Akademisyenlerin Mecburi Hizmeti Hakkında

Mehmet Yekta Eraltay

Mehmet Yekta Eraltay

01 Mar 2018 00:51
  • Yurtdışına doktora için gittiğimde adamların akademik kültürleri hakkında da gözlem yapma imkanım oldu. Yazılı ve yazılı olmayan kurallar diyebileceğimiz iki türlü kural grubu vardı. Bunların da üzerinde akademik etik. Etik değerlere çok önem veriyorlar. Bir adım atmadan önce etik olarak doğru olup olmadığına mutlaka bakıyorlar. Mesela, bir arkadaşının çocuğuna ders veren bir hocam, öğrencinin ödev, vize ve final kağıtlarını kendisi notlandırmaz, mutlaka dekanlıktan bir başka hocanın görevlendirilmesini isterdi. Bir başkası yine benzer bir durumda öğrencinin mümkünse başka bir hocadan aynı dersi almasını istedi "çünkü" dedi "öğrencinin babası ile ortak araştırma yaptım." Belki ülkemizde problem gibi gözükmeyen bu tür durumlar ders aldığım hocalarımdan gördüğüm etik davranışlardı.

    Aslında bu tür şeyler yazılı olmayan etik kuralları içine girebilir. Zaten yurtdışındaki bilgi üretiminin bu kadar güzel olmasının sebeplerinin başında da ihtimal bu tür yazılı olmayan sıkı etik kuralları gelmektedir. Bu kuralların yazılı olanları da vardır. Onlarda genellikle akademisyenlerin yükseltilmeleri, iş tanımları, yetki ve sorumlulukları gibi şeylerdir. Her akademisyen işe başlamadan önce nasıl doçent olacağı hakkında hem eline yazılı bilgi verilir hem de konu hakkında kendisine bir brifing verirler. Bu brifinglerde iş tanımı iyice anlatılır, yetki ve sorumlulukları neredeyse kendisine dikte edilir ve kendisinden işini en iyi şekilde yapması beklenir. Bunlar işin yazılı olduğu kısımlardır.

    Akademik hayatın en dikkatimi çeken kısmı ise yazılı olmayan etik kuralların çokluğu idi. Bunlar genellikle sübjektif olabilecek şeylerdi. Bazen doçent adayları aleyhine kullanılsa bile genellikle doğru etik değerlerden taviz vermeden işletilen kurallardı. Mesela benim çalıştığım üniversitede doçent olmak için yazılı kural bölüm başkanından başlayıp rektöre kadar 5-6 kişi ve kurulun olumlu görüşünü alman gerektiğini yazar. Ama yazılı olmayan kurallarda doçentliğinize itiraz eden ve hayır diyen birisinin neden size itiraz ettiğini söylemesi ya da yazması gerektiğini söylemez. Yani birisi size hayır derse neden diyemezsiniz, ayıptır.

    Yazılı olmayan kurallardan bir tanesi de -ki bence çok önemli- doktora öğrencilerinin doktora yaptıkları üniversiteye hoca olarak alınmaması idi. Ne kadar parlak bir öğrenci olursanız olun bu yazılmamış etik kuralı bozmak istemeyen çok üniversite gördüm buralarda. Tabii ki kurala uymayan eğitim kurumları da bulmak mümkün, çünkü yazılı olmayan bir kural sonuçta. Örneğin bir bölüm başkanı bir doktora öğrencisini hoca olarak almak istedi, bütün prosedürler yerine getiriliyordu ki provost (bir nevi akademik genel sekreter) olmaz dedi, bu bize yakışmaz dedi ve öğrenciyi veto etti. Sonra şöyle bir yol buldular. Öğrenciyi yine aynı seviyedeki bir başka üniversiteye doktora sonrası araştırmacı (postdoc) olarak gitmesini söylediler ve gideceği yeri de bölüm başkanı ayarladı. Öğrencinin gideceği üniversiteden de bir tane öğrenci bu üniversiteye gelmişti. (Buna horse trading deniyor, at pazarlığı yani.) Öğrenci üç yıl araştırma yaptıktan sonra bir başka üniversiteye bu sefer hoca olarak gitti. Orada da galiba üç seneden biraz fazla çalıştı ve doktora yaptığı üniversiteye hoca olarak yaklaşık olarak 7 sene sonra döndü. Bu durumu yakından takip ettiğim için gıpta da etmiştim doğrusu.

