İBB Cenaze İşlerine Haber Verdiniz mi?

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

23 Haz 2019 14:10
  • İktidar ve muhalefetin büyük beklentiler yüklediği açık oturum programı, zorlama bir aile fotoğrafı ile tatlıya bağlandı. Televizyonculuk tarihi açısından, formata herşeyin feda edildiği ilginç bir tecrübe yaşadık. Herkes ve her şey, ak sütten çıkmış ak kaşık! Tek suçlu format. Halbuki format hala orda duruyor, kimseye de zararı yok!

    Moderatör başta olmak üzere, katılımcıların idmanda nefesleri tükendiği için, program sonuna kadar soluklarının yetmeyeceği her hallerinden belliydi. Bir de, “Daha asıl konulara giremedik...” diyerek anlatacak çok şeyleri varmış gibi davranmaları yok mu, gülmemek elde değil. İktidar Partisinin adayı, hep çalıştığı yerlerden sorulara muhatap olmasına rağmen ya soruları hiç anlamadı ya da akli olarak ancak elinden bu kadar geliyor. Yapacak bir şey yok. Zavallı moderatörün, kameranın içine baka baka, özene özene sorduğu yarım paragraflık sorulara, İktidar Partisi adayı “Yok, öyle değil!” diyerek Aydın Havası türünden kısa cevaplar verdi. 

    İki belediye başkanı arasında gerçekleştirilen sıradan bir tartışma programını, yılın gazetecilik olayı haline dönüştürmek için bunca gayret biraz fazlaydı. On yedi yıldır, yapılmaması hatta yapılamaması çok daha iyi imiş. Sık sık seçimlerin yapıldığı Türkiye'de bu tür renksiz ve bir şey vaad etmeyen kalitesiz gösterilerle ömrümüzü tüketmeye kimsenin hakkı yok. 

    Haklı olarak, “Madem beğenmedin, ne diye seyrettin?” diye sorabilirsiniz. Kendilerine yazmak için bir köşe tahsis edilmiş olanların, bu tür hürriyetleri sınırlı-sorumlu kategorisine girer. Program bittikten sonra, alacağınız ilk telefondaki soru, Sayın Moderatör'ün soruları gibi, sazan sorular olur; “Tartışmayı seyrettin mi?” Her tarafından vıcık vıcık banallık ve kalitesizlik dökülen bir açık oturumu görev icabı seyretmenin nasıl bir Çin İşkencesi olduğunu hayal bile edemezsiniz. Cumhurbaşkanı ve İktidar Partisinin, hatır ve oy için, o meşhur piyanistmizin herhangi bir resitaline katlanmaları gibi bir şey.

    Açık oturumun elle tutulur bir tarafı olmadığı gibi, program sonrasında müsbet ve menfi katkıda bulunanların da sırf bir şey söylemiş olma gayretleri ötesinde fikri bir kaygıları yoktu. Programın kalitesi, lise sıralarında, öğrenciler arasında yapılan tartışma seviyesi kadar düşüktü. Açık oturum, ilk başladığı andan itibaren, yokuş aşağı yuvarlanan bir trende dönüşüverdi. Asıl dibe çakılma, moderatör'ün “Nasıldım?” sorusu ile yaşandı. İnsan kendisini ancak bu kadar utandırabilir. Aklıma, lise yıllarındaki beceriksiz öğretmenlerin sınıflarda, “Benim hakkımda ne düşünüyorsunuz?” sorusu ile kendi dersini kaynattığı anlar geldi. Eğitim hayatım boyunca, dersinin hakkını veren, ders saatini dakika dakika dolduran ve söyledikleriyle öğrencilerin başını döndüren hiç bir öğretmen, araştırma görevlisi ya da akademisyenin böyle bir yoklamaya ihtiyaç duyduğuna şahit olmadım. Tarihe büyük bir not düşmek için çok gayret sarfeden moderatör çok küçük ve silik kaldı.

