Risale-i Nur hizmetine ilişmesinler

Ebu Abdurrahman

Ebu Abdurrahman

22 Mar 2017 12:59
  • Üstad Hazretleri Kastamonu Lâhikasında 80. Mektub’unda diyor ki: “Hem siz, hem onlar bilsinler ki, sadaka belâyı defettiği gibi, Risale-i Nur, Anadolu’dan, bilhassa Isparta, Kastamonu’dan semavî ve arzî âfatların def’ine ve ref’ine vesiledir. Evet Sabri’nin ‘(Kafirler bozulduktan sonra yerle göğe:) Ey yeryüzü!  Vazifen bitti; suyunu yut. Ey semâ! İhtiyaç kalmadı; yağmuru kes’ diye emir buyuruldu. Su şekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî üzerinde yerleşti ve ‘Kahrolsun  o zâlimler!’ denildi.” (Hûd Suresi, 11/44)  âyetinden istihraç edip çıkardığın mâna haktır ve mutabıktır. Evet, Risale-i  Nur, Nuh Aleyhisselamın gemisi gibi, Cûdî Dağı hükmüne getirip,  Anadoluyu küre-i arzın yangınından ve tufanından kurtulmasına bir sebeptir. Çünkü iman zayıflığından gelen tuğyan (azgınlık ve taşkınlık), ekseri umumî musibeti celbettiği gibi, imanı fevkalâde kuvvetlendiren Risale-i Nur, o umumî musibeti, dairesinin hâricine bırakmaya İlâhî Rahmet tarafından vesile oldu.

    “Bu ehl-i dünya, bu Anadolu halkı, Risale-i Nur’a girmeseler de ilişmesinler. Eğer ilişseler, yakında bekleyen yangınlar, tufanlar, zelzeleler ve taunların istilasına uğrayacaklarını düşünsünler, akıllarını başlarına alsınlar. Madem biz onların dünyalarına karışmıyoruz, onların da lüzumsuz bir halde bu derece âhiretimize karışmalarında onlara felâket getirmek ihtimali kavidir. (…) Odamdan işitilen radyoyu da üç senedir dinlemedim. Halbuki benim, binler adam kadar dünyaya bakmaya münasebetim var. Bize ilişen doğrudan doğruya imana tecâvüz eder. Onları Cenab-ı Hakka havale ediyoruz.”

    “Hem ehl-i siyasete hiç münasebetimiz olmadığı halde, kat’î bilsinler ki; bu memlekette, bu asırda, milleti anarşiden, mutlak düşüş ve gerilemeden kurtaracak yeğane çare, Risale-i Nur’un esaslarıdır. Bu hâdisede sıkıntı çeken masumlar ve üstadlar bilsinler ki, ağır şartlar altında bir saat nöbet, bir sene ibadet ve hakiki îmanî tefekkür ile bir saati, bir sene tâat hükmüne geçtiği gibi, inşallah onların sıkıntıları da öyle sevaba vesile olur. Onlar da, merak ve teessürle değil, ferah ve sürurla karşılamalı. Fakat Hz. Ali’nin (R.A.) iki defa ‘Sirran beyâneten ve sirran beyaneten’ demesine binaen, biz her vakit tam ihtiyat ve tam sakınmak vaziyetini muhafaza etmekle mükellefiz.”

    1999 Haziran fırtınası üzerine insanlar çekindikleri için bütün kitapları, bilhassa Risale-i Nurları kaldırıp saklamışlardı. Birkaç yerde rastladım, sohbet edeceğiz, ortada bir Risale-i Nur kitabı bulamadılar. Bir yerde, bir buçuk saat sonra uzak bir yerden getirdiler. Bunun üzerine Üstad  Bediüzzaman Hazretlerinin ikazlarını hatırlattım. “Bu ülkeye bir belâ, bir musibet gelebilir. Eserleri saklamayın, okuyalım.” dedim. Arkadan o müthiş 99 Zelzelesiyle karşılaştık. Merkez noktası, bu iman-Kur’an hizmetini yok etmek için kurdukları merkezdi… Ama bu bela ve musibetin içinde imtihan hikmetine binâen masumlar da yandı. Normalde işlenilen günahlar inkârlar ve nankörlükler Ad, Semud, Lut, Firavun ve Nemrut kavimlerini yerle bir eden âfatların, belâ ve musibetlerin musallat olmasına sebep olacak şeylerdir. Fakat  “Halbuki sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah, onları azaba uğratmaz; eğer onlar istiğfar ederlerse, Allah onlara, azab etmez.” (8/33) âyetinin işaretiyle, ümmet-i Muhammed’in (S.A.S.) içinde Hz. Muhammed Aleyhisselamın bulunmasıyla ve Sünnetlerinin yaşanmasıyla veyahut ümmetin müstağfirinden olması yani çok istiğfar edenlerden meydana gelmesiyle bu belâ ve musibetler engellenir; def’ ve ref’ edilip ümmet-i Muhammed’in (S.A.S.) selamet içinde kalması sağlanır. Bu üç özellik yoksa veya zayıfsa ama içlerinde “Ehl-i muslihlerden olan  diyarları, Rabbin asla helâk etmez.” (11/117) âyetinin işaretiyle muslihler yani ıslah hizmeti veren Kur’an ve iman hizmetinde çalışan fedâkar ve cefakârlar varsa ve güçlü Hizmetleri de mevcutsa, Cenab-ı Hak yine o ülke ve beldeleri  muhafaza eder… 

    Yani aslında belâ ve musibetler sel gibi akıp gelirken bu çeşit Hizmetler birer set ve engel vazifesi görürler. Siz bunları kaldırırsanız, o set yıkılınca meydana gelen olaylar gibi belâlar fırsat bulup ortalığı sarar ve her şeyi mahvederler… Üstad Hazretlerini hayatında bilhassa mahkemeler sırasında hem de bu gerçeği Üstadın Mahkeme Heyetine ihtar ederken, bir anda zelzeleyle binalar sarsılmış ve Üstadın “İşte görüyorsunuz!” hitabına maruz kalmışlardır.
    Üstad Hazretlerinin de ikaz ettiği gibi bu Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniye’ye  hücum zamanında hep zelzeleler ve harp belâsı kendilerini bir tehdit olarak gösterip zuhur etmişlerdir.
    Şu zulümlerin “ihâfe ve ızrârların” ortalığı kasıp kavurduğu süreçte de bunlarla karşı karşıyayız. İnşallah kısa zamanda Cenab-ı Hak merhametiyle bu kötülükleri bertaraf eyler. Yoksa neticeleri çok vahim olabilir…

    E. Abdurrahman

    22 Mar 2017 12:59
    YAZARIN SON YAZILARI