zor olan “Sırat Köprüsü”nden geçmemize vesiledir. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s.), kesilen kurbanların sıratta bizler için birer binek haline geleceği müjdesini vermiştir. 

    Mü’min, işte kurbana böyle bakar ve bu niyetlerle onu yerine getirir. Bu niyetlerle yerine getirilen bir kurban, mü’mini Allah’a yakınlaştırır. Kul olduğunu hatırlatır. Sadece kendisi için yaşamadığını, aynı zamanda bütün insanlığı da düşündüğünü gösterir. 
    Günümüzde kurban, daha önemli bir hâl almıştır. Zira özellikle eşleri hapishanelerde bulunan mâsumlara, dünyanın değişik yerlerine hicret etmek zorunda kalanlara, gittikleri yerlerde henüz yerleşik bir hayata geçememiş veya geçse de henüz eski imkânlarını elde edememişlere yahut dünyanın fakir ülkelerinde otla, çiçekle ve böcekle hayatlarını devam ettirmek zorunda kalan ve fakirliğin zirvesinde bulunan miskinlere, küçük de olsa bir ikram anlamına gelmektedir. 

    Bu temennilerle şimdiden Kurban Bayramınızı tebrik eder, Yüce Mevla’ya yakınlaştıran bu zaman dilimini, en dolgun, bereketli ve verimli bir şekilde geçirmenizi temenni ederim.

    Prof. Dr. Muhittin AKGÜL
    11 Tem 2020 11:03
    YAZARIN SON YAZILARI