Popüler kalmak kolay mı?

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

21 Mar 2022 10:29
  • Morali yüksek tutmak ile realitelerin farkında olmak, makul öngörülerle, saçmalayıp zırvalamak arasında ciddi bir mesafe var. Sap ile samanı birbirine karıştıranlar için bunların hepsi bir. Savaş halinin verdiği tedirginliğin dozunu kaçırmamak ne kadar önemli ise realiteleri ıskalamamak da bir o kadar hayati ehemmiyet arzediyor.


    Hafta içindeki benzin ve dolar hareketliliğini tahmin edemeyen omurgasız yazarçizer takımının 2050 yılı dünya ekonomisi üzerinde konuşmaları, Mars'da kurulacak koloniler kadar bile inandırıcı değil. Şu hali ile Türkiye'yi 2050'nin gelişmiş ülkeler listesinde ilk üçe yerleştirmiyorlar mı, insanın gülmekten avurtları ağrıyor. Değme çay bahçesi falcıları bile bu kadar ucuzcu ve bonkör değildir. Kaldı ki, yakın zaman kehanetlerinin periyodları bile değişti. Artık yüzyıl ve milenyum hesapları değil, on yıl ya da bilemediniz çeyrek yüzyıl içindeki değişiklikler konuşuluyor. Başlarındaki despot ve zorbaların her beşer gibi fâni ve ölümlü olduğunu unutan zavallıların, bütün senaryolarda başoğlan ve ana karakterleri hep aynı. Otokratik idareciler popüler olmanın yanında popüler kalmak zorundalar. Bunun için harcanacak malzeme ve materyalin sınırı yok.


    Türkiye şu an ekonomisi en kötü üçüncü dünya ülkeler sıralamasında liste başında yer alıyor. Boğaz'dan geçen “Ayçiçek yağ tankerleri” ile bu senenin zor geçeceğini başta Saray ve yakın destekçileri çok iyi biliyor. Çanakkale Zaferi'nin bilmem kaçıncı yıl dönümünde, boğazdan daha manidar ve tarihi özkütlesi ağır şeylerin geçmesi gerekmez miydi? Yağ krizi çözülmeden, önümüzdeki günlerde şeker sıkıntısı ve ekmeklik buğday kıtlığının da yaşanabileceği en iyimser öngörüler arasında. Kuzey komşumuz, hafif üşütünce, Türkiye gibi ekonomisi kırılgan ülkeler, yorgan-döşek sıtmaya yakalanıyorlar. Türkiye'de çarşı ve pazara düşen ateş, halkın psikolojisinde en az Ukrayna'ya düşen bombalar kadar derin tesir bırakıyor.


    Gelecek teorilerini sürpriz, alışılmadık ve şahsa özel gelişmeler üzerine bina edince gidecek fazla bir yer kalmıyor. Hemen her hafta havuz medyası sitelerinde görmeye alıştığımız “İslam Orduları Yeri-Göğü İnletiyor!” haberleri ile Saray'a gaz veren medya esnafının şu an ve bir kaç sene içinde meydana gelen değişiklikleri anlama rüştleri olduğuna inanasımız gelmiyor. Ukrayna'yı tutar görünüp, Rusya'nın kazanması için dua edenler bile var. Putin'in kaybetmesi, otokratik rejimler için sonun başlangıcı manasına da gelebilir. Zelensky'nin beklenmedik performansı Putin kadar bizim Saray ve onun beslemelerini derinden yaraladı. “Ee, hadi ama Putin!” tezahüratları yapan kalitesiz yazarçizer takımı sıkıntıdan ve sabırsızlıktan patlamak üzereler.


