Yatsıyı Bulmayan Mumlar!...

Fikret Kaplan

Fikret Kaplan

18 Kas 2021 11:54
  • ‘…Yemin ederim ki ben de dünyada onlara günahları süsleyeceğim ve senin ihlasa erdirdiğin kulların müstesna, onların hepsini azdıracağım!" (Hicr, 39-40) diyordu Şeytan azgınlığından dolayı Yüce Allah’ın huzurundan kovulurken….

    O şeytan bugün gazetelerde, camide, kürsüde, secdede… Kur’an başında insan suretinde… 

    Yüksek insanî değerleri gaye-i hayal yapmış insanları kösteklemek, frenlemek, kündeye getirmek için lazım gelen her şeyi yapıyor. Samimi Hizmet insanlarının yollarda kalıp dökülmeleri adına bütün tuzakları kuruyor... 

    Kimilerini derdest edip içeriye atıyor.. kimilerini ayrıştırıp aynı zamanda onları değersizleştirmek için yalanlara başvuruyor. Hor-hakir hale getirip, tesirlerini kırmaya çalışıyor. Kimilerini zindanlarda ölüme, yokluğa mahkum ediyor... 

    Böylece bütün yıkma, yakma, dağıtma, derbeder etme yollarını değerlendiriyor. Bu kin, nefret ve hasetle… yalanla, iftirayla durmadan zulümlerine devam ediyor.

    Adaletin, doğruluğun, sevgi ve hoşgörünün… barışın temsilcisi olsun diye Yüce Allah’ın, halife olarak yarattığı insan bu… Bütün kainatı emrine verdiği zavallı mahluk… 

    Bugün çok acınacak bir tablo çiziyor o… Bir şeyin doğrusunu bildiği halde yalan beyanda bulunuyor. İftira atıyor, fitne çıkarıyor… Masumları karalıyor, onlara çamur atıyor… 
    İblis alnından öpüyor bu zavallının…  
    Ebu Cehil dememiş yalanın bu kadarını… Utbe dememiş… Şeybe dememiş…

    Ebu Cehil diyor ki: “Vallahi bu adam (Peygamber Efendimiz sav) yalan söylemiyor, doğru söylüyor. Fakat ben bunu hazmedemiyorum. Haşimiler’le eskiden beri aramızda bir rekabet var. Onlar, ‘Hacca gelenleri yedirip içirme vazifesi ve şerefi bizde!’ diye övünüp duruyorlar. Bir de ‘peygamber de bizden’ derlerse işte ben buna dayanamam.”

    Hal böyleyken, bu medeniyet ve teknoloji asrında her şeye çok kolay ulaşılabiliyorken… milyonlarca kez yalanları yüzlerine çarpılmışken hala nasıl kalkar da insanlar, Ebu Cehiller’in… Şeytanların yapmadıklarını yaparlar… yalan uydururlar… Anlamak mümkün değil!  

    Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin yaşadığı kampta bir istihbarat elemanı tarafından zehirlendiği ve yanındaki talebelerinden birinin de intihar ettiği yalanı…
    İnsanda yüz olur da nasıl söyleyebilir bunu!

    ‘Çalmanın çırpmanın yaygınlaştığı, hortumlayan hortumlayana millet malının çarçur edildiği, haramın-helâlin unutulduğu, yalanın, fuhşun mübah sayıldığı, dinin tahkîr edilip diyanetin gereksiz görüldüğü, dört bir yanda fitne çarklarının dönüp durduğu, gücü-kuvveti temsil eden bazı kimselerin bu fitne ve fesat çarklarına su taşıdıkları şu meş’um dönemi “el-Fiten ve’l-Melâhim” faslının neresine yerleştireceğimizi bilemeyeceğim ama, dünyada her şeyin şirazeden çıktığı ve büyük ölçüde insanî değerlerin altüst olduğu muhakkak.’ (MFGülen)

    Bediüzzaman bu tür yalana lafz-ı kâfir diyor. Basit bir yalan…ama bir kafir sıfatı…

