Darbe Kimi Sever?

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

25 May 2020 12:20
  • Darbe söylentileri, Dolar'ın dip vuruşu ile unutulur gibi oldu. İhtilal ve darbe söylentileri soğumaya bırakılsa da içten içe yanan eski ve dayanıklı bir ateştir. Safavi Hanedanı'nın efsanevi, sönmeyen ateşleri gibi bir şey. Bu yüzden, genelde bütün iktidarlar özelde ise despot ve baskıcı rejimler yeni bir sabaha, ürkütücü bir kabus ile uyanmaktansa, geceleri uykusuz geçirmeyi tercih ederler. Beklenmedik bir sürpriz her zaman mümkündür. Saray ve iktidarın şu an geçirdiği uykusuz geceler benzer bir halet-i ruhiyeye saplandıkları hissi veriyor.

    Darbeler ve ihtilallerin bıraktığı kötü izler, düşünceleri tek yöne sevk etmiş.Tarihi eskilere dayanan ihtilal ve başkaldırıları kimse sevmiyor ama, darbelerin neleri sevdiği üzerinde hiç durulmamış. İhtilaller, despot, müstebit ve zorbaların tutkunudur. Bu neden hiç aklımıza gelmedi? Aslında, yaşadığımız bölgenin iklimi ve yaşlı toprağı zorba yetiştirmesi açısından oldukça münbit. Böyle bir zeminde darbe ve isyan beslemenin yeni bir motivasyona ihtiyacı. Bölgedeki başkaldırı edebiyatının, devletlerden de uzun ömürlü olması gayet normal. 

    Planlı ya da rastgele gündeme düşen darbe ve ihtilal söylentilerine karşı savunma cephesine lojistik destek veren Saray ve iktidarın belli ki neşesi yok. Demokratik işleyişin, sadece demokrasinin belirlediği metodlarla devam etmesi gerektiğine inancımızı burada tekrarlayalım. Kimin yaptığına bakmadan, gayr-ı demokratik hareketlere taraftar olamayız. Türkiye'deki gibi iflas etmiş rejimler de dahil, Ortadoğu'nun despotları seçim ile gitmeliler. Bu ısrarlı kanaatimizin, şartlara göre değişecek istisnalar ile bozulmayacağına inanıyoruz. Seçim ve demokrasi ile gerçekleşecek bir değişim haricindeki bütün talepler, devam eden kısır döngünün kötü bir örneği olurlar.

    Gidişattan memnuniyetsizliğin demokratik yolları da var ve işe yarıyor. Geçtiğimiz yıl, Fransa'da Sarı Ceketliler olarak gündem alan protestolar hükümetin yanlış uygulamalarına karşı başarılı oldu. Gösteri alanında dolaşan gazetecinin, en yakınındaki Sarı Ceketli'den “Protestolar tehlikeli bir boyut almaya başladı. Tutuklanmaktan, yara almaktan ya da ölmekten endişe etmiyor musunuz?” şeklinde aldığı cevap ilginçti; “Haklarımızı korumanın ya da yeni taleplerimizi iletmetmenin elbette bir bedeli var. Burada eğlenmek ya da iyi vakit geçirmek için bulunmuyoruz!”

    Mevcut iktidar ve Saray'ın darbe endişesini açığa vurması yeni değil. Belli ki bazı şeylerden endişeliler. Toplumun büyük bir kesimi açısından esrar perdesi hala kalkmayan 15 Temmuz Senaryosu'nun arka planındaki aktörler hala hayatta. Geçen hafta istifa eden ya da görevine son verilen rütbeli askerin, Saray gazetecilerini beklenenin ötesinde ürkütmesi çok garip. Bütün Kara Kutuların zaman aşımına uğrayıp itibarsızlaşacaklarını ya da ağızları mühürlü olarak ölüp gideceğini hesap ediyor olmalılar! Kötü bir yanılgı. 

    Senaryo bile olsa, darbe operasyonunda baş aktör olarak görev alan birilerinin zamansız istifası, bütün bir ekibi endişelendirebilir. “Darbeler kendi evlatlarını yer!” gerçeği, Saray kadar başkalarının da uykusunu kaçırıyor olmalı. Kullanılıp bir kenara atılmaya kimse tahammül edemez. Hele daha her şey diken üzerinde dururken. Geçenlerde göz attığım bir kitapta (Fracture Lands; How The Arap World Came Apart, Scott Anderson), Arap Baharın'da rüzgarı hesap edemeyen Mursi'nin en büyük yanılgısına yer vermiş. Şu an Mısır'ın modern Firavun'u Sisi, meğer Mursi'nin en güvendiği adam değil miymiş? Rahmetli Mursi, Bahar'ın ardından dondurucu bir kışın gelebileceğini hiç hesap etmemiş. 

    Saray çevresindeki ekibin hep bir ağızdan “Türkiye'de darbeler dönemi bitmiştir!” kanaatleri kendilerini de tatmin etmiyor. Öyle inanmak istiyorlar. Tümgeneral istifasının sıradan bir meydan okuma olmadığını anlayacak kadar akıllılar. Eskiden genelkurmay başkanlarının askeri konulardaki kanaatleri merak edilirdi. Darbelerin kudretli genelkurmay başkanları daha sonra Cumhurbaşkanlığı ile taltif ediliyordu. Şimdi, seviye düşmüş durumda. 15 Temmuz'dan sonraki gelişmelerde, dönemin bir numaralı ismi sıradan bir savunma bakanlığına tav oldu. Koskoca ordu komutanlığından, Saray postası ya da emir erliğine razı olmak, tam bir tenzil-i rütbe. Ayrıca, başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı makamı yakın bir vadede el değiştirecek gibi görünmüyor. 

    Türkiye'de iktidara yakınlığı ile bilinen kesimlerin en büyük korkuları yeni bir sosyal değişiklik. Suyun başını tutmuş olanların, durumlarından şikayet edecek halleri yok elbette. Türkiye'de dahil Ortadoğu, içinde bulunduğu kaostan kurtulmanın yollarını arıyor. Demokratik yolları askeri güç ve demir yumruk ile bastırmaya çalışan despot idareler, Milenyumun rüzgarına ne kadar dayanabilecekler göreceğiz. 

    Saray ve iktidarın, dünyayı saran bulaşıcı hastalık günlerinde, kendi dertlerine düşüp yeni bir darbe girişiminden tedirgin olmaları haklı bir kaygı. Asıl öldürücü darbenin, 15 Temmuz Senaryosu gibi ikindiden sonra değil, gecenin en karanlık saatlerinde gerçekleşebileceği gerçeğinden ürküyor olmalılar. 

    Spartacus rolü ile zihinlerde iz bırakan Kirk Douglas bir kaç ay önce öldü. Roma İmparatorluğunun devlet zulmüne karşı duruşun sembolü Spartacus, milattan önce yetmişli yıllarda yaşamış ama, filmi seyredenler, başkaldırının dayanılmaz şehvetine kendilerini kaptırmaktan kurtulamıyorlar. Milenyumun ilk çeyreğinde, modern despotlar bu şehveti körüklemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Alın size mantıki bir formül; zulüm, baskı ve toplumsal ayrıştırmanın milli spor olduğu her yerde, darbelerin kapınıza dayanmasına mani olamazsınız. 

    Kadir Gürcan

    25 May 2020 12:20
    YAZARIN SON YAZILARI