    Rusya-Ukrayna Krizi'nde savaşın günlük maliyeti sadece Putin için 20 milyar dolar. Putin'in dünyaca meşhur oligarkları için bile bu miktar oldukça ürkütücü. İşin kötüsü operasyon beklenenden uzun sürdüğü için Çarlık Rusya'sının gömülü malları ve Karun kadar zengin Rus oligarkların birikimleri bu yükün altından kalkacak gibi görünmüyorlar. Kıyas edesiniz diye hatırlatayım. Türkiye ekonomisinin 2022 yılında dükkânı açık tutabilmesi için 150 milyar dolara ihtiyacı vardı ve şu an kasasında 80 milyar olduğu konuşuluyor. Daha senenin başındayız. Dün itibari ile bütçenin, 2.5 milyar daha eksildiğine dair haberlere gözüme ilişti. İktidarın, işçi-memur ve emekli maaşlarının ödemenin ötesinde, Saray'ı iktidarda tutacak ya da gelecek seçimler için göz boyayabilecek yatırımlar yapması hayal. Saray'ı gaza getirmek için Mehteri yürüten yalaka takımının “Yeri göğü inleten İslam orduları” nerede konuşlanıyorlar ve besleniyorlar acaba? Doğu-Batı arasındaki savaşı başlatıp, Çin işi Halife'ye büyük bir zafer sürpriz mi yapacaklar dersiniz? Önce şu yağ, şeker ve un sevkiyatını bir tamamlayın da, kıyamet savaşları bekleye dursun.


    Bir şekilde diplomatik görüşmelere dahil olan Türkiye'nin daha işin başında çözüm üretmekten ziyade, meseleyi fırsatçılığa dökme gayreti dikkat çekici. Her görüşme sonrasında, ABD ve AB ülkelerinden Türk ekonomisini rahatlatacak taleplerde bulunması pek şık kaçmadı. Türkiye'nin AB üyeliği, ABD'nin uyguladığı ambargoların kaldırılması ya da Rusya'dan alınan S-400'lerden dolayı askıya alınan F-35'ler ile alakalı görüşmelerin tekrar başlatılması talebi bizim de kulağımıza gelen birkaç pazarlık kalemlerinden. S-400 konusunda hiç taviz vermeyen ABD'nin cevabı çok net; “S-400'ler ile F-35'ler birlikte olmaz!” Rusya-Ukrayna ve Türkiye arasında kanat çırpan Saray Güvercini'nin hayalleri kursağında kaldı.


    2050 yılının en önemli ülkeleri arasına Türkiye'yi dahil eden iktidar medyası, Saray'ın yelkenlerine rüzgâr arayışı içinde. Daha şimdiden Nobel Ödülü adaylığına kesin gözü ile bakıyorlar. Saray'ın kötü sicili için bir barış ödülü yetmez. Çizilen karizma ve dökülen cilalar için Oscar için de hazırlık yapmaları gerekiyor. Kaldı ki, bu tür ödüle layık olanlar için yedi dereden su getirmeye gerek yok. Nobel Ödülü aday müracaatları çoktan bitmiş olmasına rağmen, birçok ülke devlet başkanı Zelensky için özel bir durum ilan edip, Başkan'a Nobel verilerek onure edilmesi gerektiğinde ittifak etmişler. Bakın, ödül sahibini nasıl buluyor? Ödül dilenmek, AB üyeliği ve ambargo muafiyeti dilenmekten çok daha düşük bir seviye. Neyse 2050'ye kadar sabredin. Saray'ın iç avlusuna birkaç takım sipariş edersiniz.


    Uluslararası ilişkilerde, önemli rollere imza atmak kadar tutarlı olmak ve güven vaat etmek de önemli. Saray ve iktidar, Ukrayna'nın can derdine düştüğü bir zamanda, Türk Siyasi Tarihi'nin gördüğü en kötü idari zaafın temsilcileri olarak anılacaklar. Ambargoların kalkması ya da F-35 sorununu kim vurduya getirme gayretlerine, AB ve ABD'nin verdiği cevaplar Türkiye'nin düştüğü itibar erozyonunu çok iyi resmediyor.


    21 Mar 2022 10:29
    YAZARIN SON YAZILARI