    Necip Fazıl, büyük bir yalancının ortaya yalan atmasını ve diğerlerinin onu yamamasını bir avcı hikayesiyle anlatır. Avcının birkaç yalanına şöyle böyle yama uydurulunca yalancı iyice cesaretlenmiş ve demiş ki: “Arkadaş, bir gün yayımı, okumu aldım; hani kuş avlarlar ya ben de işte öyle ava gittim. Daldım ormana, okumu, yayıma yerleştirdim, gerdim. Güvercinlere doğru bir attım. Bir de yanlarına gittim ne göreyim: Püryan olmuş, pişmiş onlar; yanında da soğan, sarımsak, yemeye hazır.“ Yamacı düşünmüş, düşünmüş ve şöyle mukabele etmiş: “Haydi diyelim ki sen oku attın, ok havada sürtündü, ateş çıktı; onlar püryan oldu. A be birader soğanı sarımsağı nereden bulayım?!.”

    A be birader, gözünüz görmez, kulağınız duymaz da mı bu densiz yalanları ortaya atarsınız!

    Bir de kalkıp:
    “Yahu hiç umurlarında değil, bu adamlar hiç aldırmıyorlar.” diye de dert yanıyorsunuz… 
    Ne aldıracağız size! 
    ‘Ne aldıracaksın, numarası drobu uymuyor ki aldırasın. Herkes karakterinin gereğini sergiler. Kime o meselelerin numarası drobu uyuyorsa, o onlara çok iyi yakışıyor. İsterse bir endam aynasının karşısına dikilip baksınlar, nasıl yakışıyor kendilerine.’ diyerek cevap veriyor Hocaefendi bu yalancılar gürühuna…  

    Hepimiz hayat treninde yol alıyoruz. Tren son istasyona varmadan önce bizim de bir durakta atılma ihtimalimiz yüksek... Bizim için de bir durak belirlenmiş ve biz hızla o durağa doğru ilerliyoruz. Bize ne zaman “Sıra sende” deneceğini de bilmiyoruz. 

    Hal böyleyken, sadece gündemi meşgul etmek adına medyanın her organında insanlar konuşuyor da konuşuyor!

    ‘Vay efendim, Hizmet ne olacak? Hocaefendi vefat edince ne olacak? Şu olacak bu olacak!’
     
    Münebbihat’ın başındaki nasihatle ifade edersek halimizi,  

    “Ey yalanlarla oyalanan zavallı! Upuzun bir ömür ümidiyle hep aldandın. Aldanıyorsun. Yetmez mi artık bunca gaflet ve umursamazlığın? Gözünü aç, kulağını tut, anlamaya çalış bu güzelim hareketi…
     
    Hizmet, Asr-ı Saadet’ten günümüze kadar uzayıp gelen yüce bir dava… Kutsi bir yol… Ve davanın sahibi de bizzat Yüce Allah’tır…  

    “Bu hareketin benim ismimle anılmasına razı değilim. Ortada bir dert var. Gülen hareketi diye bir şey yok. Bu dertten mustarip olanların bir araya geldikleri bir dava var. İlla bu harekete bir isim koymak istiyorsanız şöyle diyebilirsiniz: Yüksek insani değerler etrafında toplanmış insanlar hareketi. 

    “Gelecekte bu işin tarihini yazanlar, ‘Bu insanların şöyle bir kardeşlikleri vardı’ diyecekler, ‘Şöyle fedakâr insanlardı’ diyecekler, ‘Şöyle büyük insanlardı’ diyecekler. Ama hepsi yanılacaklar. Demeyecekler ki, ‘Bu işi Allah yaptı.’

    Bunu bazı kimselerin deha ve ferasetlerinde arayacaklardır. Daha şimdiden avazım çıktığı kadar haykırarak ilan ediyorum ki, çok büyük bir yanlışlık içinde olacaklardır. Şayet gelecekte bu devrin tarihini yazacak olanlar işin gerçek yüzünü bilseler, bu çağa Allah’ın lütuflarının sağanak sağanak yağdığı çağ diyeceklerdir.” (MFGülen)

    Hocaefendi’ye göre, bütün olumsuz şartlara rağmen hala Hizmetler devam ediyorsa bu ancak Allah’ın kudretiyle mümkündür. O yüzden hiç inkisara düşmemek lazım!.. Bu işin sahibi Allah’tır. 

    Samimi bir niyet ile başlanılan bu yolu bu kadar kolay ve hızlı aşmanın bir inayet-i ilahî olduğuna kat'iyen şüphe yoktur. Her şeyi yapan, bizi de bizim davranış ve aksiyonumuzu da yaratan Allah’tır (celle celaluhu). 