    Yukarıdaki örnekteki durumu bilen ve işin içinde olan bir hocama bunu sorduğumda yazılı olmayan kuraldan bahsetti. Özetle şunları anlattı. 
    1. Burada doktora yaptığın üniversitede hemen hocalığa başlaman iyi bir şey olarak görülmez. Düşünsene bir gün önce öğrenci-hoca ilişkisi içinde olduğun kişi ile bir gün sonra hoca-hoca oluyorsun ve seviyeniz aynı oluyor. Bu durum bir kaos oluşturuyor. Hocan yanlış bir şey söylese sen ona itiraz edemezsin. 
    2. Eğer doktoradan mezun olanlar yine aynı üniversitede göreve başlarsa bilgi, görgü ve anlayış her tarafa yayılmaz ve bir üniversite sivrilmeye başlar, diğer üniversiteler geride kalır. Onun içindir ki ABD'de birçok iyi üniversite vardır ve birçoğunun temelinde yine iyi bir üniversiteden mezun olan birilerinin emeği vardır. 
    3. Akademide network önemlidir ve böylece üniversitelerin ve akademisyenlerin çevresi genişler yeni arkadaşlıklar ve araştırma imkanları ortaya çıkar.

    Akademisyenlere mecburi hizmet olmasını eğer yukarıdaki gibi bir sistem olmayacak ise destekliyorum. Bizim memleketi bilenler bu tür şeylerin yazılı olması gerektiğini de bilirler. Onun için öğrencilerin doktora yaptıkları üniversitede hoca olarak çalışamaz yazılı kuralı getirilirse birçok şeyin değişeceği de bir gerçektir. Hatta bizde aynı şehirde çok üniversitenin olduğunu da düşünürsek işi bölge seviyesine çıkarmak daha mantıklı olabilir. Mesela, doktora öğrencileri doktora yaptıkları bölgede hoca olarak en az 10 yıl çalışamazlar kuralı getirebiliriz. (Aslında benim 4 renk problemi gibi daha teknik bir çözümüm var bu probleme. Hem de şehir bazında, bölge değil.) Böyle bir durumda Ege bölgesinde doktora yapan bir öğrenci mesela Akdeniz bölgesinde; İç Anadolu bölgesinde doktorasını bitiren bir başkası da Güneydoğu Anadolu bölgesinde hoca olarak görev yapabilecektir. Böylece hem edinilen bilgi ve tecrübe yayılmış olacak hem de bütün iyiler bir iki üniversitede toplanmamış olacaktır.

    Bu şekilde bir uygulama aynı zamanda bazı hocaların üniversitelerde saltanat kurmalarını da önleyecektir. Ülkemizde bütün bölümün kendi öğrencilerindden oluşan bölüm başkanları var mesela. Fakülte içinde belli bir çoğunluk elde edince de fakülteye hoca alımı konusundaki yönetmeliği istedikleri gibi manipüle eden bir grup haline gelmişlerdi. Bu grup uzun süre kendilerini takmayan bir arkadaşa bölümün ihtiyacı olmasına rağmen gerekli yardımcı doçent kadrosunu çıkartmamışlardı. Haliyle arkadaşımız hak etmesine rağmen maddi olarak da zarara uğramıştı. Bunun yanında akademisyenlerin geniş bir çevresinin olması da önemlidir. Eğer uzun yıllar aynı üniversitede çalışırsanız başka üniversitelerdeki meslektaşlarınızı tanıma imkanınız azalacaktır. Konferanslar ve çeşitli bilimsel toplantılar ile bir yere kadar networking yapabilirsiniz ama bu kesinlikle aynı ortamda beraber çalışma yapmak gibi olmayacaktır. 

    Sonuç olarak akademisyenleri mobil hale getirmek için yazılı kurallar zinciri oluşturmak bize uyan bir sistem olacaktır. Mecburi sistem üzerinde düşünülmesi gereken bir sistem olabilir ama bana sorarsanız daha teknik bir sistem de kurabilirsiniz. Bu konuda yardımcı olabilirim. Neyse ki basında çıktıktan kısa bir süre sonra YÖK akademisyenlere mecburi hizmet olmadığını açıkladı. Ve emin olun koca koca profesörler, masa başı bekleyen doçentler ve ne oldum delisi olan yardımcı doçentler sabah haberi okuduklarında söverken, öğleden sonra YÖK açıklamasını okuyunca derin bir oh çekmişlerdir.

    01 Mar 2018 00:51
    YAZARIN SON YAZILARI