Trump kazansaydı ne olurdu?

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

08 Kas 2020 13:36
  • Putin 2010 yılında başkanlık yarışına gireceğini açıkladığında, Rus asıllı muhalif gazeteci Marina Salye, Washington Post Muhabirinin “Putin kazanırsa ne olur?” sorusuna, “Mafya oluşumları ölümsüzleşir!” şeklinde ilginç bir cevab verir. Muhalif Rus Gazeteci öngörüsünde haklı çıkar. O gün bu gündür, Rusya Kremlin'e yakın, organize suç oluşumları ile içli dışlı ve Başkan Putin'e ölümüne bağlı oligark bir zümreye mahkum oldu. Forbes'in yıllık yayınladığı, “Dünya'nın En Zenginleri” listesinde gördüğünüz Rus asıllı zenginleri bir de bu açıdan düşünün.

    Geçtiğimiz on yıllarda, dış politikaya dair gelişmeler, ülke insanlarını pek ilgilendirmiyordu. “Kapıyı kapatınca hepsi dışarıda kalır. Biz yerli kestanemizi közlemeye devam edelim!” zihin rahatlığı, yavaş yavaş geçerliliğini yitiriyor. Elektronik haberleşme vasıtaları bu konforu çoktan bitirdi. “Acaba sonuç ne oldu?” insiyaklarımıza mani olamıyoruz. Bu yüzden Okyanus ötesindeki Trump-Biden arasındaki çekişmeye kimse bigane kalamıyor. Türk Halkı'nın ABD seçimlerini, Fatih Terim'in milli maçları gibi heyecanla seyrettiğini görünce ne kadar memnun oldum, bilemezsiniz. Hatta, Biden öne geçince, bütün kahveye çay ısmarlama gibi demokratik centilmenlikler bile kulağıma geldi. Ben bunu demokrasi açısından önemli bir kazanım sayarım! 

    Hafta içinde, Saray'ın dili-damağı kurudu. İstanbul Belediye Başkanı Seçimlerinde yaşanılan iç çöküntüsü, yorgunluk ve tükenmişliğe benzer bir gerginlik söz konusu. Dışişleri Bakanı'nın ne söylediği bir türlü anlaşılamadığı için kimse onu adam yerine koymuyor. Bu arada, acaba Sayın Bakan, Yerli aşıdan nasibini aldı mı acaba? Biz o konunun yakın takipçisiyiz. Neyse! İktidardan da bir ses gelmeyince, karınlarından Saray'a bağlı medya beslemeleri bir şey diyemiyorlar. Trump kazansın diye dua eden bir medyanın demokratik çözümlere ne kadar uzak düşebileceğini siz tahmin edin! Ya hu, bu aynı budala ekip, Başkan Trump, ABD İsrail konsolosluğunu Kudüs'e taşıyınca, destursuz ağzına geleni, ardına koymayanlar değil mi? Omurgaları ile beraber zihni melekelerini de kaybetmişler. Acaba Filistinli kardeşler “Trumpsever Halife!” hakkında ne düşünürler?

    2020 seçimleri, ABD tarihinin en ilginç seçimleri arasına girdi. “Bir daha böylesi olmaz!” deyip yolumuzu daraltmayalım. Demokrasi tecrübesinin bu tür testlere hazır olması gerekiyor. Dört yıllık Trump yönetimi, demokrat düşünceye yeni bağışıklık aşıları geliştirmesi gerektiğini ilham etmiş olmalı. En azından zaaf ve suistimale açık yerlerini fark etmiş olmaları gerekir. Seçim ile iktidara gelen diktatörlerin önüne geçmenin çareleri bulunmalı. Demokrasi ve demokratik kurumlar geleceğin siyasi oluşumlarını belirleyecek. Bunda kimsenin şüphesi yok! Başkan Obama, Cumhuriyetçi düşüncesinin gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılayamayacağı düşüncesindeydi. Demokratik kazanım ve tercihlerin gelecek kuşaklar için bir şey ifade edeceğinde ısrar ediyordu. 