    Eğer her şeyi O’ndan biliyorsak, biz niye ye’se düşelim ki? Neden ümitsizlik yaşayalım ki?!. Allah (cc) bugüne kadar Hizmete her yerde vaz’ ettiği bu vüdd’ü, bu sevgiyi dünyanın her tarafında daha coşkun bir sesle ihsan etme muradında. Bu şem’anın fitili, Hira’da tutuşturulmuş ve O’nun cc müsaadesi olmadan da asla sönmeyecektir.   

    Yüce Allah, bu yolda şaşırmayalım diye de bugün önümüze büyük bir alim koymuş. İnsanların barış içinde, sevgi ve hoşgörüyle yaşayacağı hülyalardaki yarınlara doğru köprü inşa eden, salih zatların tacının varisi, onların son halkası, Üstad Bediüzzaman Hazretleri gibi Ehlullah’tan bir zat olan Fethullah Gülen Hocaefendi… 

    Hocaefendi’yi, anlaşılması güç kin ve düşmanlıkla, akla hayale gelmedik oyun ve tuzaklarla mahkûm edip ardından onun şahsında Hizmet Hareketi'ni yok etme girişimleri bugüne kadar hep devam etti. 12 Mart Muhtırası, 1980 Darbesi, 28 Şubat Süreci ve 15 Temmuz Düzmece Darbe Oyunu… Ve şimdi içten içe çeşitli algılar, psikolojik oyunlar…  

    Ama ne hazirandaki kaset fırtınası ne tuzağa düşürülen savcıların çabaları ve ne de askeriyeyi kandırıp işin içine çekme gayretleri… Hiçbirisi Hocaefendi’yi ve Hizmet’i bitirmeye yetmedi. Allah’ın lütfu ile bu saldırılar hep başarısız oldu. Çünkü saldırıların hedefi, Nam-ı Celil-i Muhammedî'yi dünyanın her yerine ulaştırma gayesini engellemekti. Ama atladıkları bir nokta vardı: 

    Allah’ın yanında olduğu, zahîr bulunduğu bir meseleyi, dünyanın bütün şeytanları toplansa, O’nun izni, müsaadesi olmadan engelleyemezlerdi. 

    Allah’ın izni ve inayetiyle, bu sevda, güneşin doğup-battığı her yerde dalgalanacak ve Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm hoşnud olacaktır.

    Hizmet gönüllülerinin, Hizmet’i ve Hocaefendi’yi savunmaları sadece bir insanı savunmak değil, bunun çok ötesinde asıl onun hizmetlerini yani Nam-ı Celil-i Muhammedî'yi dünyanın her yerine ulaştırma gayesini ve bu Hizmetleri savunmaktır…

    "Şu kısacık ömrümüzde, şahsımızın bilinmesi, iyi olarak tanınması ve böylece bize hürmet edilmesi şeklinde gayeler taşımak ya da dünya nimetlerinden istifade etme türünden bazı sevdalar ardına düşmek Rabb'e karşı çok büyük bir ayıptır. O'nu anlatmak ve dinimizin i'lâsına çalışmak gibi bir kulluk vazifemiz varken dünyevî başka hedefler edinmek Allah'a karşı vefasızlıktır. Kendi adıma da, makam-mansıp sevdasına kapılmaktan, iyi olarak bilinip tanınmaya kadar her türlü dünyevî isteği Rabb'ime, Efendim'e ve dinime karşı vefasızlık kabul ediyorum... Dinime ve milletime hizmet duygusu bütün bütün ufkumu kaplıyor.. bunun dışında başka hiçbir şey düşünmüyorum. Hatta düşünmemin, istememin haram olduğunu zannediyorum…" (Kırık Testi, 03.06.2002)

    Hasılı, hiç inkisara düşmeyelim!.. Her gün taptaze bir heyecanla Hizmetlerimize devam edelim. 

    Rabbim, Hocaefendi’ye hayırlı ve bereketli uzun ömürler nasip etsin, o güzel insanı başımızdan eksik etmesin… Amin! Ya Muin! 

    18 Kas 2021 11:54
    YAZARIN SON YAZILARI