    Altı-üstü iki belediye başkanının düşük kaliteli bir tartışma programıydı. Aynen, İstanbul seçimleri kadar lokal ve dar çerçeveli. Ne Avrupa seferi düzenliyoruz, ne uzaya yeni bir mekik fırlatıyoruz ne de luzumsuz siyasetçilerimiz vakit geçirsin diye millet kahvehanesi açıyoruz. Moderatör'ün programı yapmak için izin aldığı makamların listesine kulak verdiniz mi? Hatırımızda kalan birkaçını yazalım; Cumhurbaşkanlığı, Parti Başkanları, Parti Sözcüleri, TV Genel Yayın Müdürleri, Belediye meclis üyeleri, Vatansever Muhtarlar Cemiyeti (bu güzel bir fikir!), mahalle camii mütevelli heyeti, belediye fen işleri, bahçe ve park genel müdürlüğü, astrolog ve kahve falcıları, üfürükçüler, Saray müftüleri ve hepsinden önemlisi, ömür boyu Saray'dan maaş garantisi almış, havuz medyasının yazar, çizer, düşünür ve tetikçileri...

    Bir pazar akşamı milletçe şahit olduğumuz kötü tartışma programı üzerine derin analiz ve teşhisler yapmaya gerek yok. Güya program öncesinde bir ön görüşme yapılmış. Taraflar ne ile karşılaşacaklarının farkında olarak stüdyoyu meşgul etmişler. İyi ki önceden kurgulanmış! Aksi halde, kimbilir daha hangi görgüsüzlük ve beceriksizliklerle karşılaşacaktık. Her turda, dakika ve saniye pazarlığı yapılır mı be nasipsizler! Tam bir bitpazarı müzayedesi. Allah Selamet versin, Sayın Modaratör neredeyse her beş dakikada bir “Nasıl gürünüyorum, acaba?” diye gidip, boy aynasına bakıp gelecek hissi veriyordu. Anladık yahu, tarihi bir vazife icra ediyorsunuz bu kadar abartmaya ve zıvanadan çıkmaya gerek var mı? Kaldı ki, tarihin ilgisini çekecek sıradışı bir şey de duymadık.

    Siyasi dozajı yüksek, kaliteli tartışma programları, demokratik ortamların belli bir seviyeye ulaştığı zeminlerde mümkün. Anlayacağınız, önce demokrasinin gereği, gazeteci, modaratör, siyasetçi, televizyoncu, yorumcu, işportacı ve astrolog yetiştirmeniz lazım veya onların kendilerini yetiştirmeleri şart. Bunları bulduğunuzda, sıradan bir televizyon programı yaparken, Cumhurbaşkanı da dahil hiç kimseye bir şey sormanız ve izin almanız gerekmez. Sonra, dilediğiniz günah keçisi “Format”ı belirleyip, yeri göğü inletecek program yapabilirsiniz.

    Modaratör ve programa katılan belediye başkan adayları, aile düğünü yapacak gibi hemen herkesi haberdar etmiş, izin ve olur almışlar. Bir şeyi atlamışlar. Aslında program çıkışına denk gelecek şekilde İBB'nın Cenaze İşlerine bakan ünitesini de haberdar etmeleri gerekiyordu. Çünkü, lise müsamerelerinin kötü bir kopyası olan açık oturumdan sonra, yitirdiğimiz, demokrasi, siyasetçi, gazeteci ve devlet adamlığı cenazeleri için, herşeyden çok bu belediye hizmetine ihtiyaç vardı. Cenaze namazlarını da, uygun bir vakitte, iktidarın resmi camii Çamlıca Külliyesinde eda ederlerdi.

    Namazı kim mi kıldıracak? O kadar detaya girmeyi düşünmesek de, isterseniz bunun cevabını da, İstanbul Seçimi neticelendikten sonra verelim.

    Kadir Gürcan
    23 Haz 2019 14:10
    YAZARIN SON YAZILARI