    2016 seçimlerinde Demokratların aldığı talihsiz yenilgiden sonra, Demokrat Parti'nin 2020 seçimlerine güçlü adaylar ile çıkacağı beklenirdi. Ne var ki, durum öyle olmadı. Neredeyse iki yıl önce başlayan seçim kampanyalarında Demokrat Adaylar, bizdeki muhalefet kanadı gibi renksiz, heyecansız ve seçmenlerini bir yere taşıyacak elektriği yakalayamadı. Projektörlerini, Başkan Trump'ın saçmalıklarına ayarlayan medyanın dikkatlerini makul çözüm ve aklı başında insanlara çevirmesi beklenemezdi.

    Geçen hafta başlayan 2020 ABD seçimlerinde Biden'in böylesine bir başarı yakalayabileceğine ihtimal vermediğimi itiraf etmeliyim. Joe Biden başarılı bir siyasetçi olmasına rağmen, ilk eşi ve çocuğunu talihsiz bir trafik kazasında kaybettikten sonra ciddi travmalar yaşamış. Fiziki hareketlerindeki yavaşlık insanı endişelendiriyor. Başkan olmayı isteyip istemediği konusundaki heyecansızlığı böyle bir izlenim uyarıyor. Seçim kampanyası esnasında, seçmenin hiç duymak istemeyeceği “Bir dönemlik için adayım!”  sözleri kafaları kurcalamaya yetmişti. Laf aramızda Biden'ın hala, başkanlık isteyip-istemediği endişelerimi aşmış değilim. Demokrat seçmenlerden bir çoğunun da bu ikilemi aşamadıklarını düşünüyorum. Biden'in Trump ile katıldığı tartışma programlarında demokrat seçmenler, bir galibiyet görmekten daha çok, Demokrat Aday Biden'in maç sonuna kadar ayakta kalabilmesi için dua ettiler. Başkan Trump, “Eğer Biden gibi zayıf birisine yenilirsem, ülkeyi terk ederim!” bile dedi.

    Başkan Trump, oylarının bir çoğunu, geçtiğimiz Şubat ayından itibaren ABD'de Coronavirus sebebiyle ölenlerin en yüksek olduğu eyaletlerden almış. Bu rastlantı değil. Ta başından itibaren salgının bir “Çin Oyunu” olduğunu düşünen Trump, Amerika çapında ölüm rakamlarının ikiyüz yirmi bin olduğunu gördüğü halde bu bağnazlığından vazgeçmedi. Katı-muhafazakar ve aşırı-ırkçı Amerikan seçmeni de, Başkanlarını haklı çıkarmak için maske takma konusunda ayak dirediler. Hala bu ısrarlarında devam ediyorlar. 

    Virüs adres sormadığı için, Beyaz Saray'ı da tesiri altına alınca, aklı başında Amerikan seçmenler son sekiz ayın hesabını oy sandığında sormaya karar vermişler gibi görünüyor. Hırçın, bağnaz ve ırkçı Trump karşısında oldukça zayıf görünen Biden bile olsa, demokratik duyarlılıkla bir beladan kurtulmanın en kestirme yolunu seçtiler; oy kullandılar. 

    Demokrasinin geçerliliğini koruduğu ülkelerde, “Trump Kazansaydı Ne Olurdu?” sorularının cevabı gayet basit; “Dört sene daha sabrederdik!”. ABD halkı, ülkenin kaderini budala bir başkanın kaprislerine bırakmadı. Kurtuluşlarını, başlarındaki despot, zorba ve müstebit liderlerin “Emr-i Hakk ne zaman vaki olur, acaba?” temennisine bağlamış ülke vatandaşları, başlarının çaresine baksınlar! 

    Mahalle kahvesinde Trump-Biden çekişmesini heyecanla seyreden Türk Vatandaşı, sanki bir mesaj veriyor gibi. İstanbul Seçimlerinde olduğu gibi, herhangi bir adayın, Türkiye'de siyasi görüntüyü değiştirebilmesi uzak bir ihtimal değil. Bakın Biden, maçın sonuna kadar ayakta kalabildiği için kazandı!

    Kadir Gürcan
    08 Kas 2020 13:36
    YAZARIN SON YAZILARI